Bu Çocukları Ne Hale Getirdik
Çocuklarımız daha liseye geçiş sınavlarından itibaren başlıyorlar her şeyi "problem" olarak görmeye.
"Nasılsın" deseniz bile (bir anlık da olsa) öyle bakakalıyorlar.
Niye bilmem.
Belki de seçenekleri hızlı bir şekilde eleyip en doğru cevabı arıyorlar: a) İyiyim b) Teşekkür ederim c) Siz nasılsınız d) Hangi bakımdan e) Size ne
Başka "yaratıcı" seçenekler de tahayyül ediyor olabilirler tabii. Boşu boşuna öyle bakmıyorlar ya!
Aralarında "kesin inançlılar" da yok değil.
Benden kaçmaz dercesine şappadak "iyiyim" deyip, zınk duruyorlar. Şayet diğer soruya geçmezseniz derin bir sessizliğe gömülüyorlar.
Ne hale getirdik çocuklarımızı.
Uçurtmadan, topaçtan, masmavi gökyüzünden, kırlangıçlardan habersiz, dört duvar arasında biteviye soru çözen çocuklar.
Sınavdan sınava koşan, doğru dürüst çocukluklarını yaşayamayan bizim çocuklarımız.
Liseye geçiş için şimdi SBS var; üniversiteye geçiş için ise YGS ve LYS. (Adları da habire değişiyor; daha evvel OKS, ÖSS, ÖSYM falan denirdi.)
Çocuklarımız tastamam "sınav çocuğu" haline geldi.
Çocuklarımız soruları değil, sorular çocuklarımızı çözüyor artık.
"İşte sınav, işte kaderini kendi ellerinle çizmen için büyük fırsat..." derseniz (demeye getirirseniz) olacağı budur.
Allah beterinden saklasın.
Samsun'un İlkadım İlçesi'nde bir genç kızımız (Damla Orhan) YGS'ye gitmek için hazırlanırken fenalaşmış ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiş.
YGS'ye girmek için okulun merdivenlerini tırmanırken fenalaşanlar da var.
Büyük talihsizlik tabii; onca yıl hazırlandıktan sonra çekilir şey değil.
Ne ki, her şeyin başı sağlık.
"Sağlık sektörüne ne kadar hasta lazımsa, insana da o kadar sağlık lazım" şeklinde özetleyeceğimiz bu çağda, söz konusu vakalara müdahale etmek mümkün.
En fazla sınav kaçırılmış olur.
Şayet sınava girdikten sonra fenalaşırsan işte o fena!
Zira sınav başladıktan ilk 80 dakika ve son 15 dakika içinde sınavdan çıkmak zinhar yasak.
Yani fenalaşacaksan da bu dakikaların dışında fenalaşacaksın!
Çocuklarımızı neden sınavların yedek parçası haline getiriyoruz?
Yarın hayata atıldıklarında elde edeceklerinin esiri olsunlar diye mi?
İmdi, Dr. Anders Toss'un henüz yirmili yaşlardaki İshak Alaton'a tavsiyesini iktibas etmenin tam vaktidir: "Ben senin hayatta çok zengin bir adam olacağını hissediyorum, çok zengin olacaksın ve çok para sahibi olacaksın, fakat her şeye çok dikkat et. Eğer sen para kazanma yolunda bu paranın sana verdiği hudutlarla ve kısıtlamalarla düşüncelerini açıkça ve cesurca ifade edemeyecek bir noktaya gelirsen o paranın hiçbir kıymeti yok, çünkü o zaman kendi parasına esir olmuş bir adamsındır..." (Mehmet Gündem, "Lüzumlu Adam – İshak Alaton", sayfa 90-91)
İnsanlar şan şöhret, mal mülk makam sahibi olduklarını sanıyorlar ama çoğu kez sahip olduklarını sandıkları şeyler kendilerine sahip oluyor.
Bunun kendi yaptığın puta tapmaktan farkı var mı?
Çocuklarımızı neden sınavların esiri haline getiriyoruz?
Hayata atıldıklarında elde edeceklerinin esiri olmaya alışsınlar diye mi?
NOT: Yeşilçam işi umarsız aşkların unutulmaz oyuncusu Ekrem Bora'yı kaybettik.
Uğur Yücel'in Abide-i Hürriyet Caddesi boyunca ağlayarak yürüdüğü "Arabesk" filmindeki o sahne, Ekrem Bora'nın canlandırdığı (aşkta kaybeden) karakterlerin hülasası mesabesindeydi. Allah amelince rahmet eylesin. (Yeni Şafak)