Bir cemre de yüreklerimize düşse...
Faiz lobisi, dolar kuru, altın fiyatı, uluslar arası piyasalar, Irak, Suriye, IŞİD, derken, üçüncü cemre de düştü, dostlar...
Bizim güncel kavgalarımıza bakmadan, doğal olaylar devam ediyor çok şükür...
Cemrelerin birincisi havaya düşer, ikincisi suya düşer, üçüncüsü toprağa düşer...
Hava, su, toprak ısınmaya başlar...
Keşke diyorum, bir cemre de yüreğimize düşse ve yüreğimiz de havayla, suyla, toprakla birlikte ısınmaya başlasa...
Belki o zaman fark ederdik, aramızdaki “fark”ların aslında “renkler”imiz olduğunu...
Farklarımızın, “Ne kadar fark o kadar gökkuşağı” anlamı içerdiğini ve ruhumuzu zenginleştirdiğini...
Belki o zaman fark ederdik, hayatın hâlâ güzelliklerle dolu olduğunu...
Değişen mevsimlerin içinde saklı farklılıklarla hayatın daha yaşanabilir hale geldiğini, bu anlamda her mevsimin kendi sırrını içinde sakladığını ve vakti geldiğinde hayata kattığını...
Zıtların bir birleriyle “kaim” olduğunu; kış olmadan yazın, yaz olmadan baharın, gece olmadan gündüzün, yaşlılık olmadan gençliğin değerinin bilinemeyeceğini...
Zıtlıkların tamamlayıcı mahiyetlerini, farkı fark ettirici özelliklerini...
•
Karar vaktidir sanırım...
Ya iktidar olamamış siyasetçilerin “iktidarsızlık” sendromunu olumsuzluğa dönüştüren “Batsın bu dünya” modundaki yaklaşımlarını ya da günlük gazete ve bildik televizyonların karamsarlıklarını esas alıp dünyamızı karartacağız veyahut her oluşta saklı güzelliği görme kararlılığı içinde hayata “mü’mince” bakıp hayatın “tefekkür” ve “tezekkür” boyutunda yakalamamız mukadder olan ihtişamın “İlahî ikram” boyutunu keşfederek “hamd” kapısından Allah’a ulaşacağız.
Seçim bize bırakılmış...
Yine de birinci tarz-ı hayatın (hayat tarzının) insanın ufkunu kararttığını, hayata olumsuz bakmanın güzellikleri ıskalattığını ve insanı hayattan keyif alamaz hale getirdiğini, bunun ise hem başarısızlığı körüklediğini, hem de dünya cehenneminde yandıktan başka, ahret cehennemini de inşa ettiğini bilmekte fayda var.
Peygamber Efendimiz, her türlü olumsuzluğun içinden güzellik çıkarabilen ve mevcut tüm güzellikleri yakalayabilen bir örnektir...
Çürümüş, kokuşmuş ölü bir köpeğin bile dişlerine dikkat çekmiş, “Dişleri ne güzel” buyurmuştu.
Köpeğin dişleri gerçekten güzeldi. Ama herkes kokuşmuşluğuna, çürümüşlüğüne dikkat kesildiği için güzel dişlerine kimse dikkat etmemişti...
Efendimiz söyledikten sonra dikkat ettiler ve Efendimize hak verdiler:
“Gerçekten de güzelmiş.”
•
Dünya da öyledir sevgili dostlarım; insanların bozmadığı yerler hâlâ güzeldir...
Bakın hâlâ cemreler düşüyor...
Mevsimler değişiyor...
Geceler gündüze dönüşüyor...
Güneş doğarken ayrı, batarken ayrı renk cümbüşünün tablolarını çiziyor...
Mehtap ve gökkuşağı hâlâ çıkıyor...
Yıldızlar hâlâ dünyanın en güzel bestesinin İlâhî nağamatına (nağmelerine) uyup zikrediyor...
Yağmurun seyrine doyum olmuyor...
Karın keyfi her yaşta yaşanabiliyor.
Cemreler de bir biri ardına düşmeye başladı ya, kısa bir süre sonra toprak canlanmaya, ağaçların damarlarına su yürümeye, bitkilerin içinde “gül ateşi” tutuşmaya başlayacak.
“Hayatı siyasetten, ticaretten, kavgadan, savaştan, krizden, faizden ve seçimden ibaret zanneden faniler, bize de bakın!..” diye uyaracaklar.
Bakın lütfen, bakın ve fark edin!
(Yeni Akit)