Aşura bir kıvılcım değil, akımdır
Bismillah…
Onuncu gün anlamına gelen Aşura, Hicri 61. yılın Muharrem ayının onuncu günü Kerbela’da başlayıp bitmiş eşsiz savaşın vuku bulduğu günün adıdır. Öyle bir savaş ki o günden günümüze kadar zulme karşı mücadele ve kıyamlara ilham kaynağı olduğu gibi bundan sonra da daha belirgin bir şekilde yol gösterici olacaktır. Çünkü her geçen gün Aşura savaşının mahiyetinin yeni boyutları, derinliği, azameti keşfedilmektedir.
Ve işte bunun için Aşura tarihin belli bir kesiminde olup bitmiş bir olay, kıvılcım ve geçici bir enerji boşalması olmanın ötesinde tarihin yönünü değiştiren ve gelecekte de tarihe yön verecek bir akımdır, bir ekoldür/mekteptir.
“Her gün Aşura, her yer Kerbela” sözü günümüzde daha iyi anlaşılmaya başlamıştır. Tarihin bazı kesimlerinde bu meşale rengini kaybetmiş olsa da hiç bir zaman sönmemiştir.
Aşura zulme, sultaya, işgale, sömürüye, nifaka karşı bir mücadele yöntemidir. Bu mücadele yönteminde mazlumlar, mustazaflar, hakları ellerinden alınmış, ülkeleri ve zihinleri işgal edilmiş mücadeleciler için her dönemde ders alabilecekleri dersler vardır.
Zulme karşı sürdürülen mücadelenin nerede ve hangi boyutlarda sürdürüldüğü önemli değildir. Herkes kendi bölgesinin şartlarına göre, baskı ve zulmün boyutlarına göre Aşura akımından ihtiyaç duyduğu dersleri alabilir.
Nedir bu dersler?
Aklımıza gelen ne kadar iyilik, fazilet ve erdem varsa Aşura’da tecelli etmiştir. Mücadele başlatmak ve sürdürmek isteyenler için Aşura en kısa, en kestirme yoldur. Nerede ve hangi amaca yönelik olursa olsun zulme ve sultaya karşı mücadelede ihtiyaç duyulan unsurların başında cesaret, basiret, ilkelere bağlılık, dürüstlük, lidere bağlılık, fedakarlık ve… gelir.
Bu erdemlerin hepsi Aşura savaşında net bir şekilde görülmektedir.
Cesaret ve korkusuzluk: Canından olmak, zindana düşmek, işkence görmek, dünya nimetlerinden mahrum kalmak, ailesinden çocuklarından ayrılmak, işinden olmak, makamından uzaklaştırılmak, fakirlik, evlatların eğitim-öğretimi kaygısı, geçim sıkıntısı, halk arasında itibarsızlaşmak, yenilmek ve bunun gibi onlarca korkudan sıyrılmayanlar mücadele ehli olamazlar. Aşura savaşına katılanların meydana girmeden önce bu korkuları yendiklerini tarihçiler kaydetmiştir.
İlkelere bağlılık: İmam Hüseyin(as) ve yaranları düşmanı her pahasına yenmek veya caydırmak için ilkelerden asla taviz vermemiştir. Yezid’e biyat konusunda düşmana hile gelmek gibi bir yönteme asla başvurmamışlardır. Düşmanla müzakere yaparken bile onları doğru yola davet etmiş, nasihatte bulunmuş ve asla orta bir yol bulma, kazan-kazan yöntemini seçmemişlerdir. Hak gördükleri ilkelerden asla vazgeçmemişlerdir.
Fedakarlık: Mücadeleci kişi hedefi uğruna hiç bir fedakarlıktan kaçınmaz. İmam Hüseyin’in yaranları savaş meydanına girmek için asla başkasının gitmesini beklememiş ve meydana çıkmak için birbirleriyle yarışmışlardır. Çünkü hedeflerinin doğruluğundan asla şüpheleri yoktu. Hedefi için bedel ödemeyenlerin başarı kazandıklarını tarih kaydetmemiştir.
Lidere bağlılık: İmam Hüseyin’in yaranları O’nun emri olmadan kendilerinden bir girişimde bulunmamış, düşmanla gizli ve açık görüşmelerde bulunmamışlardır. İmam’ın yapın dediği hiç bir girişimden de kaçınmamış, bahaneler de uydurmamışlardır. Bugün de Seyyid Hasan Nasrallah gibi gerçek mücadelecilerin liderine bağlılığı birçoklarını kıskandırmaktadır. İmam Hüseyin mektebinin öğrencilerini hakk lidere körü körüne bağlılıkla suçlamaktadırlar, kendileri ise ABD ve siyonistlerle işbirliği yapmaktan asla utanmıyorlar.
Basiret: Bir mücadelede en önemli ilkelerden biri basirettir. Hakla batılı, dostla düşmanı birbirinden ayırmak, asıl düşmanın kim olduğunu ortaya koymaktır. Asıl düşmanını tanımayan mücadeleciler sonunda asıl düşmanın kucağına düşmekten kurtulamazlar. Bugün İslam dünyası ve bölgemizde asıl düşmanı(ABD ve Siyonizmi) tanımadan mücadele edenler hangi taraftan olursa olsun eninde sonunda düştükleri tuzağı farkedeceklerdir ve zaten şimdi bile rezil duruma düştüklerini farketmiş bulunuyorlar. İmam Hüseyin(as) Küfe ordusu ileri gelenlerine “yolumu kesmeyin bırakın gideyim” dediyse bu korkudan değil, onların asıl düşman olmadıklarını, asıl düşmanın Şam sarayındaki Yezid olduğunu anlatmak içindi. Ama Küfeliler inatlarında ısrar edince savaşmak zorunda kaldı.
İmam Hüseyn’in(as) torunlarından ümmete en layık lider İmam Hamanei de asıl düşmanın tekfirci teröristler olmadığını, asıl düşmanın ABD, uluslararası siyonizm olduğunu ve bu güçlerin emrindeki aldatılmış tekfirci terörist gruplarla sadece bunlara karşı savunma amaçlı savaşmak gerektiğini defalarca vurgulamıştır.
Aşura mektebinden bütün zamanlar ve bütün mekanlarda mücadeleciler için alınacak onlarca ibret dersi vardır. Bu ilkelere bağlı kalanlar yenseler de yenilseler de muzaffer olacaklardır. Bu ilkelerden şaşanlar rakiplerini yenseler de tarihin yenilenler listesine yazılacaklardır.
Müslümanların bugün düçar oldukları belaların sebebi Aşura mektebinden ve ilkelerinden uzak kalmalarıdır. Bu ilkelere yeniden bağlanılmadığı sürece Hüseyni olmak, Zeynebi olmak mümkün değildir. Hüseyni ve Zeynebi olunmadığı sürece de zilletten, küçümsenmekten, horlanmaktan, dışlanmaktan kurtulmak imkansızdır.
Bölgedeki tehlikenin, düşman ve avanelerinin komplolarının farkında olan basiret ehli Hüseyniler bugün Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’da çetin bir mücadele vermekte ve tehlikeyi uzaklaştırmak için canlarından vazgeçmektedirler. Yezid’in hile ve nifak mektebi devam ettiği gibi Hüseyn’in Aşura mektebi de devam etmekte ve adalet aşıklarına yol göstermektedir.
Basiret ehli Aşura mektebinden ibret dersi alır ve Yezid’in izleyicileri tekfirciler ve kendilerini Hüseyni tanıtan yanıbaşımızdaki hamilerinin hilelerine gafil avlanmamak için tedbirini alır. (Rast Haber)