Filistin Üzerinde Yeni Komplolar ve A’raftakiler
Allah’ın Adıyla
Filistin meselesi ortaya çıktığı günden beri İslam dünyasında ırk eksenli Arap Birliği ve din eksenli İslam İşbirliği Örgütü gibi teşkilatlar ve bazı rejimler tarafından bir çıkar aracı olmaya devam etmiştir. Rejimlerin çoğu İsrail ile ilişki kurarken de İsrail ile ilişkiden kaçınırken de kendi çıkarları için Filistin davasına hep darbe indirmişlerdir.
Filistin’in işgalcisi Siyonist Rejim ile BAE arasında onlarca yıldır süregelen gizli ve yarı gizli ilişkilerin resmen aleni ilişkiye dönüşmesi de, buna karşı tepkiler de bu açıdan değerlendirilmelidir.
Çeşitli bloklar, cepheler, ülkeler, teşkilatlar ve kişiler konuyla ilgili tavır ve duruşlarını yine kendi öncelikli çıkarları açısından ortaya koydular. Ancak Filistin konusunda takınılan tavırların her biri söylem ve eylem birliği içerisinde olmadığı sürece her türlü ciddiyet ve samimiyetten uzak olacaktır.
Başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri ve sulta sisteminin öteki önde gelen üyelerinin bu olayı onaylamaları, destek çıkmaları beklenmekteydi, şaşırtıcı olmadı . Zaten uluslararası sulta sistemi bütün kurum ve kuruluşlarıyla onlarca yıldır İşgalci rejimin varlığını korumayı öncelikle görevleri arasında görmektedir. Batı ile Batı’nın doğudaki müttefikleri ve işbirlikçileri bundan sonra da kesinlikle aynı yolu izleyeceklerdir. Bunların söylem ve eylemleri uyum içindedir. İsrail’i desteklemekte ciddi ve samimi olduklarını ortaya koymuşlardır.
Başını İran’ın çektiği Direniş Cephesi ülkeleri ve kurtuluş hareketlerinin gasıp rejim konusundaki duruşu da ortadadır. Bölge ülkeleri başta olmak üzere İslam dünyasının bağımsızlığı ve izzetini önceleyen Direniş Cephesinin önemli hedeflerinden biri sulta sisteminin Batı Asya’daki daimi temsilcisi İsrail’in uğursuz varlığından doğan meselelerle mücadeledir. Bölge dışı güçlerin ve gasıp İsrail’in işgal ve cinayetleri devam ettiği sürece bu mücadele de devam edecektir. Sorunun kaynağı kurutulmadığı sürece bölgenin özelde, İslam dünyasının genelde huzur bulamayacağı kesindir.
Son bir yüzyıl içerisinde başta Batı Asya ve Kuzey Afrika İslam beldeleri olmak üzere İslam dünyasında vuku bulan savaşlar, darbeler, iç çatışmalar ve sürtüşmelerin nedenleri araştırıldığında önemli bir bölümünün İsrail’in uğursuz varlığını oluşturma ve devam ettirme plan ve stratejisinden kaynaklandığı görülecektir.
Bu planın takipçisi olarak bir iki Batı ülkesi görünse de tüm bir sulta sistemi ve bölgedeki işbirlikçi rejimler bu plana ortaktır. Şimdiye kadar bu uğursuz plana direnen ülkelere karşı uygulanan savaş, ambargo, askeri darbe ve ablukalar hep bu plan uğruna gerçekleştirilmiştir. Bu siyaset ve strateji günümüzde de ara verilmeksizin tam hızıyla uygulanmakta olup Irak, Suriye ve Yemen başta olmak üzere bölge ülkelerine yönelik komşularınca, terör örgütleri aracılığıyla sürdürülen savaşların desteklenmesinin baş sebebi İsrail’in varlığını korumak ve her türlü direnişi engellemek amaçlıdır.
Sebepleri başka bir makale konusu olan bu ısrarlı destek ve plan İsrail’in uluslararası sulta sistemi açısından ne kadar önem arzettiğini gösterdiği gibi Filistin meselesini bir insanlık krizi olarak tanımlayan Direniş Cephesinin de ne kadar isabetli bir duruş sergilediği her geçen gün daha bir açıklığa kavuşmaktadır.
BAE ile İsrail arasındaki ilişkilerin alenileştirilmesine susmak suretiyle rızalarını ortaya koyan ülkeler gerçekte sulta sisteminin bir parçası olduklarını ilan etmiş bulunuyorlar. Tarafsızlık, gerginlikten kaçınma ve çaresizlik bahanelerini ileri süren bu rejimlerin gerçekte iktidarlarını korumaktan başka bir amaçları yoktur.
Türkiye gibi İsrail ile resmi diplomatik ilişkilere sahip ülkelerin yarım yamalak tepki koymaları ise çeşitli çevrelerde şaşkınlıkla karşılandı. Çünkü İsrail’i daha ortaya çıkarıldığı günden beri resmen tanıyan ilk İslam ülkesi olan Türkiye’nin buna niçin ve hangi motivasyonla karşı çıktığı anlaşılmış değildir.
İsrail’le 1978 yılında uzlaşan ve bu işgalci rejimle diplomatik ilişkiler başlatan Mısır ile 1994 yılında sessizce gizli ilişkilerini alenileştiren Ürdün bir çelişkiye girmemek için İsrail’in BAE ile aleni ilişkiler başlatması konusunda susup bunu onaylarken AKP hükümetinin bu ilişkiye karşı çıkması zihinlerde bir takım sorular oluşturmuştur.
Suudi, Umman ve Fas krallıkları ile Fars Körfezindeki şehlikler, emirlikler bile işgalci siyonist rejimle gizli veya yarı gizli ilişkilerini alenileştirmekte tereddüt halindeyken Türkiye İsrail ile başka her İslam ülkesinden daha eski ve kapsamlı diplomatik, ekonomik ve hatta askeri ilişkiler ve işbirliği içerisinde bulunmaktadır. Bütün bunlara rağmen AKP Hükümetinin bu açıklamasını nasıl yorumlamak gerekir?
Başta Hamas ve İslami Cihad olmak üzere Filistinli direniş hareketleri böyle açıklamaları ne kadar samimi buluyorlardır acaba?
Başta Arap ülkeleri olmak üzere çeşitli coğrafyalarda, ve doğal olarak Türkiye’de Filistin davası iddiasıyla faaliyet gösteren İhvan/Müslüman Kardeşler tandanslı veya daha katı selefi örgütler bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorlar acaba?
Birkaç Arap ve Arap olmayan İslam ülkesi de mahçup, utangaç bir şekilde AKP hükümetinin açıklamalarına benzer tavırlar takındılar. Bu açıklamaların ciddiyetten, samimiyetten uzak ve sadece Müslüman halkları oyalamak ve medya aracılığıyla algı operasyonu oluşturmaktan öteye geçemeyeceği daha şimdiden belli değil midir?
Filistin’in işgalcisi İsrail ile değil de bu rejimle resmi ilişkiler başlatan BAE ile diplomatik ilişkileri kesme tehdidi ise başka bir garabet. Belli ki açıklamanın amacı İsrail ile ilişki kurmaya karşı çıkmaktan ziyade farklı amaçlara yönelik ve başka bölgelerdeki hesaplaşmalarla ilgilidir.
Görüldüğü üzere Filistin meselesine yaklaşımda dünya üzerinde üç ana duruş ve eğilim gözlenmektedir: ABD’nin başını çektiği uluslar arası sulta sistemi, İran’ın başını çektiği Direniş Cephesi ve A’rafta bulunan rejimler ve örgütler.
A’rafta bulunan üçüncü grubun bu tutumunu uzun süre sürdüremeyeceği kesindir. Çünkü başta Müslüman halklar olmak üzere dünya mustaz’afları artık bu iki ikiyüzlü çevrelerin ne yapmak istediklerini çok iyi bilmekteler.
Her geçen gün yeni zulüm ve cinayetlere maruz kalan Filistin’in mazlum ve kahraman halkı da artık söze değil eyleme bakmakta ve meydanlarda veya medya aracılığıyla slogan atarak Filistin’in yanındayız iddiasında bulunanların gerçekte sulta sistemiyle aynı safta bulunduklarının farkındadır.
Aslında tüm bu gelişmeler safların netleşmesi, şeffaflaşması ve belirginleşmesi için gerçekleşmesi gerekli olaylardır. (Rasthaber)