Kucaklaşmayı beceremeyecek miyiz?
Ömrümün büyük bir bölümü sağ-sol tartışmaları ve çatışmaları ile geçti. Bir taraf, ‘Komünistler Moskova’ya’ diye bağırdı, diğer taraf, ‘Faşistlere ölüm’ çığlıkları atarken ABD’nin 6. Filo’ya ait gemisi İstanbul’a geldiğinden onları kovmak için mücadele verdi. Sonunda iş çatışmaya geldi dayandı. O günleri hatırlıyorum da, iki taraf da ülkenin kurtuluşu için mücadele ettiğini söylüyordu. En azından ipleri başkalarının elinde olan uşak takımı hariç gençler inandıklarının mücadelesini veriyorlardı. Ancak, öyle bir noktaya gelindi ki aynı silah ile sabah solcular, öğleden sonra da sağcılar cinayet işledi. Bu arada da ülkeyi içine yuvarlandığı kardeş kavgasından kurtarmak adına darbeler yapıldı. İdareye doğrudan el konulamadığında da siyasete yapılan baskı ve müdahale sonunda bakanlar kurulu istifa ettirilerek yerine kimlerin geleceği siyaset dışı güçler tarafından belirlendi.
Aslında millet her olağanüstü dönemin ardından sandık önüne getirildiğinde müdahalenin izlerini silmeye yönelik bir tavır sergiledi. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından farklı kesimler eski düşmanlıkları bir kenara iter gibi oldular. Çünkü çatışmanın kimseye yarar getirmediği, bu çatışmaları körükleyen bir takım dış güçlerin ülkemizi sömürmelerini kolaylaştırdığı görüldü. Sanıyorum bu gerçeğin görülmesinde Rahmetli Erbakan Hocamın, “Sağ-sol yok, Hakk ve batıl var” söyleminin büyük etkisi oldu. Netice itibarıyla 68 Kuşağı olarak nitelendirilen ben yaştakiler bugün geriye dönüp baktıklarında sağ-sol çatışması ile aslında dünyayı sömüren iki kutba hizmet etmiş olduklarını gördüler. Bu gerçeğin görülmesi uzun yıllar birbirleri ile çatışan kesimlerin birbirlerine yaklaşmasına, karşılıklı konuşabilmelerine zemin hazırladı. Bu hava bir müddet devam etti ama gelinen noktada bu defa da farklı bir kamplaşma ortaya çıktı/çıkartıldı. Bunun sorumlusu da siyasiler. Siyaset erbabı kamplaştırmadan yarar görüyor olacak ki, kucaklaşma yerine ayrıştırma yoluna gidiyorlar. Böyle olunca da bizim yaşta olanlar, geriye dönüp baktıklarında, “Değişen ne oldu?” diye sormadan edemiyorlar.
Uzun yıllar düşman olarak gösterilen ve gençlerin de bu düşmanlara karşı vatanlarını korumak adına mücadele ettikleri ülkeler ya da ülke topluluklarının tavrında değişen bir şey yok. Yine onlar dünyayı şekillendiriyor, ülkelerin yöneticilerini belirliyor ya da belirlemeye çalışıyorlar. Yine onlar ekonomik mücadelenin belirleyicileri. Böyle olunca adı ister Türkiye ister bir başka ülke olsun, ayrışma ve kamplaşmaların hakim olduğu ülkeler sömürgeci güçlerin işini kolaylaştırmış oluyorlar. Halbuki bu kamplaşmanın yerine kucaklaşma sağlanabilse, ülke sorunlarına her fert çözüm bulmaya çalışsa, çalışmanın da ötesinde hepimizin bu ülkenin vatandaşı olduğu anlayışı yaygınlaşabilse, ülkenin içine yuvarlandığı sıkıntılı durumdan kurtulması için hangi görüşe mensup olunursa olunsun fedakarlık yapabilseler sanıyorum o zaman lider ülke olmamızın önündeki tüm engeller bir kenara itilebilir. Bunun için de kamplaşmaya değil, toplum olarak farklılıklara tahammül anlayışına, kısacası kucaklaşmaya ihtiyaç var. Bunun için öncelikli olarak siyasilerin toplumu kamplaştırarak kendi varlıklarını koruma anlayışını terk etmeleri gerekiyor. Meseleye günümüz açısından baktığımızda toplumun bir kesiminin hain ilan edilmesi, bunun için de ülkenin bir beka sorunu ile karşı karşıya olduğu iddialarının bir kenara itilmesi gerekiyor. Çünkü ülkenin beka sorunu söz konusu olduğunda insanımızın büyük kesimi bunu önlemek için elinden geleni geçmişte yapmıştır, bugün de yapacaktır. Toplumun bir kesimi bu ülkenin düşmanı imiş gibi takdim edilerek kucaklaşmanın sağlanması mümkün olmaz. Bunun için artık oy toplamının aracı olarak ayrıştırıcılığı bir kenara itilmesi şart. Aksi halde, benim yaşta olanların geçmişlerini hatırlamaları, onca mücadelenin ardından fazla bir şeyin değişmediğini görmeleri üzüntü verecektir.
Unutmayalım ki, vatan sevgisi kimsenin inhisarında değildir. Bunun ölçüsü de birilerinin vatan millet nutukları atarken başkalarını suçlaması olamaz. Özetle, toplum bu ayrıştırıcı söylemlerden ve uygulamalardan usandı ve yoruldu. (Milli Gazete)