Trump suikastı ve sonrası: Küreselci elit zor durumda
Trump’a suikast adeta göstere göstere geldi. Son altı ayda sadece Harici’deki yazılarımda -ki, bunları Harici’den arkadaşlar derlediler ve sosyal medya hesabımdan paylaştım (https://x.com/hasanunal1920/status/1812504314880864382) – Amerikan Derin Devleti’nin Trump’ın önünü kesmek için yaptığı bütün hamlelerin boşa çıktığını, dolayısıyla eski başkanın anketlerdeki seçilme şansının giderek yükseldiğini, bu defa 2016 yılındaki seçilmesine ve görevi yaptığı döneme (2017-2021) oranla oldukça hazırlıklı göründüğünü ve önünü kesmek için suikast ihtimalinin hiç de zayıf olmadığını defalarca belirtmiştim.
Peki neden böyle düşünmüştüm? Çünkü Trump küreselci Amerikan elitinin temsil ettiği hemen hemen her şeye karşı ve onların büyük çıkarlar elde ederek uygulamada tuttukları politikaları Amerikan başkanı olarak ya tamamen durdurma veya büyük ölçüde değiştirme gücüne sahip olacak birisi. Üstelik Amerikan halkının büyük bir kesiminin de ölümüne sevdiği ve destek verdiği bir başkan adayı.
NEOLİBERAL POLİTİKALARA VE SAVAŞLARA KARŞI
Amerika’nın bütün dünyaya özellikle 1980’lerden itibaren empoze ettiği neoliberal politikalar her yerde olduğu gibi halkın büyük bir kısmını fakirleştirirken gelirden ve servetten çok büyük pay alan kesimleri de aşırı derecede zenginleştiriyor. Bu durumun belki de en feci mağdurlarından birisi biziz yani Türk halkı. Amerikan halkı da Avrupa halkları da göreceli olarak aynı sorunları yaşıyor. Demokrasi düşmanı diye damgalanan Trump’ın, Avrupa’da aşırı sağ diye hedef tahtasına oturtulan sistem karşıtı partilerin yükselişi de büyük ölçüde bu neoliberal politikaların yarattığı yıkımdan dolayı.
Öte yandan Trump Amerikan Derin Devleti’nin dünyanın her yerinde özellikle Orta Doğu’da bitmek bilmeyen savaşlarına da karşı. Bir önceki dönemde seçim kampanyası sırasında Afganistan’da ve Orta Doğu’da hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen; ancak yapıldığı her ülkeyi yakıp yıkan savaşların bütün gerekçelerini sorgulamıştı. Trump’a göre bu savaşlarda Amerika’nın yedi ila on trilyon doları sokağa saçılmış ve karşılığında hiçbir şey elde edilememişti. İsrail’in güvenliğine katkıda bulunmak adına söylenenler ise Trump açısından hiç de mantıklı değildi; zira İsrail kendisini fazlasıyla savunabilecek durumdaydı ve zora girerse Amerika doğrudan yardım edebilirdi. Kısacası bu kadar savaşa hiç gerek yoktu.
Görevde bulunduğu zaman (2017-2021) bu görüşlerini Amerikan politikaları haline getirmeye de uğraştı; ancak Amerikan Derin Devleti buna açıkça müsaade etmedi. Örneğin Türkiye’nin PKK/YPG’ye karşı yaptığı operasyonlarla gerginleşen Ankara-Vaşington hattını rahatlatmak için Suriye’deki Amerikan birliklerini çekmek istediyse de diplomatlar, askerler bin bir yol ve yöntemle Trump’ı aldattılar. Amerika’nın eski Ankara Büyükelçisi olan ve o sırada ABD Dışişleri Suriye Özel Temsilciliği görevini yürüten James Jeffrey Trump’ın seçimleri kaybetmesinin hemen sonrasında verdiği bir mülakatta bunu açıkça söylüyor ve Trump’ı kandırdıklarını, Suriye’deki birlikleri çekilmiş gibi gösterdiklerini; ancak çekmediklerini itiraf ediyor.
Birinci döneminde Amerikan Derin Devleti’nin kendisine karşı yürüttüğü pek çok yıpratma kampanyasına karşı yaptığı uzlaşma girişimlerinin boşa çıkması ve kabinesine aldığı Neocon veya Derin Devlet unsurlarının da kendi aleyhine dönmesi gibi pek çok sebepten dolayı Trump’ın ilk dönemde düşüncelerini politikalar haline dönüştürmesi yeterince mümkün olamadı; ancak öyle anlaşılıyor ki, Trumpizm diye adlandırılabilecek görüşleri, tavırları Amerikan halkının büyük bir kesiminin kalbinde yaşamaya devam etti. Bunu ikinci dönem için aday olması ihtimalini ortadan kaldırmak için kendisine karşı işletilen yargı mekanizmaları, kurmaca davalarda da tekrar tekrar gözlemleme fırsatı oldu dünya kamuoyunun. Bunu gerek Cumhuriyetçi Parti içerisinden gerekse Amerikan elitinin Trump’ı şeytanlaştırma girişimlerinden sürekli görmek mümkün. Adeta birisi çıksa da şu adamı vursa gibi bir hava oluşturuldu.
Trump’ın, ABD dış politikasına eleştirileri sadece Orta Doğu’daki yıkımlara sebep olan ve demokrasi adına yapıldığı yalanıyla süslenen savaşlarla sınırlı değil. Ukrayna’daki savaşa da şiddetle karşı çıkıyor. Trump’ın kendi ifadesiyle, eğer görevde olmuş olsaydı savaş olmayacaktı veya yeniden seçildiğinde ilk yapacağı işlerden birisi savaşı durdurmak olacak. Öyle ki, 2024 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında bu konuyu ısrarla dile getirdi ve Vaşington’daki NATO Zirvesinin ardından kendisiyle görüşmeye gelen Macaristan Başbakanı Viktor Orban ile yaptığı görüşmenin hemen ardından ve suikasttan sadece bir gün evvel, Kasım ayındaki seçimleri kazanıp Beyaz Saray’a yerleştikten sonraki ilk işlerinden birisinin Ukrayna savaşını durdurarak siyasal bir çözüm oluşturulmasına fırsat sağlamak olduğunu açıkladı. Buna karşılık Vaşington’daki NATO Zirvesi Bildirgesi adeta savaş kışkırtıcılığı yapar bir tarzda kaleme alınmış intibaı veriyordu ve NATO üyeleri düşman olarak gördükleri Rusya, tehdit olarak tanımladıkları Çin ve İran’a karşı kuşatma politikaları uygulayacaklarını deklare ediyorlardı.
TRUMP SEÇİLİRSE/SEÇİLDİKTEN SONRA
Amerikalıların tabiriyle suikast içerden birilerinin işi gibi geliyor. Yalnız kurt gibi görünen yirmi yaşındaki bir çocuk Amerikan ordusunda da kullanılan bir tüfekle miting alanına gelip gözlemler yapıyor ve nihayet elindeki silah parçalarından oluşan valizle bir binanın çatısına çıkarak pozisyon alıyor. Görgü tanıkları tüfekli birisinin oraya tırmandığını ve orada tüfeği kurduğunu polislere ve özellikle Gizli Servis elemanlarına anlatmaya/göstermeye çalışıyor, elleriyle yerini işaret etmeye çalışıyorlar ama fayda etmiyor; çünkü ilgilenmiyorlar.
Fakat saldırganın saniyeler içinde sekiz atış yaparak bir göstericiyi öldürmesinin ve Trump’ı kafadan nişan almasına rağmen kafasını aniden hafifçe çevirmesinden dolayı kulağından vurmasının ardından adeta nano-saniye içinde bütün güvenlik görevlileri saldırganı kurşun yağmuruna tutup öldürüyor. O sırada Trump yere düşmüş veya yatırılmış durumda. Kafasının parçalanması için atılan kurşun bir veya bir buçuk santim farkla kulağını delip geçmiş. Senaryoya göre Trump ölmüş, saldırgan da saniyesinde öldürülmüş olacaktı. Kısacası iki gün sonra resmen aday ilan edildiği Milwaukee toplantısında söylediği gibi Trump ölmüş olmalıydı; ama ölmedi.
Mevcut şartlarda Trump’ın seçimleri kazanması artık çok daha kuvvetli bir ihtimal. Bütün Amerikalı analistler aynı değerlendirmeyi yapıyorlar. Trump’ın her halükârda kazanması ihtimali pekiştikçe Biden’ı yarıştan çekilmeye zorlamanın da bir anlamı olmayabilir; çünkü mevcut konjonktürde Trump her adaya karşı kazanabilir. Dolayısıyla Derin Devlet’in elindeki rezervlerden yaşları müsait olanların (Michelle Obama, Nikki Halley) kenarda tutulması daha akıllıca olabilir.
Öte yandan Amerikan Derin Devlet yapısının veya başka bir ifadeyle kurulu düzenin Trump gibi bu yapıyı kökünden sarsacak birisinin gelişini kabulleneceğini ve yapmak istediklerinde serbest bırakacağını düşünmek de fazla iyimserlik olabilir. İkinci bir suikast ihtimalinden söz edilebilir; ancak Milwaukee’de resmen başkan adaylığını ilan ederken seçtiği ikinci adam J. D. Vance’den dolayı bu ihtimal azalmış olabilir; çünkü Vance de tam bir Trumpist, her ne kadar geçmişte Trump’ı eleştiren bazı konuşmalar yapmış olsa da… Seçildiklerinde başkan yardımcısı olacak olan Vance çok fakir hatta sefalet içindeki bir aileden ve bölgeden geliyor. Kırk yaşının altında ve bütün zorluklara rağmen Amerika’nın en iyi üniversitelerinden birisini bitirmeyi başarmış ve son yıllarda Kongre üyesi olmuş. Trump’a umut olarak bakan o düşük gelirli ve zor durumdaki bölgelerin çocuğu. Trump adeta mükemmel bir müstakbel başkan yardımcısı seçmiş.
Bundan sonra Derin Devlet’in yapabileceği NATO bildirgesi ile birlikte düşünüldüğünde 11 Eylül’den çok daha kapsamlı, korkutucu ve dehşet verici bir oyun olabilir. Birçok analistin bahsettiği gibi, Ukrayna’da bir kirli bomba kullanıp bunu Rusya’nın üzerine atmak, ardından da nükleer savaş tehlikesini ortaya atarak seçimleri yapmamak veya yapılsa ve Trump kazansa bile o savaşı sürdürmekten başka seçenek bırakmayacak senaryolar… Fakat unutmamak lazım ki, günümüzde bu tür senaryoların arka planı kısa sürede ortaya çıkabiliyor. Bu defa da aynısı olabilir; ancak sadece Amerika’da değil Avrupa’da da onlarca yıldır merkez sağ veya merkez sol olarak iktidarda bulunan küreselciler ve onlarla birlikte hareket eden finans ve medya çevreleri süpürülüp atılma tehlikesiyle ilk defa bu kadar yüz yüze durumdalar. Bırakıp gitmeleri muhakkak zor olacaktır; ama bir yandan çok kutupluluk öte yandan da Batı’nın Asyalı güçler tarafından dengelenmekte olması bu elitin siyasal mezarını çoktan kazmış, hazırlamış durumda. Hiç kimse kendiliğinden ölmek istemez; ama sonuç engellenemez… (Prof. Dr. Hasan Ünal, harici)
NOT: Alıntı makaleler Hürseda Haber'in yayın politikasını yansıtmayabilir.