ABD; Irak ve Suriye’den çıkar mı?
Dış politikada kuraldır; ihtiyaçlar değişince, ittifaklar da değişir ve her ittifak karşısında bir başka ittifakın kurulmasına sebep olur. Büyük güçler arasındaki rekabetin keskinliği, orta büyüklükteki güçlerin, bölgesel aktörlerin, kendi bölgelerindeki, yakın çevrelerindeki sorunların çözümünde artan ağırlığı, NATO’nun, ŞİÖ’nün, BRICS’in genişlemesi, güç dengesinin batıdan doğuya kayması, dünyada sadece ittifaklar arasındaki ilişkileri değil, ittifak içi ilişkileri de etkilemiştir.
O nedenle devletler; ilişkilerde stratejik değil, taktik ölçekte; paktlar – ittifaklar arasında değil, bire bir kendi aralarında; uzun vadeli değil, kısa vadeli; çok konulu değil, tek konulu, konu bazlı ilişkileri daha fazla tercih etmektedirler. Çünkü daha esnek davranmayı, uzun vadede kendilerini bağlayıcı sözler vermekten uzak durmayı, ilişkilerin hepsini bir sepete değil de farklı sepetlere koymayı yeğlemektedirler. Kaldı ki dış politikada tüm sorunları aynı anda çözmek neredeyse olanaksızdır. Böyle bir yola girip, imkânsızı zorlamaktansa, öncelik sıralaması yapmak, koşulların olgunlaşmasını beklemek, sorunların çözümünü belli bir sürece yaymak daha doğrudur. Bu gerçek, tüm devletler için geçerlidir.
Örneğin ABD’yi ele alalım. Son dönemde, ABD’nin önce Irak, sonra da Suriye’den çekilebileceğine ilişkin batı medyasında haberler çıkmaktadır. Bu haberlerin doğru olduğunu varsayarsak, şunu sorabiliriz: ABD; tercih ettiği için mi yoksa mecbur kaldığı için mi Irak ve Suriye’den çekilecektir? Eğer çekilirse, dönüp dünyaya ve müttefiklerine, “Bakın ben Irak ve Suriye’den çekildim. Karşılığında da Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesini istedim” diyerek, çekilmeyi, kendince avantaja çevirmeye çalışacak mıdır?
Şunu biliyoruz; büyük güçler girdikleri bir ülkeden çekilmeleri söz konusu olduğunda, ya çekilmemekte ısrar ederler ya yakarak, yıkarak çekilirler ya da gelecekte tekrar gelmelerine, işgal etmelerine zemin yaratacak, gerekçeler üretecek sorun yumakları, ihtilaf konuları bırakarak çekilirler. Bu bağlamda ABD; haberlerde yazıldığı gibi eğer çekilirse, bunun sebeplerini doğru saptamak gerekir.
ABD’nin Irak ve Suriye’deki işgal politikalarının, iktisadi ve siyasi açıdan oldukça ağır bir maliyeti vardır. Bu iki ülkede, hayli uzun süre kaldığı halde, amaçlarına tam olarak ulaşamamıştır. Bazı konularda ulaşmış, bazılarında güçlü bir dirençle karşılaşmıştır. İran’ın, bu iki ülkede zaten güçlü olan etkisinin daha da artmasını önleyememiştir. Şubat 2022’den bu yana Ukrayna’ya verdiği büyük destek ve Ekim 2023’ten beri İsrail’e verdiği sınırsız destek de, ABD’yi hayli yormaktadır. O nedenle öncelik sıralaması yapması gerekmiştir. Siyasi ve diplomatik düzlemde de tüm bunlar, dünyada ABD karşıtlığını daha da artırmaktadır.
ABD; 2003 yılında işgal ettiği, sonra askerlerinin bir kısmını geri çektiği, ardından 2014 yılında yine ABD yapımı bir terör örgütü olan (Trump da söylemişti bunu) IŞİD’i bahane ederek yeniden bir miktar işgal gücü yolladığı Irak’tan, IŞİD’in etkisi büyük ölçüde azaldığı halde, tamamen çekilmeyebilir. Çünkü buradaki varlığı hem Barzani’ye (Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi) kol kanat germek içindir hem de PKK terör örgütü ve uzantılarını korumaya, eğitip donatmaya yöneliktir.
Şurası açıktır; Rusya; şimdiki halde, Ukrayna’da tüm hedeflerine ulaşamamıştır. Ekonomisi, yaptırımların da etkisiyle, yıpranmıştır. Avrupa’ya yaptığı enerji ihracatı, büyük ölçüde kesilmiştir. Her ne kadar Rusya’nın ekonomik direnci, batılı uzmanların tahminlerinden daha kuvvetli çıksa ve Rusya, kısa sürede Avrupalı müşterilerinin yerine başka müşteriler bulsa da, yaptırımlardan etkilenmiştir.
ABD ve Rusya dışında, Avrupa da hem Ukrayna’daki savaştan hem Gazze’deki İsrail vahşetinden rahatsızdır. Her ne kadar Avrupa ülkeleri Ukrayna ve İsrail’e büyük destek verseler de, gerek enerji gereksinimleri, gerek ekonomik durumları, gerekse Ukrayna ve Suriye kaynaklı kitlesel göç hareketleri, Avrupalıları da ekonomik, politik yönlerden ve güvenlik açısından hayli zorlamaktadır.
Dünyanın bu koşullarında Türkiye gibi, iki kıtayı, iki uygarlığı birleştiren; üç yanı denizlerle çevrili; 56 ülkeye en fazla 4 saatlik uçak yolculuğuyla ulaşılabilen bir ülkenin, dış politikada coğrafi gerçekleri gözetmesi; jeopolitik planlarını, stratejik hamlelerini buna göre yapması gerekir. Türkiye’nin öncelikle yapması gereken, tamamı ABD kaynaklı bölünme tehdidiyle boğuşan bölge ülkeleriyle birlikte, ABD’nin bölgemizdeki varlığına karşı çıkmaktır. (CGTN Türk)