ABD’nin İsrail politikasının açmazları
Birkaç haftadır, ABD’nin Irak ve Suriye’den asker çekip çekmeyeceğine ilişkin gelen haberler farklı olduğu gibi, ABD yönetiminde bu konuda görüş birliğine varılamadığı da anlaşılıyor. Bu yıl başkanlık seçimleri de yapılacağından, ABD Başkanı Joe Biden; bir dış politika başarısı yakalayıp bunu seçimde kullanmak için çok istekli davranıyor fakat başaramıyor. Seçime kadar, bir diplomatik başarı yakalayamazsa, en azından Irak ve Suriye’den bir miktar asker çekip seçmene mesaj vermek isteyebilir.
Ne var ki ABD başkanının manevra alanı sınırlı. Öncelikle, ABD’nin hegemonyası aşınıyor. Joe Biden, İsrail başbakanını ikna edemiyor. Çünkü ABD’nin elini kolunu, İsrail’in saldırganlığına verdiği sınırsız destek bağlıyor her şeyden önce. Bölgede daha fazla askerle, daha uzun süre kalmaya mecbur hissediyor kendini ABD, İsrail nedeniyle. Bu da aleyhine işliyor. Dünyada zaten hayli yüksek olan ABD karşıtlığı, İsrail yüzünden daha da yükseliyor. ABD’nin sınırsız desteği nedeniyle İsrail daha saldırgan, daha uzlaşmaz davranıyor. Bu politikanın mali yükü ise ABD’deki vergi mükelleflerinin sırtına biniyor. Suriye’de 23 üs, yaklaşık 1000 kadar asker, Irak’ta 2 büyük üs, 2 bin 500 asker, dünyada 150 kadar ülkede irili ufaklı 800 dolayında üs, sonuçta 900 milyar doları bulan savunma bütçesi, ABD ekonomisini yoruyor. Ukrayna’ya verilen desteği de buna ekleyince mali yük daha da artıyor.
ABD’nin bir türlü engel olamadığı önemli gelişmelerin yaşandığını da unutmayalım. ABD’nin gücünün, caydırıcılığının sınırları sadece sahada değil, Birleşmiş Milletlerdeki oylamalarda da görüldü. İsrail ordusunun, istihbaratının “yenilmez, külyutmaz, uçan kuştan haberi olur” şeklindeki algısı, imajı, 7 Ekim 2023’te çöktü. Gazze’deki Hamas’ın Batı Şeria’daki El Fetih’e oranla etkisi, itibarı daha da arttı. Hamas güç kazanırken, El Fetih güç kaybetti. Hamas, Gazze’de kendinden daha radikal diğer gruplara karşı da halk tabanında desteğini artırdı. İbrahim Anlaşmaları ile simgelenen Arap – İsrail ilişkilerinin normalleşme süreci dondu. Dini, siyasi, tarihi, kültürel, coğrafi, milli kimlikleriyle öne çıkan Kudüs’ü, dünyayı hiçe sayarak, Filistinlileri yok sayarak İsrail’in başkenti olarak tanıyan ABD’nin, bölgeye barış, istikrar, demokrasi getirmek gibi bir derdinin olmadığı bininci kez görüldü. ABD’nin uzun yıllardır üzerinde çalıştığı İslam NATO’su, Arap NATO’su, Ortadoğu NATO’su gibi projelerin hayata geçme ihtimalinin olmadığı anlaşıldı. ABD’nin; BRICS’in, ŞİÖ’nün genişlemesini, ekonomik ölçekte de dolardan uzaklaşma eğilimini engelleyemediği ortaya çıktı.
Son yıllarda ABD şu adımları atabildi; müttefikleriyle birlikte: Çin’e, Rusya’ya ve Kuzey Kore’ye karşı kurmak istediği Asya NATO’su kapsamında, ilk adım olarak, Japonya ve Güney Kore’yle birlikte 2023 yılı Ağustos ayında üçlü ortaklığı imzaladı. Çin’e karşı kurdu QUAD’ı; Hindistan, Japonya ve Avustralya’yla birlikte. Çin’e karşı öncülük etti AUKUS’a, Avustralya ve Birleşik Krallık’la beraber. Yakın müttefikleri olan İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’yla birlikte kurdu beş göz istihbarat ortaklığını.
Sonuçta şu görüldü: ABD, gücünün sınırlarını hem Ortadoğu’da hem de Pasifik’te zorluyor. Attığı onca adıma karşın hem beklediği sonucu alamıyor hem ekonomik yükü artıyor hem de ABD karşıtlığı daha da yükseliyor. En önemlisi de ABD hegemonyasına itiraz eden güçlerin kendi aralarındaki yakınlaşmasını önleyemiyor. (CGTN Türk)