Avrupa'nın Konuşulmayan Sorunları!
Global kriz 2008 yılında ortalığa döküldüğünden bu yana üç yılı aşan bir zaman geçti ve ilginç gelişmeler oldu.
En ilginç gelişme konut ve finans sektörü sorunları ile krizi başlatan ve yayan ABD'nin, bugün durgun bir durumda olsa da, pozitif büyüyor ve ikinci dip-resesyon tehlikesini atlatmış görünüyor!
Diğer taraftan da uzun yıllar önce ABD ile yarışmak için Avrupa Birliği ve tek para sistemi kurgusu ile yola çıkan Avrupa şu anda yerlerde sürünmekte. Çünkü kurgu defolu idi. AB kurgusunda Federal Hükümet yapısı olmaması ve emek piyasasındaki esnek olmayan yapı ve hala vazgeçemedikleri millet devlet kavramı başlarına bela.
Aslında bugün henüz konuşulmayan birçok sorun zaman içinde çok konuşulacak. Bir örnek vermek gerekir ise, borsaların yere çakılması ve kamu borç senetleri piyasasında bazı ülkelerin borçlanma faizlerinin yükselmesi, sosyal güvenlik kurumlarını, emeklilik ve sağlık sigortalarını finansal açıdan iyice zayıflatmış bulunuyor.
Bilindiği gibi bu tür sosyal güvenlik kurumları, sağlık ve emeklilik sigortaları uzun vadeli fon birikimleri olduğu için uzun vadeli mali varlıklara, hisse senedi ve uzun vadeli ülke borç senetlerine yatırım yaparlardı. Düşen rating ve artan borçlanma maliyetleri stoktaki bazı kamu borç senetlerinin cari değerlerini iyice düşürmüş, likiditelerini de oldukça azaltmış bulunuyor. Hisse senedi piyasalarındaki çöküşler de benzer değer kaybı etkisi üretiyor. Avrupa daha birkaç yıl finanasal sorunlar yaşarsa, emeklilik, sağlık ve sosyal güvenlik kurumları ve sigortaları ciddi boyutta finansal sorun yaşarlar. Birçok ülkenin de 'pay as you go' veya 'defined benefit' denen kuşaklar arası dayanışma esaslı soyal güvenlik kurumlarını, kişilerin bireysel yatırımlarının izlendiği ve teknik adı 'defined contribution' denen kurumlara çevirmiş olmaları sorunu büyütüyor. Örneğin birçok kimse, bugünkü ortamda, hayal ettiklerinden az bir emeklilik almak zorunda kalmış olabilirler.
Yani tek sorun bütçe açığı ve borç değil. İkinci Dünya Savaşı'nda hırpalanan Avrupa, sanayi üretim kapasitesini savaş sonrasında ABD'nin de desteğini alarak genişletmişti. Bu süreçte Avrupa sağlık ve işsizlik sigortası gibi konularda ABD ile karşılaştırılırsa, vatandaşlarına sağlık ve emeklilik ödemeleri konusunda oldukça bonkör davranır duruma da gelmişti. Ancak Avrupa 1973 yılında başlayan ve on yıl kadar devam eden OPEC petrol krizinden ABD kadar çabuk çıkamamıştı. 25 yıllık bir süreç içinde de nüfusu iyice yaşlanmıştı.
Almanya gibi bazı Avrupa ülkeleri makine, alet edevat üretimi ve otomotif gibi sektörlerde gelir üretmekte çok mahir hale gelmiş olsalar da inovasyon açısından yenilik temelli sanayi sektörlerini fazla geliştirememiş bulunuyorlar. Örneğin Batı Avrupa bilgisayar ve internet devriminde oldukça küçük bir rol sahibi. Bu nedenle Avrupa liderleri 1990'lı yılların ortasından bu yana global dijital ekonomide ABD, Çin, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerle nasıl rekabet edebileceklerini düşünüp duruyorlar. Bu hedefe ulaşmak için seçtikleri yol da birleşerek daha büyük bir iç pazar oluşturmak, yani Avrupa Birliği yaklaşımı idi.
ABD'nin gelişmesinde en önemli olan faktör, başarının zaman zaman işçileri işten çıkarabilmek, verimsiz şirketleri kapatabilmek ve yeni alanlara yatırıma dönebilmek türü esnekliklere sahip olmak ve rekabeti ön plana çıkarmaktı.
Gerçi Danimarka, Finlandiya, Norveç ve İsveç gibi bazı Kuzey ülkeleri 1994 yılından başlayarak sosyal yaklaşımda değişiklik yapmış olsalar da, Fransa, Almanya ve İspanya gibileri bu değişime pek girişmemişlerdi. Bu da bu ülkelerde ikili bir yapı ortaya çıkardı. İş sahibi olanlar ve sendikaları korunmakta idi. Ama genç ve işsiz olanlar ise daha az güvenli, daha düşük ücretli ve sık sık geçici işlere sahip olmak ve uzun süre işsizlik tehlikesi yaşamak zorunda kalıyorlardı.
Tabii Yunanistan gibi uç örneklerde, sendikalar o kadar çok gelecek güvencesi koparmışlardı ki, gelinen çöküş noktasında ne iş güvencesi kaldı, ne de esneklik! Sorunların tartışılması bugün pek yapılmıyor ama Avrupa bunların şiddetle konuşulacağı bir döneme girmek üzere! Biz ise çoktan bu sürece girmiş durumdayız. 'Babamızın' 1991 seçiminde insanları 38 yaşında emekli etmesi ve bugün ortalama emeklinin 46 yaşında olması, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun her yıl yılda 35 milyar dolar açık vermesini getirdiği için bugün her vatandaş sağlık primi ödemek zorunda kaldı!
(Akşam Gazetesi)