Mustafa Aydın: Kudüs Günü bölgede istikrar stratejisidir
"Birinin güvenlik ve diğerinin toprak yağmaladığı Güneybatı Asya'da Siyonizm ile Batı dünyasının birbirine verdiği bu değiş tokuşun ve karşılıklı desteği karşısında çare nedir? Bölgenin huzur ve güvenliği nasıl sağlanacak?"
Bismillahirrahmanirrahim
Dünya Müslümanlarının en büyük nüfusu Güneybatı Asya bölgesinde yaşamaktadır. Medeniyetin ve beşeri kanunların en eski eserleri bu coğrafyadan dünyaya sunulmuştur. Müslüman milletlerin 14 asır aynı dünya görüşü, antropoloji, ritüel ve inançları paylaşarak bir arada yaşamalarından sonra, İslam ülkeleri arasında dayanışma, işibirliği, birlik ve beraberliğin zirve yapması bekleniyordu. Ancak güvenlik durumu ve bölgesel istikrarla ilgili güncel haberler aksini söylüyor. Neden?
İslam Dünyasında İhtilaf
İslam toplumlarının sosyal ve siyasi iç faktörleri, bilgi devriminin ortaya çıkmasıyla ve karşılıklı anlayışın artmasıyla ihtilafları azaltıp nihayetinde yakınlaşmaya yol açıyorsa, o zaman neden İslam ülkeleri arasında dayatılan faktörler onları birbirinden uzaklaştırıyor?
Farklı açılardan bakıldığında bu soruya birçok cevap verilebilir. Ancak açık olan şu ki İslam dünyasındaki ihtilaf bu ülkelerin güvenliğini hedef almakta ve bu durumdan en büyük çıkarı bölge dışı ülkeler sağlamaktadır. Dünya düzenini koruma ve bölgemizde istikrarı sağlamanın kendilerinin işi olduğunu iddia eden ülkelerin, elbette asıl işleri Müslüman halkın sermayelerini yağmalamaktır.
İslam dünyası ülkeleri arasındaki ihtilafın temelinde dış güçlere olan aşırı güven yatmaktadır. Bölgedeki istikrarsızlığın sebebi her gün yapılan yağmadır. Bu uluslararası yağmaya kendilerinin ulusal çıkarları adını veren dış güçler bunu sürdürmek için de Müslüman devletlere güvenlik bağlılığı stratejisi tanımlamışlardır. Hegemonyayı kabul edenlerin gözünde İslam ülkelerinin güvenliği, sermayelerini vermeye ve çeşitli yabancı dayatmaları kabul etmeye bağlıdır. Bu çifte zulmün simgesi, İslam dünyasının kalbinde yer alan Kudüs'ü işgal eden rejimin varlığıdır.
İslam dünyası ülkelerinin kalkınmasının zarureti
İslam dünyasının topyekün kalkınma stratejisinde, İslam ülkelerinin iç güvenliğine ve ulusal çıkarlarına dayanarak sürdürülebilir bir güvenlik ve istikrarın sağlanması kolaylıkla mümkündür. Müslüman ülkeler güvenlik açısından dışa bağımlılığı zihinlerinden atmış ve bir milyardan fazla Müslüman söz birliği etmiş olsaydı 6 milyonluk bir ülke, Müslümanların kutsal kitabını ve 85 milyonluk bir İslam ülkesinin bayrağını yakmayı aklından bile geçirmezdi. Aynı şekilde Siyonistler tarafından Mescid-i Aksa'ya ve ibadet edenlere hakaret edilmesi, evlerin yakılması, Filistinli gençlerin, kadınların ve çocukların esaret altına alınması sıradan bir haber haline gelmez, hatta aşırılık yanlısı batılılara bağlı olanlar Müslümanlar arasında yuvalanmazdı. Bölgedeki aşırılık yanlılarının ve teröristlerin çoğunun ellerinde silahlar ve ceplerinde yabancı ülkelerden gelen paralar var ve hiçbirinin Filistin başta olmak üzere Müslümanların haklarını savunmak gibi bir derdi yok. Bölgenin güvenliğinin istikrarsızlığı, Müslümanların doğal ve beşeri kaynaklarının zenginliğini yağmalama sürecini, güvenliğin Müslümanların doğal ve beşeri zenginliklerini talan sürecini koruyarak Siyonistlerin Filistinlilere dayatmasını aynı madalyonun iki yüzü olarak görenlere verilmesinden kaynaklanmaktadır.
Filistin'e destek güvenliğin merkezidir
Siyonist rejim, uluslararası mahkemelerde tüm suçlamalardan suçlu kabul edilebilir. İnsanlığa karşı suçlar, soykırım, savaş suçları, toprakların işgali, bu rejimin varlığıyla ortaya çıkmıştır. Kendi kaderlerini belirleme hakkından bile yoksun bırakılan Müslüman ve mazlum Filistinliler bu suçlara kurban edilmiştir. Doğal olarak bu açık zulüm ve ayrımcılık bölgedeki ve dünyadaki tüm Müslümanları ve özgür insanları etkilemekte ve bu zulme devam etmek için küresel güvenlik iddiasında bulunanların desteği bölge düzenini kaosa sürüklemektedir. İlginçtir ki, Siyonist rejimi desteklemek şüphesiz bunu defalarca açıkça ifade eden Amerika ve batılı savunucuların taahhüdüdür. Ancak bazı dar görüşlü veya kör Müslüman düşünürlere göre Filistin'in savunulması bu ülke halkının milli meselesi veya en fazla Arapların ulusal meselesi olarak görülmektedir. Silahlı bir işgalcinin bölgemize zorla gelip insanların evlerini ateşe vermesi şaşılacak bir durumdur. İlk adımda Nil'den Fırat'a kadar tüm bölge sakinlerine barışı ve güvenliği yasaklıyor ve ardından işgal ettiği yerlerde kendine şehirler ve kasabalar kuruyor. İşin daha da ilginç tarafı diğer dört kıtada sözde demokrasiyi savunanlar güvenliğimizin bozulmasını destekliyorlar ve bu durum dünya barışını tehlikeye atmıyor. İçeride bazıları, komşunun evinin güvenliğini direniş göstermeden yalnız ve silahsız sakinlerine teslim etmemizi, böylece sıranın bize gelmesini bekliyor, ki bu durumda batı egemenliğini kabul edip kimliğimizi ve güvenliğimizi ortadan kaldırarmakla ulaşılacakk yeni dünya barışı, ancak başkaları tarafından arzu edilen bir sonuç olacaktır.
Siyonistlerin bu istikrarsızlığı yakın zamanda batıdan bir hediye de almış oldu: Organize terörizm olarak nitelendirdiğimiz aşırılık. Hem aşırılık hem de Siyonizm, bölgeye dayatılan sözde düzen savunucularının bir sonucudur. Bu ikisi, Batılıların tüm sert ve yumuşak gücüyle destekleniyor ve isimlerini terörden teröre karşı koalisyon olarak değiştirerek talan ve yağmalarını meşru olarak göstermek istiyorlar.
Güney Batı Asya'da petrol ve gaz rezervlerinin bulunduğu her yerde, yabancı güçlerin askeri üslerinin de orada olduğuna dikkat ettiniz mi? (Tabii ki, İran İslam Cumhuriyeti bu durumda Batı için bir istisnadır) Dış güçlerin olduğu her yerde de Siyonist rejim askerlerinin izleri mevcuttur. Ya bombalamak halindeler ya manevra yapıyorlar ya da saldırmayı düşünüyorlar. Doğaları gereği açgözlüdürler ve bir engel görmezlerse dünya kaynaklarını yutarlar.
Direniş stratejisi
Birinin güvenlik ve diğerinin toprak yağmaladığı Güneybatı Asya'da Siyonizm ile Batı dünyasının birbirine verdiği bu değiş tokuşun ve karşılıklı desteği karşısında çare nedir? Bölgenin huzur ve güvenliği nasıl sağlanacak? Bölge sakinlerinin haklarına saygı nasıl gösterilecek ve bölge ülkelerinin tüm dünya ile özgür ve adil bir ilişki kurması nasıl sağlanabilecektir?
Çözüm, farklılıklara ve etnisitelere bel bağlamadan, kimliklere saygı duyarak kendi İslami ve milli kimliğine dönmekledir. Birbirinin evlerine kardeşçe bakmak, İslam ve insan birliğinin alenen ilanıdır. Türkler, Araplar, Farslar ve bölgenin diğer dilleri ve kültürleri, bilim ve insanlık ile birlikte ahlaki maneviyat ve sosyal adaletin ilerlemesiyle uzlaşan tek bir varlık oluşturuyor ve ortak ritüellerimiz bu cihadı başlatmak için iyi bir bahane.
43 yıl önce 1358 H. Yılında (1979) Ramazan ayında İmam Humeyni, mübarek Ramazan ayının son Cuma gününü Dünya Kudüs Günü ilan etmekle İsrail hükümetinin ve destekçilerinin durdurulması için dünya Müslümanlarını birleşmeye davet ederek bu yolun öncüsü oldu. İslam Devrimi'nin yüce lideri Ayetullah Hamanei de bunun devamında Dünya Kudüs Günü'nün kutlanmasını direnişi güçlendirmek ve ırkçı İsrail rejiminin saldırısına uğrayan Filistinlilerin kendilerini yalnız hissetmemesi olarak değerlendirdi. Bu husus, gayrimüslimler de dâhil olmak üzere pek çok aydın ve sanatçının desteğiyle karşılandı ve bugün İran'ın yanı sıra dünyanın 80 farklı ülkesinde Kudüs Günü yürüyüşleri ve törenleri düzenleniyor. (Tabii bazı ülkelerde bu törenler, cuma iş günü olduğu için hafta sonu, cumartesi veya pazar günü yapılıyor.)
Kudüs Günü, vahdet, birlik ve beraberliğin başlangıcıdır
Siyonist istikrarsızlaştırıcılara ve Batılı yağmacılara karşı, bilgi ve bilinç, kendine güvenme, cesaret, çaba, pes etmeme ve bağımlı olmama gibi silahlarla zafere ulaşmaya karşı direnmek yakın, mümkün, akıllı ve şerefli bir yoldur. Bu direnişin toplumsal göstergeleri de var, bunlardan biri de Kudüs Yürüyüşü olabilir. Siyasetçiler kendilerini kurtarmak için Filistin meselesini ve İsrail rejimini ayrı ayrı ele almak isteyebilirler. Ancak bölge halkı biliyor ki, gasıp İsrail rejim zalimlerinin varlığı Filistin halkına yönelik zulme damgasını vurmuştur ve bu mazlumiyetin çözümü zalimin varlığını ortadan kaldırmaktır. Kudüs Günü, Müslümanların istikrarsızlık ve yağmaya karşı birlik, beraberlik ve İslami direniş yolunu desteklemek için farkındalık ve toplumsal seferberliğin başlangıcıdır.(Mustafa Aydın / 7Sabah)