Kıtmir’den, Rachel Corrie’den Ebu Talip’e ve Kerbela’nın anlamı!
Ahmet Hakan Çakıcı yazdı...En ağır imtihanlarda inim inim inlerken, kendini susuz çöllerde şehid olan Peygamber evladı Hüseyin’le aynı safta hissetmenin ismidir Kerbela...
İmam Hüseyin'in hareketi, dünyada adalet ve özgürlük arayanlar için giderek daha efsanevi bir hal almıştır. İmam Hüseyin, kanı düşmanlarının kılıcına değdiğinde zamanının despot yöneticilerine karşı savaşı kazanmıştır. Yazar Ahmet Hakan Çakıcı, peygamberimiz Hz. Muhammed’in amcası, Hz. Ali’nin babası Ebu Talib’in İslam tarihindeki yerini inceledi. Çakıcı, hidayet tartışmalarının ötesinde sırf peygamberimize olan desteği nedeniyle saygı görmesi gereken Ebu Talib’in neden mücrimleştirildiğini Kerbela örneği üzerinden aktardı.
Ahmet Hakan Çakıcı’nın Hertaraf’ta yayınlanan ‘Kıtmir’den, Rachel Corrie’den Ebu Talip’e’ başlıklı yazısı şöyle:
Ey gönül umma vefâ bu dehr-i sitemkârı denîden,
Bir yudum suyu dirîğ eylemiştir evlâd-ı Nebi’den
(Ey Gönül, sakın bir şey umma bu zalim dünyadan
Bir yudum suyu esirgedi Peygamberin bile evlâdından)
Gece Resülullah eve gelmeyince Ebu Talip iyice endişelendi. Olabileceğini tahmin ettiği her yere adam yolladı. Ancak hepsinden olumsuz haber geldi. Gün aydınlanmaya başladığı hâlde hâlâ Muhammed (sav) ortalıkta görünmeyince tüm akrabalarına ve Muhammed’i (sav) sevenlere haber gönderdi: “Herkes silahlansın Muhammed’in (sav) intikamını alacağız.”
Zırhını, mızrağını kılıcını alan onlarca kişi Ebu Talip’in evinin önüne doğru seğirtti. Mekke bir anda karışmıştı.
Az sonra biri Hz. Muhammed’in sağ ve sıhhatte olduğunun, geceyi dostları ile bir yerde geçirdiğinin haberini getirdi. Bir an tereddüt ettikten sonra Ebu Talip:
—Olsun! Biz yine de Kâbe’ye gidelim. Eğer Muhammed’in (sav) kılına zarar verirlerse neyle karşılık vereceğimizi görsünler [1]
Radyodaki Hoca Efendi
Beyefendi, radyoda konuşan hoca efendiye oldukça sinirlenmişti. Aslında bizimle konuşmuyor onunla tartışıyordu.
Kıtmir, Kitab-ı Kerim’e de konu olmuş Ashab-ı Kehf’in köpeği. Kimi kaynaklarda Cennet’e girecek tek hayvan olarak gösterilir.[2] Cennete layık görülmesinin sebebi Ashab-ı Kehf’e olan sevgisidir, denir. Bildiğimiz tüm hizmeti ise çobanın köpeği olması münasebetiyle mağara ahalisini takip edip kapının eşiğinde uyumasıdır.
Bir örnek de Hazreti Asiye’dir. İsmi Hz Fatıma, Hz Hatice ve Hz Meryem ile birlikte Cennetlik dört hanım efendinin arasında anılır[3].
Hz Asiye’nin, Hz Musa Aleyhisselamı kayıktan alıp, Firavunun zulmüne karşı muhafaza etmesi, onu teskin ve razı etmesi, yetiştirilmesinde gayret göstermesi Hz. Asiye’yi Müslümanların gözünde yüceltmiş ve saygı duyulması gereken bir konuma getirmiştir. Müslümanlar, hayatı hakkında başka bir tafsilat bilmiyor olsalar da, Hz Musa’ya olan sevgilerinin hatırına onun hakkında hüsn-ü zanlarını ve hürmetlerini her daim muhafaza etmişlerdir.
Bir başka örnek de Habeş emiri Necaşi’dir. O da kendisine sığınan Müslüman kafilesini Mekke müşriklerinden korumuş, tüm ısrarlarına ve rüşvet tekliflerine rağmen onları, müşriklerin eline teslim etmemiştir. Bu nedenle adı her anıldığında Müslümanlar onu da saygı ve hürmetle yâd ederler.
(Araya Cengiz Abinin hatırlattığı bir örneği de ben gireyim: İsrail tanklarının paletlerinin altında Filistinlilerin evlerini savunurken vefat eden Rachel Corrie’nin Müslüman olduğuna dair hiçbir delil olmamasına rağmen Müslümanlar kendisine saygı ile tazim eder, her ölüm yıl dönümünde hatırlarlar. AHÇ)
Ama konu Ebu Talip’e geldiğinde iş değişir. Garip bir şekilde özellikle hoca efendiler, Ebu Leheb gibi çok net bir örnek önlerinde durmasına ve o da Peygamber’in amcası olmasına rağmen, Hz. Peygamber’in dilediğini Cennet’e götüremeyeceğini, amcasını bile koruyamadığını Ebu Talip üzerinden örnekleyip, imansız olarak Cehenneme gittiğini her fırsatta anlatmayı maharet bilirler!
Hâlbuki Ebu Talip, Hz. Peygambere, yukarıda bahsettiğimiz örneklerden daha az hizmet etmemiştir. Hz. Asiye gibi daha çocukluğundan itibaren özellikle de dedesi Abdülmuttalip vefat ettikten sonra, Hz Peygamber’i himayesine almış, yetiştirmiş, koruyup kollamıştır. Allah Resulü, Ebu Talip’in Hanımı Fatıma Hanıma olan sevgi ve saygısından kızına bile onun ismini vermiştir.
Risalet’ten sonra Mekke müşriklerine karşı himaye edeni de Ebu Talip olmuştur. Sadece onu değil çevresinde Müslüman olan diğerlerini de dolayısı ile inen Kitab-ı Kerimi de himaye etmek için elinden geleni esirgememiştir. Öyle bir himayedir ki bu, bütün Mekke’nin ileri gelenlerini canı pahasına karşısına almış, hepsine meydan okumuş, Resülullah ile onların arasına kendi vücudunu siper etmiştir.
Bunu şuradan anlıyoruz ki, o vefat ettiğinde Resülullah Mekke’de bir an dahi duramamış hemen Mekke’nin dışına çıkmak zorunda kalmıştır.
Hz. Hatice anamızla aynı yıla denk gelen vefatı öylesine bir boşluğa sebep olmuştur ki, bu yıla sahabe “Hüzün Yılı” adını vermiştir. Dikkat buyurunuz! Sahabe onun ardından hüzünlenmekten gocunmamış, bizzat bunu ifade de etmiştir.
Sevmeye gelince Ebu Talip, Eshab-ı Kehf’in köpeği Kıtmir’den az mı sevmiştir Hz Peygamber’i ki, Kıtmir’e gösterilen insaf Ebu Talip’e gösterilmemiştir.
Biz de işini HAKKI ile yapana, yani HAKKINI verene Müslüman derler. Ebu Talip Hazreti peygamberin ihtiyacı olan hangi işi eksik bırakmış, zamanın ona yüklediği hangi sorumluluğu yerine getirmemiştir?
Hadi onun Müslüman olmadığını düşünüyorsunuz, nezaketlilerin mürebbisi olan Hz Peygamber, Leheb Suresi inince sahabeye “Bu sureyi İkrime’nin yanında yüksek sesle okumayın. Ne de olsa babasıdır, incinir” uyarısında bulunmamış mıdır?
Bizde, Ebu Talip’in hatırı yok ise “ilmin kapısı” denen İmam Ali’nin (ra) de mi hatırı yok!
Ki olumsuzluğa verilecek ilk örnek olarak onun ismi geliyor dilin ucuna.
İmam Ali’nin hatırı yok, onca hizmet ettiği Hazreti Peygamberin de mi hatırı yok?
Ki en azgın peygamber düşmanları ile aynı kefeye konuluyor ismi.
Deyin bana, ona hakaret edenlerin hangi birinin Resulüllah’a, ashabına ve dine onun kadar hizmeti olmuştur.
Desinler de biz de bilelim hünerlerini!
Dert ne?
Mesele şu sanırım.
Bir ara İmam Ali (ra) ve ailesine cuma minberinden hakaret etme geleneği başlatmıştı birileri. O dönemde Hazreti Ali’nin kendisine doğrudan saldıramayanlar, onda hakaret edecek bir unsur bulamayanlar ya da isminin itibarından korkanlar onu BABASINDAN vurmak istediler. Haydar-ı Kerrar’a kendilerince “Gavurun oğlu!” “Kafirin oğlu!” demeye getirmek için bunu cahil ahalinin ağzına sakız ettiler. Bu hocalar o dönemden kalan kalıntıları bilinçsizce, bir maharetmiş gibi tekrar edip duruyorlar.
Akıllarına hiç mi gelmiyor?“Cenab-ı ALLAH'ın sevmediğini Hz. PEYGAMBER sevebilir mi?” sorusu.
“İnsan hangi çeşmeden su içtiğini kontrol etmezse, neyle büyülendiğini de bilemiyor ne yazık ki!” diye izah etti öfkesini Beyefendi.
Biz De Mah-ı Muharrem Hürmetine Birkaç Kelime İlave Edelim Meseleye:
Bugünün nesli Hz.Ali (ra), Hz. Hüseyin(ra), Yezid, Kerbela vs. meselelerine bakarken konuyu anlamakta oldukça zorlanıyor. Zira olayın, vakit içinde yüklenmiş olduğu mana olayın kendisini çok aşan bir seyir izlemiştir. Bu anlamda “Bu olaylar nasıl oldu, nasıl bitti”nin ötesinde 1343 yıldır bu isimler çerçevesinde sembolleşmiş mânâyı anlamanın daha önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu kelimelerin tarih boyunca yüklendikleri görevi fark ettiğimizde neyi konuştuğumuzu da daha iyi bilebileceğimiz kanaatindeyiz.
Bizim kanaatimize göre:
1343 yıldır Müslümanların diyarında otoriteye, otoritenin baskı ve tahakkümüne direnme geleneğinin ismi Kerbela’dır.
1343 yıldır Müslümanların diyarında haksızlığa uğrayan kendisini Hz. Hüseyin’e atfeder, zalime de -adı her ne olursa olsun- “Yezid” der.
1343 yıldır Müslümanların diyarında zalime karşı çıkmanın, zulme dur demenin ismidir Hüseyin.
1343 yıldır şeriatı/ adaleti/ hakkı ihlal edeni doğru YOLA davet etmenin ismidir Hüseyin.
Zalim Sultana “garipler, yetimler, mazlumlar sahipsiz değildir” demenin ismidir Hüseyin.
Hakk’a taraftar olmak için yola çıkmanın ismidir Hüseyin.
“Ben teslim olursam, benden sonra kim bir daha HAK için ayağa kalkar” demenin ismidir Hüseyin.
Tek başına kalsa da direnmenin ismidir Hüseyin.
İhanet ihanet büyümenin ismidir Hüseyin.
…
Müslümanların diyarında mazlumların enerji kaynağıdır Kerbela
Yenileceğini, canından edileceğini bilse de HAKK’A taraf olmanın ismidir Kerbela.
Şehadetle Peygamber’e kavuşulan meydanın, her nerede olursa olsun, ismidir Kerbela.
En ağır imtihanlarda inim inim inlerken, kendini susuz çöllerde şehid olan Peygamber evladı Hüseyin’le aynı safta hissetmenin ismidir Kerbela,
…
Eğer vaktinde ayağa kalkıp yanında olmazsak başını alacaklardır HAKKIN,
Bizim uyuşukluğumuzun, tembelliğimizin, ihmalkârlığımızın, vefasızlığımızın, korkaklığımızın, cimriliğimizin, zalimliğimizin ismidir Yezid,
Bizim atikliğimizin, kahramanlığımızın, cesaretimizin, cömertliğimizin, vefamızın, sorumluluğumuzu yerine getirmenin ismidir Hüseyin,
…
Çilemizin, imtihanımızın, kaybede kaybede KAZANMANIN adıdır KERBELA
Müslüman coğrafyanın zihninde, zalim ve mazlum arasında Kıyamet’e kadar sürecek olan mücadelenin saflarını düzenlemenin ismidir Kerbela.
Biz böyle işittik, doğrusunu Allah bilir.
Ahmet Hakan Çakıcı
Muharrem 1445