Dünyada çatışmaların coğrafyası değişiyor: Orta Doğu’da barış ve istikrar, Batı’da kaos
Dünyada savaşın en çok kendini gösterdiği, ölümlerin ve katliamların en çok yaşandığı yer, Orta Doğu ve Körfez bölgesiydi. Avrupa’ya ise sükunet ve sessizlik hakimdi. Ancak bu durum tersine dönmüş gibi görünüyor.
Avrupa kaosla mücadele ederken Orta Doğu’da barış ve istikrar sağlanıyor. Dünyada meydana gelen bu değişimin en büyük nedeni ise Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlatmış olduğu savaş.
Son yıllarda Orta Doğu ve Körfez ülkelerinin birbirleri olan ilişkilerinde normalleşme adımları atması ve geçmişi bir kenara bırakarak iş birliği yoluna gitmesi, başta ABD olmak üzere dünyanın diğer güçlü ülkelerini kendi iç meselelerine karıştırmayacağı anlamını da taşıyor.
Avrupa’da ise bazı devletler arasında eski etnik çatışmaların alevlenmesi, bazı devletlerin AB ile olan diyaloglarının olumsuz yönde ilerlemesi ve çifte standart uyguladığı iddiaları ve özellikle Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi sonrası Avrupa’da büyük güvenlik krizi oluşması, birçok Avrupa devletini olumsuz yönde etkiledi.
Katar ve körfez dı̇yalogları güçlendı̇rı̇yor
Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Bahreyn devletleri “istikrarsızlaştırmayı hedefleyen politikalar izlediği” gerekçesini öne sürerek Katar’a ambargo uygulama kararı almıştı.
Doha hükümeti ise suçlamaları reddetmiş ve dört ülkenin bir araya gelerek kendilerine yönelttikleri talepleri yerine getirmeyeceklerini bildirmiş ve diplomatik ilişkiler askıya alınmıştı.
Daha sonra ise Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan Al Suud’un yaptığı açıklamalar sonucunda dört ülkenin Katar ile olan diplomatik ilişkilerini yeniden tesis edeceklerini duyurdu.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ise “dayanışmaya ve istikrara ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.
Türkiye-Mısır arasında normalleşme adımları
Dünyada “Arap Baharı” olarak bilinen gösteriler, Mısır’da Özgürlük ve Adalet Partisi’nin iktidar olma yolunu açtı ve Muhammed Mursi, Mısır’ın ilk seçilmiş cumhurbaşkanı oldu.
Mursi göreve geldikten sonra 1 yıl sonra dönemin Genelkurmay Başkanı Abdulfettah es-Sisi’nin gerçekleştirdiği darbe ile yönetimi kaybetti.
Mısır’da yaşanan olaylar sonucunda Mısır-Türkiye ilişkileri kopma noktasına geldi. İlerleyen süreçte ise iki devlet arasındaki ilişkiler uzun yıllar düzelmeyecek duruma geldi.
İki devlet arasında 2021 yılında ağır adımlarla ilerleyen süreç sonrasında iki ülkenin dışişleri bakanları ortak bir açıklama yaparak diplomatik ilişkilerin yeniden büyükelçilik düzeyine çıkarıldığını açıkladı.
İlişkilerin normalleşmesini sağlayan unsurlar arasında bölgesel çıkarlar, ekonomik menfaatler, Doğu Akdeniz, Libya ve Yunanistan ile olan diyaloglar gibi sebepler bulunuyor.
Bu gelişmeler sonucunda Orta Doğu’da normalleşmeye ve ilişkileri geliştirmeye başlayan devletler arasına Türkiye ve Mısır da girmiş oldu.
Surı̇ye’nı̇n Arap Bı̇rlı̇ğı̇’ne dönüşü
Son yıllarda Orta Doğu ve Körfez bölgesi devletleri arasında normalleşme adımları atılıyor ve diyaloglar önemli ölçüde gelişiyor. Yaşanan en önemli olaylardan birisi de Suriye’nin tam 12 yıl sonra Arap Birliği Zirvesi’nde temsil edilmesi.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’ne katıldı. 2011 yılında ülkede başlayan iç karışıklıklar ve protestoculara gösterdiği sert tutum üzerine üyeliği askıya alınan Suriye, birliğe geri döndü.
Suriye’nin Arap Birliği’ne geri alınması kararı, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın liderliğinde Arap ülkeleri arasında yapılan uzun istişarelerin ardından alındı.
ABD ve Avrupa, Suriye’nin yeniden Arap Birliği’ne katılmasına karşı çıkıyor ancak pek de yapabilecekleri bir şey yok. Esad’ın ülkesinin başında olduğunu Arap dünyası kabullendi ve yola bu şekilde devam etmeleri gerektiğini belirlediler.
İran ve Suudi̇ Arabistan arasındakı̇ buzlar erı̇dı̇
İran ve Suudi Arabistan devletleri arasındaki ilişkiler uzun süredir olumsuz bir şekilde ilerliyordu. Özellikle ABD’nin bu durumdan oldukça memnun olduğu biliniyordu.
Geçtiğimiz aralık ayında Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Suudi Arabistan’a bir ziyaret gerçekleştirdi.
Daha sonra İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi Pekin’e ziyaret düzenledi. Bu ziyaretlerin ardından İran ve Suudi Arabistan arasındaki buzlar erimeye başladı ve normalleşme sürecine geçildi.
ABD’nin İran ve Suudi Arabistan üzerindeki baskısı, Suudi Arabistan’ın İran’a karşı yumuşaması ve İran’ın da aynı şekilde karşılık vermesi ile etkisiz duruma geldi.
İki devlet arasındaki normalleşme, Orta Doğu politikası için çok önemli bir adım olarak görülüyor ve aynı zamanda dış ülkelere bir mesaj olarak öne çıkıyor.
Bu normalleşme aynı zamanda ABD ve Avrupa’ya karşı Çin’in bir başarısı olarak görülüyor.
Orta Doğu’nun kendi içinde barışmaya ve normalleşmeye başlaması sadece bölge devletleri için değil aynı zamanda dünya için de çok önemli bulunuyor.
Orta Doğu ile ilgili başka bir önemli gelişme ise Suudi Arabistan’ın Çin ve Rusya’nın öncü olduğu Şanghay İş Birliği Örgütü’ne diyalog ortağı olarak katılması. Bu yapıya ABD ve Avrupa’nın karşı olduğu biliniyor.
Örgüte üye olan bir başka devlet ise İran. Türkiye’nin diyalog ortakları arasında bulunduğu örgüte Suudi Arabistan da diyalog ortağı olarak katılıyor.
Bu gelişmeler sonucunda Orta Doğu ve Körfez devletleri arasındaki bağlar oldukça sıkılaşıyor. İş birliği anlaşmaları, normalleşme adımları, karşılıklı olumlu açıklamalar sonucunda ABD bölgedeki gücünü de kaybetmeye başlıyor.
Çin ve Rusya’nın bölgedeki ağırlığını artırmak istemesi ve devletlerin iki ilişkilerinin olumlu yönde ilerlemesi, ABD ve Avrupa için pek de iyi değil. Çünkü Avrupa’da ise işler tam tersi yönde ilerliyor.
Avrupa’da anlaşmazlıklar ve savaşlar yaşanıyor
Son yıllarda Orta Doğu ve Körfez bölgelerinin ikili ilişkilerinde diyaloglar oldukça olumlu bir şekilde ilerliyor ve devletler normalleşme adımları atmaya devam ediyor. Orta Doğu ve Körfez bölgelerinde yaşanan bu olumlu gelişmelerinin aksine Avrupa coğrafyasında ise sorunlar, anlaşmazlıklar ve savaşlar boy göstermeye başladı.
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması sonucunda vatandaşlarının dolaşım hakkını kaybetmesi ve yaşadıkları ülkelerden geri gönderilme sürecinin başlaması, AB ve İngiltere arasında gerilime sebep olmuştu.
Avrupa Birliği Adalet Divanı, Polonya hükümetinin 2019 yılında yürürlüğe koyduğu adalet reformunun AB hukukunu ihlal ettiğine karar verdi. Bu kararın sonucunda Polonya 550 milyon avro para cezasına çarptırılmıştı.
Polonya’da iktidarda bulunan sağcı hükümetin AB kurumları ile yaşadığı sorunlar ve anlaşmazlıklar sadece bunlardan biri olarak öne çıkıyor.
Moldova’nın AB ile olan ilişkilerini geliştirmek istemesi ve bu yönde adımlar atması, Rusya’nın bu politikayı NATO’ya üyelik süreci olarak değerlendirmesine sebep oldu. Bu gelişmelerin ardından Moskova hükümeti Kişinev’e ekonomik yaptırım kararı aldı ve Moldova’dan gelen malların ülkeye girişini yasakladı.
Kosova ve Sırbistan arasında yaşanan gerilim, 1998-1999 yılları arasında 10 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği savaşın yeniden alevlenebileceğine dair endişe yaratıyor.
Nüfusun büyük bir bölümünü etnik Arnavutların oluşturduğu Kosova, 2008 yılında bağımsızlığını ilan etmişti.
Sırbistan ise Kosova’nın bağımsızlığını resmi olarak tanımamakla birlikte Kosova’yı kendi topraklarının bir parçası olarak görüyor.
Bağımsızlık sorunu iki devlet arasındaki gerilimin giderek artmasına neden oldu ve Balkanların istikrarı üzerinde büyük bir engel durumuna geldi.
İki devlet arasındaki diyalogların ilerlememesi durumunda istikrarsızlık, ekonomik sorunlar ve sürekli çatışma durumu gibi sorunlar yaşanacak.
Sırbistan daha da ileri gidip Kosova’ya askeri müdahalede bulunur ise NATO askerleri ile karşı karşıya gelmek zorunda olacak. Bu durumda Avrupa için büyük bir sorun anlamına geliyor.
Rusya-Ukrayna savaşı Avrupa ülkelerı̇nı̇ nasıl etkı̇ledı̇?
Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da yaşanan en büyük güvenlik krizi olarak öne çıkıyor.
Avrupa devletleri için güvenlik sorunu haline gelen savaşın etkileri her devlet için ayrı bir sorun teşkil ediyor.
Avusturya, 1945 yılında Müttefik devletler tarafından işgal edildi ve 1955 yılına kadar tarafsızlık politikası izledi. Tarafsızlık politikası o günden bu yana halen devam ettiriliyor ve bu nedenle ülke NATO üyesi değil.
Ancak savaş sonrası İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik kararı alması Avusturya’nın da gündeminde bulunuyor.
Avusturya Şansölyesi Karl Nehammer, savaş sonrası Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yüz yüze görüşen ilk Avrupa lideri olmuştu.
Belçika, 2025 yılına kadar nükleer enerjiye olan bağımlılığını kademeli olarak sonlandırmak istiyordu. Ancak Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın bir enerji sorunu yaratabileceği endişesiyle nükleer santrallerini kapatma kararını erteledi.
Artan gaz fiyatları ve Rusya’nın Avrupa’ya doğal gaz ihracatını sonlandırma durumu, Belçika’nın nükleer enerjiden çıkışını bir hayli geciktirecek. Bu durum ise ülkede pek hoş karşılanmadı.
Bulgaristan, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın ülke olarak Rusya ile olan ilişkilerine olumsuz yansıdığını düşünüyor. Başbakan Kiril Petkov’un AB tarafından Rusya’ya olan yaptırımları desteklemesi sonucunda Gazprom, Bulgaristan’a gaz tedarikini tamamen durdurduğunu açıkladı.
Bu gelişmelerin ardından halk protesto gösterileri düzenledi ve hükümete büyük tepki gösterdi. Halk tarafından AB ve Batılı Devletlere tepkiler devam ediyor.
Alman Şansölyesi Olaf Scholz, Kiev’e ağır silahlar göndermekte tereddüt ettiğini açıklamış ve bu açıklamalar sonucunda Avrupalı liderler tarafından büyük bir eleştiriye maruz kalmıştı.
Almanya Başbakanı’nın bu açıklamalarının altında başka bir sebep yatıyor.
Avrupa Birliği’nde başka hiçbir ülke Almanya kadar Rus enerjisine bağımlı halde değil. Gazprom’un gaz arzını sınırlama tehditi de ülke çapında büyük bir endişe yaratıyor.
İtalya, diğer Avrupa devletleri gibi Ukrayna’ya destek sağladı ve mültecileri kabul etti. Ancak artan enflasyon ve enerji fiyatları toplumun büyük bir bölümünü önemli derecede etkiledi ve yardımların önemli derecede azalmasına sebep oldu. Çünkü İtalya enerji ithalatının yaklaşık yüzde 40 gibi bir bölümünü Rusya’dan karışılıyor.
Bu gelişmeler sonrasında halk, Ukrayna’ya yardım konusunda ikiye bölünmüş durumda.
Orta Doğu ve Körfez ülkeleri, normalleşme adımları atarak kendi meselelerini çözebileceklerini bütün dünyaya gösteriyor. Savaşlar ve anlaşmazlıklar yerini ikili ilişkilere, diyalogların ilerlemesine ve önemli iş birliklerine bırakıyor.
Avrupa’da ise sağ ideolojinin yükselmesinin ardından ülkelerin kendi içinde yaşadığı çatışmalar bir yana devletlerin birbirleri ile olan ilişkileri de önemli derecede zarar görüyor.
ABD’nin tek güç olmaktan çıktığı bir dünyada Rusya ve Çin’in özellikle Orta Doğudaki yapıcı rolü, ABD’nin bölgeye zarardan başka bir şey getirmediğini gösteriyor.
İlerleyen dönemde Çin,Rusya, Orta Doğu ve Körfez ülkelerinin birlikte hareket ettiği ve iş birliğine gittiği bir siyasi politika beklenirken Avrupa’nın kendi içindeki anlaşmazlıkları yakın zamanda çözemeyeceği ve sorunların beklenenden daha da büyük bir duruma geleceği tahmin ediliyor. (IntellStrategy)