Şehit Haniye, iki devlet planına değil, İsrail yok edilinceye kadar direnişe inanıyordu
İki devlet planına olan inancın Şehit İsmail Haniye'ye atfedilmesi, onun sözlerinin çarpıtılmasından kaynaklanmaktadır. Bu mukaddes yolun şehidi olan Haniye, direnişin İsrail yok edilinceye kadar devam etmesi gerektiğini vurguladı.
“Kum İlmi Havzası Araştırmacı ve Öğretim Görevlileri Meclisi” olarak adlandırılan bir grup, geçtiğimiz günlerde Gazze ve Lübnan'da yaşanan olayları ve Siyonist rejimin işlediği suçları bahane edilerek bir açıklama yaptı ve açıklamada, bu rejimin 1948 işgali öncesindeki yasal sınırlarına dönmesini ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını vurguladı yani ABD ve İsrail'in iki devlet planını bu krizin çözümü olarak nitelendirdi ve aslında İsrail'in varlığını resmi olarak tanıdı.
İran’ın Keyhan Gazetesi, dün Amerika'nın, Siyonist rejimin, Avrupa'nın ve bazı Arap hükümetlerinin Filistin konusundaki küstahlığının tekrarı olan bu açıklamaya tepki gösterdi ve Keyhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, konuyla ilgili olarak yayınladığı makalede şunları yazdı: “Kum İlmi Havzası Araştırmacı ve Öğretim Görevlileri Meclisi” yaptıkları açıklamada sanki ayı ortadan ikiye yarmış ve yeni bir şey bulmuş gibi, Siyonist rejimin 1948 işgali öncesindeki yasal sınırlarına dönmesini ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını çözüm olarak sundular. Bu açıklamanın ardından onlara şunu sormak gerekir; Siyonist rejimin 1948'den bu yana ve müstekbir güçlerin desteği ve mali yardımı, silahları ve ordusuyla Filistin halkına yönelik kitlesel katliamının ardından kurulduğunu bilmiyor musunuz?! Eğer biliyorsanız, 1948 saldırılarından önceki sınırların yasal olduğunu nereden çıkarıyorsunuz?! Eğer bugün bir ilkokul çocuğunun bile bildiği bu konuyu siz hâlâ bilmiyorsanız, bilmediğiniz bir konu hakkında neden yorum yapmakta ısrar ediyorsunuz? Ve elbette bir soru daha var, neden sizin sunduğunuz çözüm Amerika, İsrail, Avrupa ve bölgedeki bazı kukla hükümetlerin istediği çözümle tamamen aynı?! Bu bir tesadüf mü? Eğer öyleyse neden bunun İsrail'i destekleyen müstekbir güçlerin planıyla en ufak bir farkı bile yok?!
Şunu da belirtmekte fayda var; İslam ve inkılap düşmanları ve onların propaganda makineleri, sözde “öğretim üyeleri ve araştırmacılar meclisini” birkaç kişiden oluşan üye sayısı boyutunda gündeme getirselerdi bu vecizelere gerek kalmazdı, ancak düşman abartmayı bir propaganda hilesi olarak kullandığı için, birkaç kişiden oluşan bu grubu ilmi havzanın saygın bir meclisi konumuna yerleştirilmesi ve bu grubun sapkın düşüncelerini “Kum İlmi Havzası Araştırmacı ve Öğretim Görevlileri Meclisi” gibi atfetmesi mümkündür!”
Keyhan'ın söz konusu açıklamaya verdiği tepkinin ardından reform iddiasında bulunan bir siyasi aktivist şunları iddia etti: “Keyhan Gazetesi genel yayın yönetmeni, zehirli ve aşağılayıcı bir edebiyatla, “Kum İlmi Havzası Araştırmacı ve Öğretim Görevlileri Meclisini” “İsrail'in 1948 savaşı öncesindeki sınırlara dönmesi ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması” talebi nedeniyle İslam'a karşı savaşmak ve Siyonistleri desteklemekle suçladı. İsrail'den Haziran savaşı öncesindeki sınırlara dönmesini ve bir Filistin devleti kurmasını istemek “İslam'a karşı savaşmak ve Siyonistleri desteklemekse”, bu suçlama, aralarında merhum İsmail Haniye'nin de bulunduğu bu öneriyi destekleyen pek çok Hamas liderini de kapsayacaktır! Hamas'ın siyasi bürosunun merhum başkanı İsmail Haniye, 2 Kasım 2023'de açıkça şunları söyledi: “Başkenti Kudüs olan iki devletli çözüm için siyasi müzakerelere hazırız.” Hüseyin Şeriatmedari’nin ifadesine göre, o zaman İsmail Haniye de “İslam'a karşı savaşmak ve Siyonistleri desteklemek” için mi ayağa kalktı?”
Yukarıdaki iddiaya cevaben öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, reform iddiasında bulunan bu aktivist Şehit Haniye'nin sözlerini çarpıtmış, oysa Şehit İsmail Haniye geçen yıl Kasım ayında yaptığı o konuşmada şunları söylemişti: “Bu hareket, karşı tarafa mevcut duruma ilişkin kapsamlı bir plan sunmuştur ve bu plan, savaşın sona ermesinden itibaren geçişlerin tamamen yeniden açılması ve ardından esir değişimi anlaşmasının imzalanması ile başlamakta ve işgalin sona ermesiyle başkenti Kudüs olan Filistin devletinin kurulmasıyla sona ermektedir.”
İkincisi Şehit Haniye, eğer ABD ve İsrail’in iki devlet planını kabul ettiyse neden Siyonist rejimle savaştı ve direnişin İsrail yıkılıncaya kadar süreceğini vurguladı?
Şehit İsmail Haniye, bu yılın ağustos ayında şehid olmasından birkaç gün önce verdiği röportajda şöyle demişti: “Savaş ne kadar sürerse sürsün, Allah'ın izniyle bir zaferden diğerine ve başka zaferlere ulaşacağız.”
Siyonistlerin İran’ın istihbarat nüfuzu karşısındaki şaşkınlığı
İbrani gazeteleri ayrı ayrı yayınladıkları haberlerinde İran adına casusluk yapmakla suçlanan Siyonistlerin tutuklanmasından şaşkınlıkla bahsetti.
Siyonist rejimin Maariv gazetesi bir haberinde, İran adına casusluk yapan çok sayıda Siyonist’in tutuklanmasına değindi.
Bu gazete, “Casuslar İran’ın hizmetinde" manşeti ile yayınladığı bir makalesinde, Siyonist rejim içinde İran'a bilgi gönderen kişilerin olduğundan bahsetti.
Bu gazete şu iddialarda bulundu: “Bazıları aynı aileden olan 7 İsrailli, İranlı bir ajan adına çeşitli eylemlerde bulundukları şüphesiyle tutuklandı. Bu kişilerin eylemleri arasında askeri üs ve tesisler hakkında bilgi toplamak ve bunları yüzbinlerce şekel karşılığında göndermek vardı.”
İsrail Hume Gazetesi de haberinde, İran adına casusluk yaptığından şüphelenilen kişilerin tutuklandığına değinerek şunları yazdı: “Onlar, son iki yıl içinde Golani eğitim üssü de dahil olmak üzere İran saldırılarında kullanılan hedeflerden video kaydı almakla suçlanıyorlar.”
Siyonist rejim gazetelerinden Jerusalem Post da geçtiğimiz günlerde yedi İsraillinin İran adına casusluk suçlamasıyla tutuklandığını açıkladı.
Bu gazete şu ifadelerde bulundu: ‘Yedi İsrailli, İran adına casusluk yapmak ve ordu üsleri hakkında bilgi sağlamak suçlamasıyla tutuklandı. Savcılar, bu yedi kişinin, hassas askeri ve altyapı tesisleri hakkında bilgi toplamak ve İran için potansiyel insan hedefleri belirlemek de dahil olmak üzere, İran için yaklaşık 600 görev gerçekleştirdiğini iddia ediyor.
Casusluk iddialarına karıştığı iddia edilen kilit yerler arasında Ramat David Hava Üssü, Navatim Hava Üssü, Gillot ve geçen hafta Hizbullah'ın insansız hava aracı saldırısında dört askerin öldürüldüğü Golani Tugayı üssü yer alıyor.
Savcı, şüphelilerden Golani Tugayı üssü de dahil olmak üzere stratejik yerlerin haritalarının ele geçirildiğini söyledi.
Azeri kökenli yedi İsrailli Yahudi şüpheli, Hayfa ve Hayfa Körfezi yakınlarındandır ve içlerinden biri ordudan kaçan bir kişidir ve yaklaşık 35 gündür gözaltında tutulmaktadır. Polise göre bu kişilerden ikisi reşit değil.
Üst düzey bir İsrail güvenlik kurumu, Pazartesi günü yaptığı açıklamada, İsrail'in değerlendirmelerine göre şüphelilerin eylemlerinin bu rejimin güvenliğine zarar verdiğini söyledi. İsrail polisi, olayın yoğunluğu ve kapsamının İsrail'in gördüğü en ciddi olaylardan biri olduğunu söyledi.”
Jerusalem Post ayrıca şu ifadelerde bulundu: “Bu soruşturma, İran'ın İsrail vatandaşlarını İsrail içinde casusluk ve terörizm için işe alma ve istismar etme yönündeki sürekli istihbarat çabalarını gösteriyor.
İsrail polisi şunları söyledi: Casusluk şebekesi, hava ve deniz tesislerine, limanlara, Demir Kubbe sistemi sahalarına ve Hadera enerji santrali gibi enerji altyapısına odaklanarak, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin ülke genelindeki üslerinde kapsamlı keşif görevleri gerçekleştirdi.”
Jerusalem Post haberinin devamında şu açıklamalarda bulundu: ‘Bu casusluk şebekesinin üyeleri, sağladıkları bilgilerin ulusal güvenliği tehlikeye attığının ve potansiyel olarak düşman füze saldırılarına yardımcı olabileceğinin farkındaydı. Polis yetkililerinin ifadesine göre şüphelilerin amacı tamamen maddi kazanç sağlamaktı ve operasyonun riskine göre farklı meblağlar aldılar. Bu gruba “Alhan” ve “Orhan” adlı iki İranlı istihbarat ajanının liderlik ettiği anlaşılıyor. Edinilen bilgiye göre taraflar arasındaki ilk temas yaklaşık iki yıl önce gerçekleşti. Şüphelilere İsrail'e giden Rus aracılar aracılığıyla yüzbinlerce şekel ödeme yapıldığı söyleniyor. Polis ayrıca soruşturma sırasında onlarca belgeye de el koydu.
Bu yedi kişinin tutuklanması, İsrail İç İstihbarat Teşkilatı Şin Bet, İsrail Polisinin Lahav 433. birimi ve Askeri İstihbarat Müdürlüğü arasındaki koordineli istihbarat operasyonunun bir parçasıydı. İsrail Başsavcısı şunları vurguladı: Bu dava, son haftalarda gün ışığına çıkan, bazıları tutuklamalara ve iddianamelere yol açan ve bazıları da benzer şekilde yakın gelecekte ortaya çıkıp bu dosyalara eklenecek olan bir davadır.”
Bilgili bir kaynak: Bölgedeki bazı ülkelere herhangi bir müdahale konusunda gerekli ikaz ve uyarılar yapıldı
İran ile Siyonist rejim arasındaki çatışma sadece Batı Asya'daki iki siyasi oluşum arasındaki çatışma değildir ve diğer ülkeler de buna seyirci kalamaz. Bu bağlamda bilgili bir kaynak şunları söyledi: “Bölgedeki bazı ülkelere gerekli uyarılarda bulunuldu.”
İran Dışişleri Bakanı Seyyid Abbas Irakçi, Amerikalıların bölgedeki yeni planlarıyla eş zamanlı olarak Ürdün, Mısır ve Türkiye'ye yaptığı ziyaretin ve Güney Kafkasya Bölgesel İşbirliği Platformu dışişleri bakanları toplantısının ardından Bahreyn'e gitti ve iki haftadan daha kısa bir sürede bölgede bir ziyaret turu gerçekleştirdi ve ülke liderleriyle görüştü.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, Gerçek Vaad-2 operasyonundan sonra bir aydan kısa bir süre içinde bölgedeki 10 ülkenin başkentini ziyaret etti ve İran'ın yeni gelişmelere ilişkin mesajını bölge ve hatta bölge ötesi ülkelerin liderlerinin ve aktörlerinin kulaklarına ulaştırdı.
Bu mesajların farklı toplantılarda farklı renkleri ve kokuları vardı. Bilgili bir diplomatik kaynak, İran Dışişleri Bakanı Irakçi’nin bölgeye taşıdığı mesajların içeriği hakkında şunları söyledi: “İran Dışişleri Bakanı'nın bölgedeki tüm ülkelere yönelik spesifik ve net bir mesajının yanı sıra Fars Körfezi'ndeki bazı ülkelere yönelik de bazı özel mesajları vardı. İran İslam Cumhuriyeti'nin ortak mesajında ilk olarak bölgedeki tüm hükümetlerden, eylem birliği oluşturarak Siyonist rejimin suçlarının devam etmesini engellemeleri isteniyor.
Irakçi, bazı Fars Körfezi ülkelerine yaptığı ziyaret sırasında bu hükümetlerin yöneticilerine de özel bir mesaj iletti. Bu mesajda ABD ve Siyonistlerle aynı doğrultuda olmanın bu hükümetler açısından sonuçlar doğurabileceğine değinildi!
Siyasi uzmanlar, Amerikalıların eylemleriyle eş zamanlı olarak, İran'ın bölgedeki bu bağımsız girişimini, tehditlere yanıt olarak bir uyarı ve diplomasi stratejisi olarak değerlendiriyor. Çünkü Tahran bölgede diplomasi araçlarına başvururken aynı zamanda askeri açıdan da gerekli uyarıları yaptı.
Pek çok kişi, İran'ın uyarı ve diplomasi olmak üzere iki eksen etrafında tanımlanan, aynı zamanda sahaya ve diplomasiye yön veren yaklaşımının, aslında Abbas Irakçi’nin askeri komutanların diplomatik dili olduğunu ve İran İslam Cumhuriyeti’nin de bölge şartlarının bu aşamasında, tehdide yanıt vermenin yanı sıra gerekli uyarıları diplomatik kanallardan iletmeye çalıştığını gösterdiğine inanıyor.
Uyarı inisiyatifi ve diplomasi yeni bir bölgesel denge yaratabilir ve Amerikalıların yeni düzeni uygulama yolunu tıkayan bu strateji, bir yandan ellerin tetikte olmasına yol açarken diğer yandan gerilimin büyümesinin istenmediğini de çok iyi ifade ediyor. Yani uyarı ve diplomasi, İran'ın “Ne erteleriz ne de acele ederiz” stratejisinin diğer yüzüdür.
Dikkat çeken nokta şu ki, İran'ın uyarı ve güvence stratejisi Nil'den Fırat'a kadar uzanıyor. Bu arada Umman gibi bazı taraflar Tahran'dan teminat mektubu talep ederken, Bahreyn gibi bazı taraflar da hiçbir çatışmaya ayak basmak istemiyorlar.
İran Dışişleri Bakanı Irakçi bu bölgesel ziyaretlerinde tüm taraflarda şu algıyı oluşturmaya çalıştı: “Siyonist rejimin eylemleri bölge ülkelerinde ortak bir endişe yaratmalıdır ve İran ile Siyonist rejim arasındaki çatışma sadece Batı Asya'daki iki siyasi taraf arasındaki bir çatışma ve geri kalanların da buna seyirci kaldığı bir çatışma olamaz.”(Ajanslar)