Birkaç Beden Büyük Gelen Özgürlükler...
Yüzlerinde maske; ellerinde Molotof, havai fişek, benzin bidonları, kaldırım taşları ile geçtikleri her yeri yakıp yıkarak, güya ‘protesto gösterisi’ yapanlar… Can kayıpları ve yağmalamalar da cabası…
Birileri ve bu arada ana muhalefet lideri de çıkıp, bunların ‘Anayasal haklarını kullandıklarından’ dem vurabiliyor, utanmadan, yüzü kızarmadan.
Geçtiğimiz yıl birkaç ağaç bahanesiyle başlatılan Gezi Olayları 10’a yakın insanın hayatını kaybetmesi ve 80 vilayette yaklaşık 150 milyon liralık maddi hasara sebebiyet vermişti. Olaylar sırasında ve sonrasında çok sayıda gözaltı ve tutuklamalar yapılmışsa da, bilindiği kadarıyla ‘Anayasal haklarını kullandıkları’ ve benzeri sebeplerle bunlardan birçoğu salıverilmişti.
Suriye’nin kuzeyinde bulunan Kobani’ye yönelik IŞİD saldırısını protesto etmek niyetiyle başlatılan olaylar daha az vilayetimizde yaşanmış olsa da, insan kaybı 34’ü bulmuş durumda.
Maddi hasarla ilgili geçici bilanço ise ibretlik: Toplamda 1.113 bina yakıldı ya da tahrip edildi. Bunların 212’si okul, 67’si emniyet, 25 kaymakamlık ve 29’u parti binası. Yakılıp yıkılanlar arasında çocuk yuvaları, Kızılay kan merkezleri, belediye binaları da var. Belediye araçları, ambulanslar ve polis araçları ağırlıkta olmak üzere kullanılamaz hale gelen araç sayısı da 1.177.
Nasıl Gezi olaylarında mesele ağaç filan değil idiyse; şimdiki olaylarda da mesele Kobani değil. Değil, çünkü Kobani Suriye sınırlarında. Orayı bahane ederek sokaklara dökülenlerin ne istedikleri belli olmadığı gibi, istedikleri varsayılan şeyler de akla ziyan.
Tezkereye ‘hayır’ demişlerdi; demek sınır dışına müdahale istemiyorlar. Türkiye ile arasını düzeltmek için parmağını bile kımıldatmamış PYD’ye, sonrasında Türkiye’ye karşı kullanılma ihtimali yüksek olan silahların verilmesini istiyorlar... Dahası, Çözüm Süreci gereği üzerine düşeni halen tam olarak yerine getirmemiş PKK’yı da denkleme dahil etme telaşındalar, ümitsizce de olsa. Türkiye biraz saf davranır ve ola ki kabul edebilir diye düşünüyorlar muhtemelen.
Sınırları yıllardır kevgir haline getirmişler. Ama Kobani’ye gidebilmek için illa resmi izin istiyorlar; bir kırmızı hali ile uğurlama eksik talepleri arasında…
ABD, Fransa ve diğer ülkelerin tam bir tuzak olan taleplerinin aynısını dile getiriyor içerdekiler. Batılı ülkeler daha açıklar hiç değilse: “İsterseniz girebilirsiniz; ama eğer girerseniz, uluslararası hukuku ihlal etmiş olursunuz” diyorlar.
Gezi Olayları ve Kobani bahanesiyle yapılan sözüm ona protesto gösterileri ile ilgili temel problem şu: Bu memleketin vatandaşları, güya anayasal haklarını kullanmak üzere sokağa çıkarken yüzlerine neden maske takarlar?.. Ellerinde neden Molotof, havai fişek, kaldırım taşları ve hatta silah olur?.. Bu ülkeyi idare edenlerin yapmasını istedikleri şeyi; yakıp yıkarak, vurup kırarak ve yağmalayarak sağlayabileceklerini mi zannediyorlar?..
Sıradan bir insan bile, böylesi bir durumda yapılabilecek şeylere insanın elinin varmayacağını bilmez mi?.. Bilir… O halde?..
O halde, mesele Kobani filan değil…
Mesele ağaç değildi ve mesele Kobani de değil… Ama velev ki öyle olsa bile; 76 milyon insan, yüzde yüz haklı olarak, şu soruyu soruyor: Yüzlerinde maskelerle etrafı yakıp yıkan, yağmalayan, ölümlere sebebiyet verip, kamu düzenini altüst edenlere karşı müeyyidelerimiz yok mudur?..
Özgürlüklerin önünü açmak güzel de, bunların başkalarının özgürlüklerini hiçe sayar şekilde kullanımını engelleyecek tedbirler nerede?..
Belli ki bizdeki özgürlükler birkaç beden büyük geliyor. Hükümetin Salı gününden itibaren almaya başlayacağı açıklanan cezai tedbirler, umarız ki bu konuda ilaçtır. Yoksa bundan sonra da maskeli, molotoflu, havai fişekli, kaldırım taşlı ‘Anayasal hak’ kullanıcıları görmeye devam ederiz. Maruz kaldığımız korku ortamına ilave olarak; ‘Anayasal haklarını’ kullanmalarının bedelini maddi olarak da ödemek zorunda kalmamız da cabası…
(Haber 7)