Yaptıklarımız ve Yapmadıklarımız!
Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç, vefat yıldönümü olan 19 Ekim’de dualarla anıldı.
Şöyle ya da böyle; bugün Avrupa’nın göbeğinde var olan Bosna-Hersek gerçeğinin en önemli müsebbiplerinden birisidir Aliya İzzetbegoviç. O’nun ve Genç Müslümanlar’ın (Mladi Müslümani) Hıristiyan bir coğrafyanın kalbinde Müslümanların söz sahibi olduğu bir devlete doğru giden yolculukları, özellikle de işin ‘hikmet’ boyutuyla tekrar tekrar gözden geçirilmeye değer bir olay.
Osmanlı’nın bölgeden ayrılışından itibaren Müslümanlığın ağır baskılar altında kaldığı bir coğrafyada, dikkatli ve kararlı çalışmalarıyla bu kimliği tekrar öne çıkarabilen ve ‘köle olmayı kabul etmeyen’ Bosnalı Müslümanların –henüz çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya bulunsa da-, kendi devletlerine kavuşmalarını sağlayan Aliya’nın söyledikleri ve yaptıkları, İslam Alemi’nin içinde debelenip durduğu krizlerden çıkış için hayati önemde derslerle dolu.
Mesela Merhum’un, belki kendi yolculuğu için temel kabul ettiği hususları ifade eden şu sözü, bütün İslam Alemi için ne kadar doğru: “Dünya üzerindeki Müslümanların vaziyetini düşündüğümde ilk sorum hep şu olur: Acaba hak ettiğimiz kaderi mi yaşıyoruz, acaba vaziyetimiz ve mağlubiyetlerimiz konusunda daima başkaları mı suçlu? Eğer biz suçluysak -ki ben böyle olduğu kanaatindeyim- yapmamız gereken neyi yapmadık, yahut yapmamamız gereken neyi yaptık? Bana göre bunlar, bizim imrenilmeyecek vaziyetimizle ilgili iki kaçınılmaz sorudur.”
Evet, ‘yapmamız gereken neyi yapmadık; yapmamamız gereken neyi yaptık?’ sorusu, meselenin bam teli gibi. Çünkü geriye doğru bakıp kırılma noktasını aradığımızda, ilk sormamız gereken soru zaten bu… Sanırım şunu gönül rahatlığı ile itiraf edebiliriz: Yapmamız gereken birçok şeyi yapmadığımız gibi; yapmamamız gereken birçok şeyi de yaptık, maalesef!..
Aliya ve arkadaşlarının; yapmaları gerekeni yapmayı ve yapmamaları gerekenleri de yapmamayı temel hareket noktası kabul ederek yola çıktıklarını ve böylelikle ciddi bir başarıya ulaştıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Tartışılabilecek tarafları olsa da; iki yüzlü dünyanın görmezden gelme çabalarına ve bütün aleyhte çalışmalarına rağmen Bosna-Hersek gerçeği; beklenmeyen, şaşırtıcı ve aynı oranda parıltılı bir başarı hikayesidir. Böyledir; çünkü hakim çevrelerin ‘Avrupa’nın göbeğinde Müslüman bir devlet istemiyoruz!’ naraları arasında; saldırı, katliam, tecavüz gibi bin-bir türlü zulme rağmen gerçekleşmiştir Bosna-Hersek rüyası.
Yugoslavya döneminde yaşanan baskı ve zulümler sebebi ile zaten uzun süredir sıkıntıda olan Boşnakların, dağılma sürecinde daha büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacağının kesinleştiği anda gündeme gelen ‘Müslüman Boşnak Devleti’ fikrinin önemi, Aliya’nın şu sözlerinde anlamını buluyor: “Bir kelimeyi hiç aklınızdan çıkarmayın: Devlet. Devletin ne kadar önemli olduğunu hepimiz idrak etmeliyiz. Devletsiz bir millet boşluğa düşer, rüzgarda savrulup gider.”
Şartların ciddi şekilde olumsuzluğuna ve batı destekli Sırpların (ve Hırvatların) saldırılarına rağmen, bir avuç insanla beraber Avrupa’nın göbeğinde Bosna-Hersek’in kurulmasını gerçekleştiren Aliya İzzetbegoviç’ten; tam bir kaos içerisinde olan İslam Aleminin öğrenmesi gereken çok şey var…
Öğrenmemiz gerekenler, Aliya’nın hayatında olduğu gibi, başta İslam Deklarasyonu, Doğu ve Batı Arasında İslam ve İslami Yeniden Doğuşun Sorunları olmak üzere eserlerinde de var.
Ne diyordu Aliya: “Eğer biz suçluysak -ki ben böyle olduğu kanaatindeyim- yapmamız gereken neyi yapmadık, yahut yapmamamız gereken neyi yaptık? Bana göre bunlar, bizim imrenilmeyecek vaziyetimizle ilgili iki kaçınılmaz sorudur.”
Aliya ve arkadaşları, yapmaları gerekeni yapmaya ve yapmamaları gerekeni de yapmamaya başlayıp, başarılı da oldularsa; kaçınılmaz iki sorusunu şu hale de çevirebiliriz şimdi: İslam Alemi’nin mensupları, yapmaları gerekenleri yapmaya ve yapmamaları gerekenleri yapmamaya ne zaman başlayacaklar?..
(Haber 7)