Sahabe Kimdir?
Ehlisünnetin “sahabe” tanımını, Peygamber Efendimizin veda hutbesinde “benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir” diyerek yaptığı ayrımdan dolayı doğru bulmuyoruz. Peygamber efendimizi gören ve Müslüman olarak ölen herkesi sahabe olarak tanımlayan görüşe göre, hitabın: “Sizler gökteki yıldızlar gibisiniz” şeklinde olması gerekirdi.
Hitaptaki bu ayrımdan O'nun (sas) ashabının davasına omuz vermiş, ona asla itiraz ve itaatsizlik etmemiş arkadaşları olması gerekir. Yerinde bulmadığımız sahabe tanımına göre "hırsız, yalancı, iftiracı, savaşa giderken peygamberi yarı yolda bırakan, efendimize suikast için pusu kuran, müşrik atalarının intikamı için Müslüman katliamı yapan, dırar mescidi inşa eden, fasık, Resulullahın teberra ettiği” kişiler de sahabedir(!) Haklarında münafikun suresi nazil olan Münafıklar da Peygamberimizin arkasında namaz kılmaları nedeniyle sahabedirler. Bir kısım sözde sahabede bu sıfatlar Kur'an, sünnet ve muteber siyer kaynakları ile sabittir. Çoğu kebairden olan günahlara bulaşmış bu insanların tamamının ADİL kabul edilmesi adaleti bozar. Bunlar adil ise zalim kimdir?! Oysa tamamının değil bir kısmının adil olduğunu kabul hem Kur'an ve sünnete uygun hem de vakıaya mutabıktır.
Kuşkusuz sahabenin tamamını töhmet altına almak nasıl yanlış ise tamamını adil kabul etmek de yanlıştır. Özellikle efendimizin Mekke’nin fethinden sonra tüleka dediği ve Allah’ın "Bedeviler, 'İman ettik' dediler. De ki: 'Siz iman etmediniz; ancak 'İslam (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir."(Hucurat 14) dediği kişiler, Peygamberimizi canlarından aziz bilen, onu korumak için canının ve malını ortaya koyan Müminlerle hep ihtilaf yaşamış, birçoğunu öldürmekte beis görmemişlerdir. İlmek ilmek örülerek nakış nakış işlenerek 23 yılda oluşturulan sahabe topluluğu fetihten sonra maalesef azınlığa düştüler. En az %70 çoğunluğu sağlayan tüleka kesimi hakiki sahabeleri mağlup ettiler. İdareyi ele alınca dinin ilkelerinde de belirleyici oldular. Onlara muhalefet eden sahabeleri Harre vakasında olduğu gibi öldürdüler.
Tülekanın devlete hâkim olan zihniyeti sonraki dönemlerde kendilerine hem “ehlisünnet” payesi verdiler hem de zalim yönetimlerine muhalif olan ehlisünnet imamlarını ağır işkenceler ederek öldürdüler. Ehlibeytten kanını döktükleri Hz. Ali ve Hz. Hüseyin haricindeki imamların tamamını zehirlediler.
Ehlisünnetin: "Sahabeye güvenmezsek Kur'an'a nasıl güveneceğiz" iddiası safsatadır. Zira Kur'an Allah'ın koruması altındadır. Zaten öyle olmasaydı diğer dinlerin tahrifatçıları nasıl kendi kitaplarını tahrif etmişlerse bunlar da aynısını yapmaktan çekinmezlerdi. Çünkü Resulullah şöyle buyurmuştur: “Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler / kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takib edeceksiniz.”(Hz. Peygamberin gelecekle ilgili bu ürpertici açıklaması üzerine biz sahâbîler) sorduk:"Ya Resûlellah! (İzlerini takib edeceğimiz bu topluluklar) Yahûdiler ve Hristiyanlar mı olacak?"Şöyle buyurdu: “Ya başka kimler olacaktı?” (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6)
Nitekim Yahudilerin peygamberlerini katlettikleri gibi onlar da Resulullahın bedeninin parçası hükmündeki torunu üzerinden O’nun bedenini kılıçlarla doğramışlardır.
“Şimdi bunları konuşmanın tartışmanın ne gereği var” diyen kardeşlerimize diyoruz ki, bahsi geçen bu kayıtlara ulaşmak artık herkesin bir tık ötesinde. İster istemez bu bilgilere ulaşılıyor ve sorgulanıyor. Biz çocuklarımıza sahabelerin tamamını gökteki yıldızlar gibi parlatarak öğretmeye kalkıştığımızda onlar bize: “Bu hırsız da mı? Bu fasık da mı? Bu katil ve cani de mi?” Dediğinde verecek akla mantığa uygun cevap bulamıyoruz. Evet, onlar da diyebiliriz, çocuklarımız da bizim hatırımıza evet diyebilirler ama bir süre sonra saf ve temiz akideleri bozulduğunda artık onları halis akideye getirme şansımızı kaybetmiş olacağız. Çünkü önce dediğimiz “evet” ile güvenilirliğimizi yitirmiş oluyoruz.
Bize ehlisünnet inancı diye yutturulmaya kalkışılan bu düşüncelerin ehlisünnet imamlarının fikirleri olmadığı kanaatindeyiz. Aksine katillerinin sonradan onlara yamadığı fikirler olduğunu düşünüyoruz. Zira bu akide Resulullahın sünnetiyle çelişiyor. Bu Sünnilikte(!) tabi olunan sünnet Resulullahın değil tülekanın sünnetidir.
Böyle paket düşünceleri, içinde Kur’an ve Sünnete muhalif de olsa toptan kabul anlayışı Kur’an ve Sünnet ölçüsüne uymaz. Şii, Sünni, selefi bütün kardeşlerimizi bu paket kabuller yerine tahkik ile Kitap ve Sünnet ölçüsüne uygun olanı kabul, olmayanı redde davet ediyoruz. Paketi bozmaktan korkmak yerine paketin içindeki çürükleri ayıklamak ve sağlamları da riske atmaktan korkmak lazım.
Bir Müslüman yaptığı tahkikat ve araştırmalar sonucunda ben Sünniyim ama Sünniliğin sahabe anlayışını doğru bulmuyorum, ya da ben Şii’yim ama Şiiliğin şu şu düşüncelerini aşırı ve bağnaz buluyorum diyebilmeli. Kısaca Ali Şeriati örneğinde olduğu gibi fanatik Sünniler onu Şii, fanatik Şiiler Onu Sünni görürken vasat olan Sünni ve Şiiler “O bizim göz bebeğimizdir” diyebilmelidir. (Emin Güneş - Hürseda Haber)