Suriye'de Başa Dönmek
Sayın Erdoğan’ın: “Geçmişte nasıl birlikteysek yine aynı şekilde birlikte hareket ederiz. Ve Suriye’nin içişlerine karışmak gibi bir derdimiz olamaz. Suriye halkı bizim kardeş halklar olarak beraber yaşadığımız bir topluluk. Biz Suriye ile ilişkilerimizi geçmişte çok çok canlı tuttuysak, ailece görüşmelere varıncaya kadar biliyorsunuz Sayın Esed’le biz görüşmeleri yaptık. Yarın olmaz diye bir şey kesinlikle mümkün değil, yine olur." Sözleri ne anlama geliyor? Yeniden başa mı dönülüyor? Bu ne kadar mümkün?
Yeniden başa dönülmesi demek halkı Müslüman ve kardeş olan iki komşu ülkenin her alanda dayanışma içinde olması, başta güvenlik olmak üzere her alanda iki kardeş gibi birbirlerini desteklemesi demektir.
Peki, sınırları kaldırmanın tartışıldığı ve ortak parlamento toplantılarının yapıldığı bir dönemden nasıl ve niçin buralara gelindi? Bu kadar ağır tahribat şimdi nasıl tamir edilecek?
Başından beri Türkiye’nin Amerika ve diğer batılı devletlerle birlikte yürüttüğü Suriye politikasını en ağır biçimde eleştirmiş ve yeniden başa dönmeyi en çok arzu edenlerden biri olarak bunun kolay olmayacağı kanaatindeyim. Zira Suriye’nin Siyonist işgal rejimi ile normalleşen hain Arap rejimleri ve Türkiye eli ile tahrip edilmesini, ordusunun zayıflatılmasını isteyen güçler asla buna izin vermeyecektir.
Türkiye ve Suriye’nin özellikle Gazze’nin içinde bulunduğu bu ağır şartlarda sırt sırta vermesi tabi ki Gazze için büyük umutlar doğurur ve Siyonist işgal rejiminin de kâbusu olur. Ancak eskiden adına “Suriye’nin dostları” denilen gerçekte düşmanları olanlar, Türkiye’ye bu imkânı verirler mi?!
Aslında Türkiye Siyonist işgal rejiminin Filistin’deki katliamlarına yüksek sesle itiraz ediyor, ateşkesin sağlanması ve insani yardımların ulaşmasını istiyor. Ancak “istemekten” öte gitmiyor. Hala siyasi ilişkiler ile dolaylı dolaysız ticari ilişkiler devam ediyor. Siyonist işgal rejimiyle ticareti sürdürenlere yönelik hukuka uygun protesto ve gösteriler acımasız bir şiddetle bastırılıyor.
Aslında Suriye sahası küresel emperyalizm ile kaynaklarını onlara sömürtmek istemeyen Direniş Cephesinin hesaplaşma alanıdır. Türkiye savaşın başından itibaren Obama ile birlikte Özgür Suriye Ordusunu kurmak suretiyle Suriye’nin petrol ve sair kaynaklarının Amerika tarafından çalınmasına dolaylı destek olmuştur.
Bu savaşın kaymağını ABD ve Siyonistler yerken ezasını, cefasını Türkiye çekmiştir. Suriye kadar olmasa da Türkiye bu savaşın mağdurlarından biridir. Bu mağduriyetin giderilmesi ancak mağdurların dayanışması ile mümkündür. Bunun için Türkiye’nin samimiyetle direnişin saflarına geçmesi gerekir. Bu da NATO’dan çıkmayı ve hatta karşısına almayı icap ettirir. Ancak bunun için Türkiye çok ciddi bedeller ödemeyi göze alabilecek mi?!
Böyle bir teşebbüs olursa Amerika, Suriye’ye karşı kurduğu DAİŞ, HTŞ, PYD ve ÖSO eliyle Türkiye’yi kaosa sürükleyecektir. Çünkü bu işin söylentisi dahi ortalığın karışmasına neden olmuştur. Gelinen noktada Türkiye zaten hem içerde hem dışarda bu örgütlerin tehdidi altında olup hala hazinenin önemli bir payını bunlarla mücadeleye harcamaktadır.
Kanaatimizce eyleme dönüşmeyen bu tür söylemler, “Avrupa’ya mültecilerin kapısını açma” tehditlerinin benzeri gibi görünmektedir. Suriye ile normalleşmeyi çok arzu etmemize rağmen yeniden bir hayal kırıklığı oluşmaması için temkinli olmak zorundayız.
Türkiye’nin küresel emperyalizm karşısında Direniş Cephesinin onurlu bir bileşeni olmasını heyecanla ve tüm içtenliğimle rabbimden diliyorum. (Emin Güneş - İslamianaliz)