Barışı Ancak Savaş İçin Her An Hazırlıklı Olanlar İkame Edebilir
(Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. Çünkü Allah hainleri sevmez. ﴾58﴿ İnkar edenler, asla yakayı kurtardıklarını zannetmesinler. Çünkü onlar (sizi) aciz bırakamazlar. ﴾59﴿ Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah`ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah`ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez. ﴾60﴿ Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah`-a tevekkül et. Çünkü o hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. ﴾61﴿ (Enfal Suresi: 58-61)
İnsan duyguları, insanın insani duyguları sürekli cennetvari bir ortam tahayyül ederek, çevreyi ona göre algılar, olayları o doğrultuda ele alır veya en azından öyle olmasını temenni eder. Bazen temenni ettiğini gerçek gibi değerlendirir ve bu onun yanılmasına neden olur.
Kitalin Müslümanlar tarafından kerih görülmesinin en büyük nedenlerinden biri hiç şüphesiz bu hakikkat yatmaktadır. Zira mümin, davasını insaanlığa peygamber sünneti olan tebliğ ile ulaştırma erdeminin harisidir. Savaş ile beldelerin İslam’ın hakimiyetine girmesini bazen bir eksiklik olarak görür. Bu yüzden bazen bu düşüncesi kendisini etkisine alıp onun güç toplamaktan yana gaflete düşmesine sebebiyet verebildiği oluyor. Yirminci yüzyıldaki yenilgisinin ana sebeplerinden biri bu iinsani saflığın kendisini etkisine almasıdır. Endülüs medeniyetinin çöküşü de hiç şüphesiz bu hakikatin bir neticesidir.
Keşke böyle bir dünyada yaşıyor olabilseydik. Yani keşke her din ve düşünce sahibi sahip olduğu düşünceyi şu yöne ya da bu yöne kıvırmadan anlatasaydı ve kendisinin düşüncesini beğenen kendisinne tabi olup beğenmeyen ise ona arkasını dönebilseydi. Bu kkabul ya da red herhangi bir yaptırımla karşılaşmasaydı. Yine keşke insaanlar insanların akıllarına hitap edip onları duygu yoğunluğu altında esir almaya çalışmasalardı. İnsanların zaafiyetleri üzerinden insanları sapttırmaya çalışma gibi kötü niyet hiç olmasaydı.
Ama maalesef böyle bir dünyada yaşamıyoruz. Bu hayallerin tam tersi, tersyüz edildiği bir dünyada yaşıyoruz. Belki de dünyanın şu an hakim olan şartların hakim olduğu bir ortam olması imtihanın hikkmetlerindendir. Ya da bu hayal edilen şartların hüküm ferma olması için İslam’a göre kurulu olmayan dünyanın sorumlu Müslüman tarafından değiştirilmesi gerekmektedir. Ta ki hayali kurulan bir dünyada insani tahayyüller çerçevesinde hareket etme imkanı doğsun.
İşte bu ele aldığımız ayet-i kerime gerçekler dünyasını görüp ona göre alınması gereken tedbiri hatırlatıyor. Ya da hayal edilen dünya düzeninin kurulması, bu dünyanın devamlı olması için İslam cemaatinin yapması gerekeni emrediyor. O da güç ve kuvvetin toplanması, savaş için gerekli hazırlıkların en mükemmel şekilde tedarik edilmesidir.
Bu ayet-i kerimenin tefsirine geçmeden önce kanaatimizce üzerinde durulması gereken, dikkatlerin üzerinde toplanması gereken husus güç ve kuvvet toplamayı emreden, savaş hazırlıklarının tedarik edilmesini emreden ayet-i kerimenin barıştan söz eden iki ayet arasında olmasıdır. Ayet-i kerimenin tefsirinin gerçek manada anlaşılması için siyak ve sibakın önemi üzerinde durulmasının gerekli olmadığını düşünüyoruz.
Bu nüktenin içinde dikkat edilmesi gereken bir nükte de güç ve kuvvet toplanması ile savaşa her an hazırlıklı olmayı emreden ayet-i kerimeden önceki ayet barışın bozulması tehlikesine dikkat çekip antlaşma bozulmadan önce takınılması gereken tavırdan söz ederken;
“(Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. Çünkü Allah hainleri sevmez.”
Güç ve kuvvetin toplanmasını emreden ayet-i kerimeden sonraki ayet ise barışa yanaşmadan söz ediyor.
“Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah`a tevekkül et. Çünkü o hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
Bu düzen ve tertip tek başına bile “barış ancak gerçek savaşçılar tarafından muhafaza edilir” hakikatine işaret ettiğini söylemeye kafidir.
Tefsirine gelecek olursak;
Ayet-i kkerimede geçen “kuvvet” kelimesinden kastın atıcılık, ok, yay ve mızrak olduğunu ifade ediyorlar ilk dönem alimleri... Zira hz. Resulullah (s.a.v) bir gün minberde ashaba hitap ederken; “Dikkkat edin kuvvet “remiy”(atıcılık ya da mızrak)tır diye buyuruyor ve bu sözünü üç kez tekrarlıyor. Ama hiç şüphesiz ayetin işaret ettiği gücün mızrakla sınırlı olduğunu ifade etmemiştir, Hz. Resulullah... Bununla beraber; “İhlas güçtür, strateji geliştirebilmek güçtür, merkezi koruyabilmek güçtür, gücü gizli tutabilmek güçtür” sözü ayet-i kerime hakkında hz. Resulullah (s.a.v)’ın getirmiş olduğu izahata münafi değildir.
“Ribatu’l-Hayl” ibaresi ile kast edilen; savaş için özel eğitilmiş, savaşa tahsis edilmiş at kast edildiğini ifade etmektedir, hem Zamahşeri ve hem de diğer müfessirler.
“Onlarla Allah`ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah`ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz.”
Dikkat edilmesi gereken bir husus da güç toplamanın cihad için değil de barışı bozmaya meyleden Allah ve Müslümanların düşmanlarını korkutma amacına matuf olduğudur.
Ama cihad teşvik edilirken Allah’ın yardımı ve rızası ön plana çıkarılıyor.
Biilinmeyen düşmanların korkutulması hakkında Kurtubi ince bir nükteye temas ediyor. “Bu düşmanların kim olduklarının bilinmesi mümkün değildir. Zira Allahu Teala bunlar hakkında sizin bilmediğiniz demiş, öyle ise bilinmesi mümkkün değildir. Bununla beraber bu düşmanların kafir cinler ya da şeytanlar olduğu hakkında açıklama yapanlar da vardır. Zira Hz. Resulullah (s.a.v) bir hadislerinde savaş atının süvarisine cinlerin musallat olamayacağı, yine için savaş atı bulunan evden cinlerin uzak durduğunu ifade etmişlerdir.
Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.
Allahu Teala oluşturulacak olan bu caydırıcı gücün oluşumunda sivil kesimin de inisiyatif alacağı, oluşumunda etkin olmalarını istiyor ki bu gücün oluşumu için infakta bulunmalarını istiyor. Belki kamu kesiminin de sivil inisiyatifin de etkili olduğu bu güç hedefinden sapmasının garantisi olur. Allahu Teala ile Müslümanların düşmanlarını korkutmak için kurulmuşken bu güç dönüp müslümanları korkutmaya yeltenmeyecek bu sayede...
Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah`a tevekkül et. Çünkü O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Maden bu güç barışı tehdit edenlere karşı kurulmuş öyle ise barış için adım atıldığı zaman karşı taraftan bu adım boş verilmemeli... tam aksine hemen icabet edilmeli, madem böyle bir güç oluşturulmuş ve madem bunlar fırsat bulduklarında barışı tehdit edecekler hazır gücümüz yerinde iken bu sorunu kökten çözelim anlayışı ile savaş makinası harekete geçirilip barışın elindeki bütün şanslar tüketilmemelidir. Nihayetinde İslam’ın yegane amacı ve müslümanların hayali Allah’ın hükmünün hakim olduğu barış dolu bir dünya değil midir?
(Faruk Hamza / İnzar Dergisi – Temmuz 2014)