Elibüyük: 'PKK, özerklik ilan edip camileri cephaneliğe çevirdi'
HÜDA-PAR Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük, son günlerde yaşanan gelişmeler ve olaylar hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu. Elibüyük,PKK ile Kürt sorununun birbirinden ayırd edilebilmesi gerektiğini söyledi.
Hür Dava Partisi Genel Başkan Yardımcısı Erdal Elibüyük'ün yaptığı açıklamalar 'cafesiyaset' adlı haber sitesinde yer aldı. Elibüyük'e sorulan soru ve cevaplar şu şekilde oldu:
-Çözüm süreci size göre neydi?
Çözüm süreci bizim baktığımız ve okuduğumuz kadarıyla şöyle olmalıydı. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, temel hak ve hak özgürlükleri gasp edilmiş Kürtlerin, bu hakların iade edilmesi süreci olmalıydı. Bu sorun kısmen çözülmeye çalışılmıştır, ama belki de en önemlilerinden biri olan Kürtlerin ana dilde eğitim ve Kürtçenin ikinci resmi dil olarak kabul edilmesi olmalıydı. Bunun örneklerine baktığımız zamanAvrupa'da ve 3. Dünya ülkelerinde ve daha birçok ülkede oradaki yaşayan halkların dilleri anayasal güvence altındadır. Çözüm süreci başladığı günden bugüne söylediğimiz bir şey vardı. PKK ile Kürt Sorunu birbirinden ayrılmalı! Bu manada belki hükümetin kafası çok net değildi. PKK ile yürütülen süreçte Kürt Sorunu çözülüyormuş gibi algılandı. PKK ile görüşülürken Kürt sorunundan bağımsız bir şekilde görüşülmesi gerektiğini bir çok kez ifade ettik.Çözüm sürecinde niyet iyiydi ama buna PKK istenen cevabı vermedi.
ERDOĞAN 80 YILLIK BİR SORUNA NEŞTER ATTI
-Ama artık 90'lı yıllar yok. Bu manada Kürt sorunu adına yapılmayan ne?
Kürt sorunu adına atılan adımlar, alınan mesafe önemli. Konuşulmayanlar konuşuldu. Bazı tabular yıkıldı.Özellikle Sayın Erdoğan'a bu noktada teşekkür ediyoruz. Elbette PKK'nın silah bırakmasına yönelik yapılan müzakereler doğruydu. Ama Kürt Sorunu ülkemizde PKK'dan çok önceye dayanıyor. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana yaşanan bir mesele son 30 yılda varmış gibi algılandı.Kürtlerin temel hak ve özgürlükleri noktasındaki talepler PKK'dan çok eskiye dayanıyor. Bunun tespitinin yapılamaması iki sorunu birbirine karıştırdı. Tabi ki 90'lı yılların ceberrut devleti şu an yok. Az önce de belirttiğim gibi Erdoğan 80 yıllık biriken bir soruna neşter atma, sorunu çözme adına bir irade ortaya koydu. Kendisinin siyasi istikbalime bile sebep olsa ben vücudumu ortaya koyuyorum demesi önemliydi. Mesele de sadece PKK'ya silah bıraktırmaya odaklanınca atılan çok önemli adımlar bunun gölgesinde kaldı.
-Başka ne yapılabilirdi peki?
İki sorun birbirinden ayrıştırılmalı PKK ile yürütülen süreçte daha şeffaf olunmalıydı. PKK ile yapılan görüşmeler 3. bir göz tarafından takip edilmeliydi. Kürt sorunu ile ilgili partiler, STK'lar yani toplamda bölgenin tüm dinamikleriyle görüşülmesi gerekiyordu. Bu dar bir alanda kaldı. Çözüm olarak ta yukarıda bahsettiğim gibi Kürtlerin hakları anayasal güvence altına alınmalıydı.
PKK ÇÖZÜM SÜRECİNİ MÜSLÜMANLARA DAR ETME SÜRECİNE DÖNDÜRDÜ
-PKK, çözüm sürecini Müslüman Kürtlere dünyayı dar etme sürecine getirdi diyebilir miyiz?
Getirdi tabi. PKK, bu süreçte ciddi anlamda güçlendi. PKK'nın doğuşuna baktığımızda özellikle ilk çıktığı yıllarda bölgedeki sol örgütleri tasfiye ettiğini görüyoruz. Daha sonra kendine muhalif olan aşiretleri kendine davet ettiğine veya imha ettiğine şahit olduk. 90'lı yıllara gelindiğinde başta Hizbullah olmak üzere İslami kurum ve kuruluşlara şu 3 şey dayatıldı. ‘Ya bana tabi olacaksınız, ya bölgeyi terk edeceksiniz ya da sizi öldüreceğiz' diye dayattı. 3 seçenekte de muhalif olanlara yaşam hakkı tanınmıyordu. PKK, AK Parti iktidarı ile birlikte daha konuşulur bir pozisyona çekildi. Maalesef PKK bu durumu suistimal ederek kendine alan hakimiyeti sağladı. Müzakereler yürütüldüğü günden bugüne sadece bir kez silahları ülke dışına çekme çağrısı yaptı. Karayılan'ın aracılığı ile 8 Mayıs'ta. Burada şuna da dikkat çekelim silah bırakma çağrısı değil bu. Onun dışında PKK tam tersi şehirlerde silahlandı, dağdaki militanlarını şehre indirdi, şehrin kenar semtlerinde gençlere yönelik silahlı eğitim çalışması yaptı, kırsalda kamp kurdu. Hem askeri hem de siyasi olarak bu süreçte silah bırakmak yerine kazanım elde etti.
PKK ŞEHİRLERE 80 BİN DEĞİL 380 BİN SİLAH DEPOLADI!
-Süreci ilk olarak bozan da kendileriydi. Tam bunun tersi bir yönde algı oluşturmaya çalışsalar da KCK'nın ve Demirtaş gibi isimlerin yaptığı çağrılar ortada. Onun öncesinde 6-7 Ekim olaylarında Yasin Börü ile birlikte arkadaşlarının, toplamda 50 kişinin yaşamını yitirdiği gerçeği de karşımızda. Neden bunu yaptılar, kimden emir aldılar?
PKK, PKK'dan ibaret bir yapı değil. PKK'nın bir üst aklı var. Nihayetinde PKK kendi iradesi ile silahı eline almadığı için kendi iradesiyle de silahı bırakacak bir örgüt değil. O nedenle PKK'nın silah bırakacağına inanmak en hafif tabiriyle saflıktı.KCK'nın tüm açıklamalarında da bunu görüyoruz. Hiçbir zaman silah bırakılacağını deklare etmiyorlar. Hatta defaatle silahlanın, sokağa çıkın çağrıları yapıldı. Açıkça söylemek gerekirse PKK'nın süreci bozması bizim için sürpriz olmadı. Silah bırakmak yerine şehir merkezlerini silah deposu haline getirip insanları sokağa döken bir yapının en baştan süreci bozacağı belliydi. Hükümetin bunları görmesi gerekiyordu. Bölgede güvenlik zafiyeti oluşarak vatandaşın bir şekilde PKK'nın insafına terk edilmesinin de bir bedeli ödeniyor bugün. Evet, bizler 90'lı yılların güvenlikçi politikalarını bölgede uygulanmasını istemiyoruz ancak hukuka uygun bir şekilde güvenliğin sağlanıp halkın can ve malı korunamayınca da birçok vatandaşımız bunların yanında yer almak durumunda kaldı. Süreç boyunca bölgenin kaderine terk edilmişlik görüntüsü 7 Haziran seçimlerine de yansıdı .Süreç yürütülürken 2013'teYDG-H denilen çeteler yapılanmaları kuruldu. Bu çeteler, şehir merkezlerinde siyasi partilere başta HÜDA PAR olmak üzere okul, Cami, Medreslere saldırarak halkın canına, malına kastedecek şekilde eylemler yaptılar. Oysaki silah bırakma hiç olmadı ülke dışına çıkması gerekiyordu onu da yapmadılar. Cumhurbaşkanı'nın da dile getirdiği gibi KCK'ların da söylediği gibi PKK unsurlarının çok az bir kısmı ülke dışına çıkarıldı. Biz bu konuda da birçok uyarıda bulunduk. Bu uyarılarımız “Silah bırakmak bir yana daha çok silahlıyorlar” şeklindeydi.Şehir merkezlerindeki evlere 80 bin değil 380 bin silah depolandı desek yeridir. Bu uyarılarımız sürecin başında Sn. Beşir Atalay ve Sn. Yalçın Akdoğan tarafından görmezden gelindi.
Bu denildiği gibi Öcalan'a rağmen mi yapıldı?
İşin aslı burada iyi polis kötü polis şeklinde bir taktikten bahsedebiliriz. Zaman zaman Öcalan zaman zaman da Kandil karşı çıkıyor görüntüsü verildi. Danışıklı dövüş. Öcalan sıkıştığında Kandil, Kandil sıkıştığında Öcalan devreye giriyor.
SÜRECE HAYIR ÇÖZÜME EVET
-O zaman çözüm sürecinin bitmesi doğru bir adım…
Sürece hayır çözüme evet denilmeli. Sürecin eski haliyle devam etmesi doğru değil. Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama da çözüm buzdolabına konmuştur silahlar gömülüp üstüne beton dökülecek bizde bunu tespit edeceğiz dedi. Bu hükümet açısından doğru bir yaklaşım. Hakikaten Erdoğan bu noktada önemli adımlar attı. PKK'nın silah bırakacağına inanmıştı. Yaşananlar tam bir hayal kırıklığı oldu. Bu demek değil ki 90'lı yılların derin devletinin olduğu insanların bir gecede evinden alınıp aylarca gözetim altında kalıp kaybolduğu günlere geri dönülsün. Böyle bir şey söylemiyoruz.
-Yaşananlarda paralel yapının rolü nedir sizce?
Tamamen yaşananları paralelin üstüne yıkmıyoruz ama payı olduğunu da görüyoruz. 90'lı yıllardan bu yana yaşanan kumpaslarda, hukuksuzluklarda hem Emniyet hem de yargı boyutuyla ciddi etkileri bulunuyor. Mesela Elazığ İHYADER dosyasında bir takım gerçek dışı iddialar sebebiyle 5-6 yıl cezaevinde kalanlar, yurt dışında yaşamak zorunda olanlar var. Sonuçta yaşananlarda etkisini görüp bundan bir ders çıkarılması gerekiyor. Atılması gereken adımlar hızlanmalı.
SEÇİM GÜVENLİĞİ YOKTU
-Kemalistlerden tutun da Doğan medyasına kadar HDP'ye destek olanlar mevcut. HDP'nin barajı geçmesine sebep olan bununla birlikte bölge halkına yönelik tehditler miydi?
Birçok sebebi var. Seçim güvenliği yoktu. Bunu yerel seçimlerde de gördük. Özellikle kırsal kesimlerde seçim olmadı. Adı seçimdi. Bir yerde 100 seçmen bulunuyor 100'ü HDP'ye çıkmış diğer bir yerde 100 kişi mevcut HDP'ye 110 oy çıkıyor. Bir yerde ise 2500 seçmen var, 2500'ü de gidip oy kullanmış. Dünyanın hiçbir yerinden yüzde yüz sandığa giden hiçbir yer yoktur. Ama bölge de bırakın yüzde yüz katılımı yüzde yüz on katılım olmuş. İkincisi ittifak vardı. Polis ve asker lojmanlarından HDP'ye büyük oranlarda oy çıktı. İnsanlar hür iradeleriyle oy kullansaydı buna söyleyecek bir sözümüz olmazdı yüzde kaç oy alırlarda alsınlar. HDP bugün çıkıp da mertçe biz bu oyu kendi emeğimizle aldık diyemez. Buna önce kendileri de inanmazlar. Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki yüzde 10 barajının olması da ayrı bir garabet. Seçim yasasının değişmesi gerekiyor. Mecliste olan partiler hazineden ciddi oranda yardım alırken HÜDA-PAR gibi partilerin halka kendini maddi sebepler ile anlatamaması seçimde adaletsizliği doğuruyor. 7 Haziran'da yapılan seçim HDP'nin sırtını dağa dayadığı, oradaki silahlı unsurların kırsalda baskı tehdit oluşturarak ve bu anlamda sandıkta hile yaparak aldıkları bir oy. Bütün aldıkları oy bundan kaynaklı demiyorum ama vatandaş gidip iradesini gerçek anlamda sandığa yansıtamadı.
MUHALEFET SEÇİME YATIRIM YAPIYOR
-Muhalefet hükümet kurulmasını engelleyici tavırlar takındı. İşi çıkmaza sürüklediler. Bu tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Halk 7 Haziran'da bu partilere koalisyon kurun dedi. MHP'nin tavrına baktığımızda hükümet gel koalisyon kuralım diyor gelmiyor, seçime gidelim diyor gitmiyor, seçim hükümeti kuralım diyor ona da yanaşmıyor. Koalisyon kurulsun istiyor ama kendi dışında bir koalisyon olsun istiyor. Dolayısıyla gözüken o ki bütün siyasi partilerin duruşu sıkıntılı. Ekim ya da Kasım'da yapılacak seçime yönelik bir dil kullanılıyor, yatırım yapılıyor. Ülke hükümetsin kalmış, dolar,euro yükselmiş, ekonomik kriz kapıdaymış bunlara bakmıyorlar. Tek dert oyumu nasılarttırırım çerçevesinde şekilleniyor. Bu her şeyden önce ülkenin menfaatlerine zarar veriyor.
HİZBULLAH SİLAHLANDIRILIYOR DİLİ PKK'YA AİT
-Seçim argümanı olarak ortaya atılan iddialardan biri de devletin Hizbullah'ı silahlandırdığı yönünde. Bu iddia doğru olabilir mi?
90'lı yıllardaki Hizbullah gerçeği bugünde var. Ama bunlar silahlı mı tekrar silaha başvurur mu bunu onlara sormak gerekir. Ama bizim okuduğumuz kadarıyla Hizbullah uzun süredir silaha başvurmadı. Ama kendine ve sempatizanlarına yönelik bir tehdit oluştuğunda karşılık vereceğini söylüyor. Hizbullah silahlandırılıyor dili ise 90'lı yıllara ait bir dil ve bu dil de PKK'nın dili. Hizbullah'a Hizbul Kontra yani devletin kontrolünde bir yapı denilmesinin sebebi bölge halkı nezdinde propaganda yapılmasıydı. Bölgede 90'lı yılların devletiyle kim işbirliği yaparsa yapsın halk tarafından kabul görmüyordu. Bugün HÜDA-PAR ile ilgili de böyle bir algı oluşturmaya çalıştılar. Önce Nusra ile işbirliği yapıyor dediler bunu diyenler gidip Nusra ile anlaştı. Sonra İŞİD'çi dediler belki yarın öbür gün de İŞİD ile işbirliği yapar PYD!
PKK DÜN DERİN DEVLET İLE BUGÜN PARALEL YAPIYLA İŞBİRLİĞİ İÇİNDE
-Yani o zaman şunu söyleyebiliriz. Aslında PKK 90'lı yıllara döndü…
PKK kodlarına geri döndü. Silahla büyüyen bir yapı kolay kolay alışkınlarını bırakmıyor. Elindeki en büyük argüman silah ve şiddet. PKK her defasında kendine muhalif gördüğü yapıları silahla terbiye etmeye çalıştı. PKK vurdu vurdukça da güçlendi, güçlendikçe de tekrar vurdu. Dünün derin devleti ile işbirliği yapan PKK bugün Ekrem Dumanlı'nın Gültan Kışanak ile gizlice bir araya gelmeleri ile paralel yapı ile ittifakını gözler önüne serdi.
SIKIYÖNETİM DEMEK 10 YILLIK KAZANIMI BİR ÇIRPIDA YOK ETMEKTİR
-Bahçeli'nin sıkıyönetim ile ilgili açıklamaları nasıl okunmalı?
Doğru değil. 90'lı yıllara dönülmesini kim söylerse söylesin kabul edilemez. Bunun siyaseten de bedeli ağır olur. O yıllardaki politikaların nasıl hukuksuzluklara yol açtığını, bölgenin nasıl yaşanmaz bir hale sokulduğunu hep birlikte gördük. Sıkıyönetim demek 10 yıllık kazanımı bir çırpıda yok etmektir. Bu dil bir seçim yatırımıysa biz diyoruz ki ülkenin geleceği bütün sandıklardan ve alınacak oylardan daha önemlidir. Bu gemide hep birlikte yaşıyoruz. Eğer bu ülkede birileri çıkıp ülkenin tamamının oyunu da alsa tek parti meclise girse de ülkede huzur yoksa güvenlik yoksa memnuniyet yoksa bunun hiçbir önemi olmaz.
ÖZERKLİK İLAN EDİP CAMİLERİ CEPHANELİĞE ÇEVİRDİLER
-HDP'nin sırtını PYD'ye dayaması ilginçliği bir yana bazı bölgelerde özerklik ilan edildi. Bu ilanın bir karşılığı var mı?
Özerklik ilanının bölgede bir karşılığının olmadığını görüyoruz. Belediyelerin imkanlarını kullanıp yolları kapatarak, hendekler kazarak, insanları silahla, baskıyla sindirip, esnafın canına malına kast ederek özerklik ilan ettik demelerinin dünyada da bir karşılığı yok. Siz özerklik ilan ettik dediğiniz yerlerde vatandaşı canından bıktırmışsınız. Esnaf iflas noktasına gelmiş.İnsanlar rahatlıkla işlerine evlerine gidemiyor. Özerklik ilan ettik dediğiniz yerlerde camileri amacının dışında cephanelik olara kullanıyorsunuz. Bu akla bir an önce sağduyunun hakim olması gerekiyor. PKK ya da HDP bir takım talepleri varsa bunu yasal zeminde konuşması gerekiyor. PKK'nın Kürtler için yapıyoruz dedikleri her şey yine Kürtlere zarar veriyor. Batı'daki insanlarımız bundan en az etkileniyor. Romantik bir özerklik özleminin karşılığı yok.
AK PARTİ HÜDA-PAR İTTİFAKI MÜMKÜN MÜ?
-HÜDA-PAR'ın AK Parti ile bir ittifak yapması söz konusu olur mu?
Siyaset sahnesindeyiz ve her parti ile görüşebiliriz, her partiden gelebilecek teklifi değerlendirebiliriz. Ve bu noktada kapımız herkese açık. Ancak şu an böyle bir ittifak söz konusu değil. Ama şunu görüyoruz kamuoyu nezdinde, sosyal medyada böyle bir beklenti var. HÜDA-PAR'ın bölgedeki gücü anlaşıldı. Dik duruşu ve feraseti de takdir ile karşılandı. Siyaset sadece mecliste değil meclis dışında da yapılır. Vatandaşımız bize ne şekilde bir rol biçerse biz onu devam ettiririz. İnşallah HÜDA-PAR mecliste olursa ise önemli bir kesimin temsiliyet sorunu da ortadan kalkar.
Kaynak: cafesiyaset.com.tr