ABD, İsrail’in bölgedeki güvenliğini sağlamak istiyor
İlyas Tongüç, Doğu Akdeniz’de yaşananların enerji paylaşım mücadelesinin ötesinde BOP ile ilişkili olduğunu kaydetti.
Saadet Partisi Başkanlık Divanı Üyesi ve MİLKO Genel Sekreteri İlyas Tongüç’ün ‘Siyaset, Enerji, Güç denkleminde Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’ isimli kitabı geçtiğimiz günlerde çıkmıştı. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz mücadelesinin çeşitli açılarla ele alındığı kitapta, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs merkezli oynanan oyunların arka planındaki gerçek açıklanmıştı. MGV Yayınları’ndan çıkan kitap büyük ilgi görürken kitabın yazarı İlyas Tongüç, Doğu Akdeniz’de yaşananları gazetemize değerlenirdi. Bölgede İsrail’siz bir denklemin mümkün olduğunu söyleyen Tongüç, Suriye ve Mısır’la geliştirilecek işbirliklerinin önemini vurguladı.
Dünya üzerindeki enerji mevcudiyetinin azımsanamayacak bir kısmını barındıran Doğu Akdeniz bölgesi büyük bir mücadeleye sahne oluyor. Bölge ülkelerinin yanı sıra bölge dışındaki aktörlerin de dâhil olduğu enerji paylaşım savaşının birçok önemli boyutu bulunuyor. Türkiye açısından bakıldığında tam anlamıyla bir bağımsızlık savaşı niteliği taşıyan Doğu Akdeniz meselesinde atılacak şuurlu adımlar büyük önem arz ediyor. ABD, Yunanistan, işgalci İsrail rejimi, Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY) ve Fransa gibi güçlerin tehlikeli adımlar attığı bölgeye ilişkin değerli bir çalışmaya imza atan İlyas Tongüç gazetemize önemli açıklamalarda bulundu.
Saadet Partisi Başkanlık Divanı Üyesi ve MİLKO Genel Sekreteri İlyas Tongüç ile gerçekleştirdiğimiz röportaj şu şekilde:
Doğu Akdeniz’in önemi hakkında neler söylersiniz?
1830’lu yıllarda Benjamin Disraeli isimli sonradan başbakan da olan şahıs, İngiliz Kraliçesi’ne rapor vermek üzere bütün sahil boylarını geziyor. Lübnan, Suriye ve Mısır güzergahını bütün Akdeniz’i gezdikten sonra “Eğer biz ileride Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Kafkaslara etki etmek istiyorsak bunun merkezi Kıbrıs’tır” diyor. Benjamin Disraeli, 20 yıl sonra başbakan olunca da dış politikasının temeline Kıbrıs’ı koyuyor. Sonrasında 93 Harbi esnasında Berlin Konferansı ile birlikte İngiltere adanın kendisine kiralanmasını sağlıyor. Sonrasında Lozan ile birlikte Kıbrıs tamamen elimizden çıkıyor.
BOP ile bağlantılı bir durum var
Kıbrıs’ı elinde tutan Filistin, Lübnan, Suriye ve Ortadoğu’yu elinde tutar. Kıbrıs doğal bir uçak gemisidir, Türkiye’nin güvenliği için olmazsa olmazdır. Kudüs ve Kıbrıs meselesi iç içe girmiş iki önemli meseledir. Kudüs ve Kıbrıs’ın kaderinin aynı olması bakımından bu iki merkezi kitapta birlikte ele aldık. Irak’ın işgali, Suriye’nin üçe bölünmesi, Lübnan’ın istikrarsızlaştırılması ve Kıbrıs... Birbiriyle bağlantılı bir süreçten bahsediyoruz. Meseleye sadece enerji bakımından bakarsanız bu yanlış olur. Burada Büyük Ortadoğu Projesi’yle bağlantılı bir durum var. Dünyanın bütün devletlerinin burada olmasını ancak bu şekilde izah edebiliriz.
Enerji mücadelesinden öte bir durum var…
Evet, buradaki mesele bir gaz meselesi değil. Büyük Ortadoğu Planı ve yeni dünya düzeni çerçevesinde bir olay zinciri yaşanıyor. Genel olarak baktığımızda sismik araştırmalarda tespit edilemeyen arazi kalmadı. Sadece Lübnan ile Suriye’nin bir bölümünde sondaj faaliyeti yapılamadı. Özellikle bizim de terörle mücadele ettiğimiz bölgelerde, Irak petrolünün koridorla, Suriye’nin de parçalanması neticesinde enerjinin Lübnan’dan Akdeniz’e aktarılması ve buradan da bütün dünyaya pazarlanması yıllık 200 milyar dolarlık bir getiri sağlıyor.
Birtakım adımlar geç atıldı
Türkiye hükümetinin Doğu Akdeniz’in öneminin farkında olma noktasında yeterince bilinçli olduğunu düşünüyor musunuz?
Özellikle Annan Planı sürecinde Erbakan Hocamızın yaptığı çalışmalar doğrultusunda ciddi bir çalışma ortaya kondu ve planın tehlikeleri anlatıldı. Türkiye hükümeti, Avrupa Birliğine girme hevesiyle yanlış adımlar attı. AB, Türkiye’ye havuç olarak dayatıldı. Bunun neticesinde hükümet, Annan Planı’na evet demek suretiyle büyük bir hata yaptı. Erbakan Hocamızın deyimiyle Allah bize Rumlar vasıtasıyla yardım etti ve referandum hayır ile sonuçlandı. Türkiye’nin Annan Planı sürecinde izlemiş olduğu yanlış politika nedeniyle birtakım adımlar geç atıldı. Aynı süreçte gözümüzün önünde Rumların yapmış olduğu MEB anlaşmalarını gördük. Düşünebiliyor musunuz, Annan Planı kabul olsaydı, Doğu Akdeniz’de en uzun sınırı olan Türkiye hareket edemez noktaya gelecekti.
EAST-MED çok maliyetli
East-Med projesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Son süreçte ABD’nin projeden çekildiğini gördük.
Doğu Akdeniz’deki gazın uluslararası boru hatları üzerinden başka bölgelere taşınmasının karlı bir yatırım olmadığı ortaya çıktı. Bu nedenle geçtiğimiz haftalarda ABD de Girit’teki projesini sonlandırarak East-Med projesinden vazgeçti. East-Med demek; Afrodit, Leviathan ve Tamar bölgesinden çıkarılan enerji kaynağının GKRY üzerinden Girit’e, Girit’ten Yunanistan’a ve Yunanistan’dan da İtalya’ya 1900 km’lik bir boru hattıyla taşınmasıdır. Bu çalışmalar çok maliyetli.
Türkiye’siz projeler çok pahalıya mal olur
Doğu Akdeniz’de İsrail’siz bir denklemin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?
Elbette. İki tane çok önemli gaz tedarikçisi ülke var; İran ve Rusya. Dünya rezervinin önemli bir bölümünü bu iki ülke sağlıyor. Türkiye’nin bu iki ülke ile de diğer bir gaz tedarikçisi olan Katar’la da arası iyi. Bu yönden baktığımızda Türkiye’nin İsrail’e ihtiyacı yok ancak İsrail’in Türkiye’ye ihtiyacı var. Bu noktada Türkiye üstünlüğünü çok iyi ele almalı. Türkiye’siz projeler çok pahalıya mal olur. O açıdan Türkiye’nin eli çok rahat. Biz İsrail’siz her şeyi yapabiliriz ama İsrail biz olmadan hiçbir şey yapamaz.
GKRY ve Yunanistan, Doğu Akdeniz’de nasıl pasifize edilebilir?
Bu iki aktöre AB ve ABD olarak bakmak zorundayız. Nasıl ki; 15 Mayıs’ta İzmir’e işgal için çıkan Yunan askerlerinin arkasında İngiliz askerleri vardı, bugün de benzer durum devam etmektedir. Karşımızda Yunanistan ve GKRY yok, karşımızda ABD ve AB var. Bunu bilerek hareket etmemiz lazım.
ABD, İsrail’in bölgedeki güvenliğini sağlamak istiyor
ABD, Çin ve Fransa’nın bölgeye olan ilgisini nasıl değerlendirirsiniz?
Bence bu kadar rezervi düşük olan bir yere uzak ülkelerin ilgi göstermesi dikkat çekici. ABD, dünya ticaret yollarının açık olmasını istiyor. İkincisi ABD, özellikle Kuzey Afrika, Kafkaslar ve Ortadoğu’nun kontrol edilmesini amaçlıyor. Üç tane temel noktada meseleye yaklaşıyor. Buna göre ABD, Ortadoğu’daki enerjinin dost ve müttefiklerden başkasının eline geçmesini istemiyor. Ayrıca İsrail’in bölgedeki güvenliğini sağlamak istiyor ABD. Son olarak da ABD, İslami hassasiyete sahip oluşumların güç kazanmasına mani olmanın peşinde.
Çin, meseleyi askeri noktadan ziyade ticari olarak ele alıyor. Kuşak-Yol Projesi üzerinden Londra’ya giden önemli bir çalışması var Çin’in. Çin’e baktığımızda Süveyş Kanalı’na dair Mısır’la, İsrail ile Hayfa ve Yunanistan’la Pire limanı üzerine anlaşmalar yaptı. Limanların ve yakınlarının ticarete elverişli hale getirmeye çalışıyor. Rusya uzun zamandan beri sıcak denizlere inmeye çalışıyor. Suriye’de edindiği üslerle de Akdeniz’de bir aktör olduğunu ortaya koydu Rusya. Yine Rusya’nın GKRY’den de üs almak istediğini biliyoruz.
AB’nin bölgeye olan ilgisini nasıl okumalıyız?
AB, Yunanistan ve GKRY’nin menfaatlerini gözetiyor. AB’nin Rusya’ya olan bağımlılığı Ukrayna kriziyle had safhaya çıktı. Avrupa enerji açığını kapatmanın yolunu arıyor. Bu doğrultuda Doğu Akdeniz’i çok önemsiyor AB. İngiltere de Ağrotur ve Dikelya Üsleri aracılığıyla bölgeyi izliyor.
Mısır ve Suriye, Doğu Akdeniz denkleminde Türkiye’nin yanında yer alabilir mi, bunun için neler yapılmalı?
Bu çok önemli bir husus. Bazı adımlar atılıyor ancak yavaş gelişiyor. Türkiye, Suriye üzerinden bir bataklığa çekilmek isteniyor. Türkiye’nin ne yapıp yapıp Suriye’nin bütünlüğü için gerekli adımları atmalı. Mısır, Araplar açısından bölgenin lideri konumunda. Mısır ile ilişkilerin geliştirilmesi çok mühim. Mısır’ın da Türkiye ile işbirliği yapması halinde daha kazançlı olacağını bilmesi lazım.
Türkiye’nin MEB alanı ilan etmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?
Kimi uzmanlar bunun ilan etmesi gerektiğini söylüyor ancak Mısır ve Suriye meselesi halledilmeden bu adım atılırsa birtakım problemler çıkabilir.(Milli Gazete)