Tünelden önce son uyarı: Bir tükenişin anatomisi / Dr. Lütfü Özşahin
"AK Parti'nin geniş bir kadro, geniş bir ekip partisi olmaktan çok, zamanla bir lider partisine dönüşmesi, parti içi muhalefete eleştiriye olanak tanımamış, bu durum partiyi miyoplaştırmış siyasal toplumsal gerçeklikten uzaklaştırmıştır."
Son seçimlere kadar, Sayın Erdoğan'ın en az 22 yıldır neden kazandığını ve aralıksız olarak iktidarı göğüslediğini özellikle "sosyal muhayyile/social imagination" kavramını merkeze alarak, diğer önemli faktörlerle temel dinamiklerle beraber izah etmeye çalışmış, keza bu konuda yaklaşık 15 yıl önce bir kitap kaleme almıştım.
Bugün 31 Mart 2024 yerel seçimleri ile berber AK Parti iktidarının sonun başlangıcı sürecine evrildiğini söylemek bir abartı olmayacaktır.
Elbette Sayın Erdoğan uzun iktidarının sağlık, ulaşım, özellikle askeri sanayi, hava alanları, tüneller, köprüler vs. gibi düzlemlerde çok hizmeti olmuştur.
Ancak şurası kaçınılmaz bir gerçektir ki, tıpkı medeniyetler, devletler gibi iktidarların da zirveye, doruğa çıktığı, kapasitesinin sonuna ulaştığı dönemler vardır.
Konuya İbni Haldun'cu bir perspektiften bakarsak zirvelerden sonra yorulma, duraklama, rehavet, ardından yavaş yavaş iniş, hastalığa teşhis konulmazsa sonuçta çöküş kaçınılmazdır.
Zira artık yükselecek bir irtifa kalmamıştır; zirvede kalmak sürekli bir güç, enerji ve dinamizm gerektirmektedir.
Öyle ki, yapılan hataların yanlışların şiddeti ve sürekliliği, şüphesiz inişin çöküşün de hızını belirleyecektir.
Evet, AK Parti, Sayın Erdoğan önderliğinde devlet düzleminde tüm zirvelere tırmanmış, devletin tüm makamlarını elde etmiş ve uzun süren iktidarı dönenimde, alternatifsizliğin de verdiği aşırı bir güven duygusu ile doğal olarak yıpranmaya, solmaya, çürümeye başlayarak konformizmin, israfın, debdebenin, keza zaman zaman güç zehirlenmesinin kucağına düşmüş ve geniş halk kesimlerinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır.
Maddeler halinde özetlersek muhtemel çöküşe yol açacak ya da partiyi minimalize edecek süreci şöyle özetleyebiliriz:
- Konuya klasik çevre merkez, movement/hareket, institution/kurum açısından yaklaşırsak, legal/resmî siyasal merkeze karşı, çevrenin başka bir ifade ile etnik, dini kimliklerinden kökenlerinden, inançlarından dillerinden sınıfsal durumlarından dolayı ezilen, itilen ötekileştirilen kesimlerin sözcüsü olarak harekete geçerek merkeze yani kurumsal devlete gelen Erdoğan iktidarı, uzun süren iktidarı döneminde yavaş yavaş devletle bütünleşerek partiyi büyük ölçüde devletle özdeş kılıp, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kendini legal/resmî siyasal merkez ilan etmiş, geniş halk kesimlerini yeniden itilen, kakılan, ötelenen geniş bir muhalif çevreye dönüştürmüş ve bu çevrenin ihtiyaçlarına yeteri derecede cevap verememiştir. Zira hareket kurumsallaşmış, kendini yerleşik statükoya dönüştürmüştür.
- Muhalifken halkın, hakkın sözcülüğünü üslenen AK Parti iktidarı, 2010'dan itibaren başlayarak son dönemlerde bu söylemi büyük ölçüde değiştirerek devletle simbiyotik bir ilişki kurmuş, halkın değil çoğu kez gerçekçi rasyonel bir yoruma muhtaç olan 'beka' kavramı üzerinden otoriter devlet anlayışının sözcülüğünü yapmaya evrilmiştir.
- 22 yıldır izlediği ekonomik politikalar işçi, emekçi, çiftçi, emeklilerden ziyade, oligarşik sınıfların daha çok zengin olmasına daha çok servet yapmalarına olanak sağlamış, gelir dağılımdaki adaleti bir türlü sağlayamamış, aksine kendisine çoğunlukla oy veren kesimleri, dar gelirleri özellikle emeklileri enflasyona ezdirmiş, fiyatları keyfi olarak yükselten tekelcilere karşı caydırıcı olamamış aksine onları koruyan bir algı yaratmıştır.
- Eskiden kendilerini seçen halk kesimi ile aynı mahallede oturan aynı camiye giden, aynı kahvede oturan üst düzey parti yöneticileri, belediye başkanları, üst düzey bürokratlar, millet vekilleri vs. gettolaşmış, kendilerini lüks rezidanslara taşıyarak büyük ölçüde kendilerine oy veren halka yabancılaşmışlardır.
- Yapılan yolsuzluklar, haksız kazançlar, ehliyet ve liyakatsiz atamalar geniş halk kesimlerinde artık tolere edilmeyecek bir rahatsızlık yaratmıştır.
- Sanat, kültür, eğitim konularında yeteri derecede başarılı olamamış, büyük ölçüde toplumda epidemik bir ahlaksızlığın yayılmasına neden olmuştur.
- Çetelerin, mafya ve uyuşturucu baronlarının yer yer pervasız boy göstermesi, ifade ve eleştiri özgürlüğünün kısıtlanması, hukuka olan güveni zedelemiş, meşhur ifadesi ile hukukun siyasallaşmasına yol açmıştır.
- Kullandıkları dini, İslami retoriğin aksine, ortaya çıkan lüks debdebeli yaşam tarzları samimi dindar mütedeyyin kesimlerde de hayal kırıklığı yaratmış, bu kesimi daha çok Yeniden Refah Partisi'ne (YRP) yöneltmiştir.
- Partinin zor zamanlarda bazen dış politikada kullandığı İslami dini retorik maalesef dış gerçekliği olmayan bir slogana dönüşerek özellikle genç kuşaklarda inandırıcılığını yitirmiş, hatta alay konusu olmuştur. Keza Diyanet İşleri Başkanlığı'nın iktidarın dini sözcüsü gibi algılanmasının önünü açması halka olumsuz yansımıştır.
- Partiye teşkilatlara egemen olan çoğu bireylerin nepotist/akrabai taallukatı gözeten, keza bölgeci hemşerici tutumlarının yanı sıra, servetlerindeki devasa artış, halktan sınıfsal bir kopuşu temsil etmektedir.
- Devlet ihalelerinin daima belli şirketlerin tekelinde olması, eşit vatandaşlık ve adalet duygusunu zedelemiştir.
- AK Parti'nin geniş bir kadro, geniş bir ekip partisi olmaktan çok, zamanla bir lider partisine dönüşmesi, parti içi muhalefete eleştiriye olanak tanımamış, bu durum partiyi miyoplaştırmış siyasal toplumsal gerçeklikten uzaklaştırmıştır.
- Belediyelerde iki üç dönemden fazla görev yapan, tabir-i caizse dinozorlaşan, belediyeyi kendilerinin zanneden adayların ısrarla korunması, değişime geçit verilmemesi olumsuz yansımıştır.
- Dış politikada yer yer Türkiye'nin ekonomik, askeri, siyasi gücünün kaldıramayacağı sloganik söylemler kullanması geniş halk kesimlerinde iktidarın inandırıcılığına halel getirmiştir. Örneğin; Suriye, İsrail, Mısır politikası gibi, ayrıca Kürt meselesini, MHP'nin etkisi ile salt bir terör hadisesi düzleminde ele alması Kürt seçmenini AK Parti'den uzaklaştırmıştır.
- Mülteciler, yabancı göçmeler konusunda makul bir dengeyi tutturamaması, halkın rahatsızlığının umursanmaması geniş ölçüde olumsuz yansımıştır.
- Yukarıda saydığımız temel dinamiklerde yapılan yanlışların devam etmesi durumunda 2028 seçimlerinde AK Parti'nin ANAP'lılaşma sürecine girerek bir tabela partisine dönüşmesi kaçınılmaz gözükmektedir.
- Son olarak, Sayın Erdoğan'ın 2028'de siyasetten çekime ihtimalinin bu süreci daha da hızlandıracağını kuvvetle söylemek mümkündür,( Independent Türkçe)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Hürseda'nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.