Mazi, Hal ve İstikbal
İnsanoğlunun hayatı üç zaman diliminden müteşekkildir. Şimdiki zaman (hal), geçmiş zaman (mazi) ve gelecek zaman (istikbal). Geçmişi anlayıp ders almak, hem şu an içinde yaşanılan hayat, hem de gelecek zaman olan istikbali için büyük önem arz eder. Çünkü geçmişten ders alanlar, geleceklerine güvenle bakabilirler.
İnsanoğlunun hayatı üç zaman diliminden müteşekkildir. Şimdiki zaman (hal), geçmiş zaman (mazi) ve gelecek zaman (istikbal). Geçmişi anlayıp ders almak, hem şu an içinde yaşanılan hayat, hem de gelecek zaman olan istikbali için büyük önem arz eder. Çünkü geçmişten ders alanlar, geleceklerine güvenle bakabilirler. Merhum İslam şairi Muhammed Akif Ersoy’un da dediği gibi:
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Kur’an da, baştan sona bu üç zaman diliminden bahseder. Kur’an’ın büyük çoğunluğu geçmiş ümmetlerin kıssalarından oluşur. Kur'an kıssalarının, Kur'an'ın ne kadarını kapladığının sorusuna Hicri üçüncü asırda yaşamış olan Taberi'nin cevabı; Kur’an’ın üçte biri şeklindedir. Yakın dönem tefsir âlimlerinden M. Reşit Rıza’ya göre bu miktar, Kur'an'ın dörtte üçü kadardır. Bu görüşlerin yanı sıra Kur'an'da yer alan Hz. Rasulullah (sav) dönemindeki bazı olayların da kadim kıssalara eklenmesiyle, Kur'an'ın yarısının, kıssalardan oluştuğu yorumları da vardır. Bazılarına göre ise bu miktar yaklaşık 1700 ayet kadardır.
Kur’an’ın bu kadar geniş bir şekilde geçmiş ümmetlerin kıssalarından bahsetmesinin nedeni, tarihi olayların kronolojik olarak anlatılması değildir. Çünkü bu kitap müşriklerin iddia ettiği gibi öncekilerin masallarının anlatıldığı bir kitap değildir. Bu Kuran’ın temel özelliği ve ana hedefi Bakara suresinin ikinci ayetinde, “Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir” geçen ‘şüphesizlik-çelişkisizlik’ ve ‘Hidayet’tir. Rayb yani şüphenin olmayışı, Kur’an’ın temel özelliği, hidayet ise temel amacıdır. Kur’an’ın temel amacı olan hidayetin gerçekleşmesi için kullandığı materyalden bir tanesi de kıssalardır. Hidayet, Kur’an’da doğru ve hak olan yol, hak din gibi anlamlara gelirken, Kıssa ise kelime olarak, iz sürme anlamındadır. Kura’n, kıssaları, hidayetin izini sürmek, insanları hidayete ulaştırmak için bir araç olarak kullanmaktadır. Kıssaları hakikatin birer açıklayıcısı ve hidayet aracı olarak değerlendiren Vehbe Zuhayli bu metinlerin amacını, inananları müjdeleme; inanmayanları uyarma, terbiye etme, haber verme, güzel ahlakı tanıma, akide ve ibadetlerin esasını açıklama aracı olarak değerlendirmektedir.(1) Ayrıca, Kur’ân’da yer alan kıssalar incelenip düşünüldüğünde, bunların güzel nasihat ve yol göstericiliklerinin yanında, ilim, güzel ahlak, hidayete erdiren akli ve ilmi deliller, insanın basiretini açacak özellikler taşıdıkları da anlaşılır.(2)
Kur’an-ı Kerim’de ilk insan Hz. Adem ile melekler ve şeytan, Hz. Adem ile Havva, oğulları Habil ve Kabil’in hadisesinden başlayıp bir çok peygamberin hayatından önemli bölümlerle beraber iman ve küfrün mücadelesi ve Hz. Muhammed (s.a.v.)in mübarek asr-ı saadetinden de bir çok olaylar ibret alınsın diye tüm insanlığa Alemlerin Rabbi tarafından, elçisi vasıtasıyla en etkili bir tarzda açıklanmaktadır. Bu kıssalar anlatıldıktan sonra kullanılan ve İbret anlamına gelen; “zikrâ” ذكرى ve “mev‘ıza” موعظة ",3 “ibretün” 4عبرة , “âyâtün”5 ايات kelimelerinin kullanılması, kıssaların amacının “öğüt almak, ders çıkarmak, mesaj ve ibret vermek” olduğunu açıkça beyan etmektedir.6
Kura’nın söz ettiği bir diğer zaman da, hal dediğimiz şimdiki haldir. Cenabı Allah, kâinatta yarattığı rahmet eserlerine bakmamızı emrediyor. Kuran’da geçen; فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ “Allah'ın rahmetinin eserlerine bak!”7, اَلَّذ۪ي خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ طِبَاقاًۜ مَا تَرٰى ف۪ي خَلْقِ الرَّحْمٰنِ مِنْ تَفَاوُتٍۜ فَارْجِعِ الْبَصَرَۙ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ ﴿٣﴾ “O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?”8
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٓافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا الرَّحْمٰنُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَص۪يرٌ ﴿١٩﴾
“Üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara bakmazlar mı? Onları (havada) ancak Rahmân tutuyor. Şüphesiz O her şeyi hakkıyla görendir”9 gibi ayetlerin hepsi, Allah’ın yarattıklarına bakıp, O’nun büyüklük ve yüceliği üzerinde düşünülmesi ve kâinatın mutlak yaratıcısının, mabudunun O olduğunun, bu kainatın sebepsiz bir şekilde yaratılmadığının anlaşılması içindir.
وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلاًۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿١٩١﴾
“Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. "Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru" derler.”10
Kur’an’ın söz ettiği bir diğer zaman da, gelecek yani istikbaldir. Yani ebedi İstikbal… kuran, istikbalden söz eden ayetlerle bakışlarımızı, bazılarının istikbali olan cehennem, bazılarının istikbali olan cennet, olacak hesap gününe, kıyamet gününe çevir. İşte Kur’an, bu üç zamanlı çalışır. Bu üç zamanı da insanın önüne sürekli bir perde gibi, bir film şeridi gibi dizer. Neden? Çünkü insan bu üç zamanı, her an aklında tutarak yaşarsa o zaman diri olarak yaşamış olur. O zaman hesabını verebileceği bir hayat yaşar. O zaman her nefesinin hesabını vermek üzere dikkatli davranır. O zaman mahkemesine çıkacağı Allah’a karşı veremeyeceği bir muamele yapmaz. Hesabını veremeyeceği bir eyleme girişmez. Sorumluluğunun bilincinde olur. İşte “Takva” da zaten budur. İnsan da bu ruh halini, bu şuuru uyandırmak için Kur’an, sürekli insanı mazisine, hale ve ebede, istikbaline döndürür.
Bu üç zamandan en önemlisi ise, şüphesiz istikbaldir. Diğer iki zaman geçici iken, istikbal dediğimiz ahiret hayatı ebedidir. Bundan dolayı da ayeti Kerime’de; ﴾٤﴿ الْاُو۫لٰىۜ مِنَ لَكَ خَيْرٌ وَلَلْاٰخِرَةُ“Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır”11 buyrulmuştur. Tüm bu uğraş ve çabalar, hazırlıklar o gün içindir. Yani “Yevmiddin” ceza ve hesap günü içindir. O günün sahibi, malik ve meliki Allah’tır. Yevmiddin’in ne olduğunu yine kendisi, kendi kitabında bizlere haber veriyor:
وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ {17} ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ {18} يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِّنَفْسٍ شَيْئاً وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ
“Din gününün ne olduğunu sen nerden bilirsin? Evet ceza gününün ne olduğunu nereden bileceksin? O gün, kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün buyruk yalnız Allah'ındır.”12
Evet, o gün, kıyamet günü, yani “يَوْمٌ عَس۪يرٌۙ”13 olan o çetin gün, insanlar ne kendilerine, ne de başkalarına bir şey sağlayamayacak. Yâni o gün insanlar hiç bir şeye mâlik değildirler. O gün söz sahibi sadece Allah’tır. O gün hâkimiyet sadece O’nundur. O gün hiç kimsenin ne söz söyleme, ne de mazeret ileri sürme hakkı ol-mayacaktır. O gün herkes, her şeyiyle açığa çıkar. Kendileri, amelleri, niyetleri, gizledikleri, sakladıkları, yaptıkları, yapmadıkları her şey açığa çıkar, her şey ortaya dökülür. Faili meçhul hiç bir şey kalmaz o gün. İşte insanların dirilip açığa çıktıkları o gün Allah buyuracak ki:
لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ “Mülk kimin bugün?14 Malikiyet kimin bugün? Göktekiler, yerdekiler, kasalarınızdakiler, keselerinizdekiler, altınızdakiler, üstünüzdekiler kimin bugün? Evleriniz, arabalarınız, kadınlarınız, çocuklarınız kimin bugün? Hâkimiyet kimin? Egemenlik kimin bugün? Söz hakkı kimin bu-gün? Cevap verecek kimse yok. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölmüş. Hareket eden, nefes alan bir tek canlı kalmamış. Cevap verecek kimse olmayınca yine Allah cevap verecek ve buyuracak ki: لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ “Bugün mülk, bugün hâkimiyet, bugün egemenlik, bugün söz hakkı Kahhâr olan, tek olan Allah’ındır.”Artık herkes sus-muş, suspus olmuş, kimsenin ağzını bıçak açmıyor ve herkes Allah’ın hükmünü beklemektedir.15 Yine aynı sûrenin bir altındaki âyetinde Rabbimiz şöyle buyuruyor:
الْيَوْمَ تُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
“Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk görendir."16
Ne mutlu mazisinde ibret alan, halin değerini bilen ve istikbale hazırlananlara. Rabbim, cümlemize nasip etsin inşallah. Bir dahaki yazımızda buluşuncaya dek, Allah’a emanet olun. Dualarınızda bu kardeşinizi de unutmayın inşaallah. (Zafer Birikli)
1-Vehbe Züheylî, “el-Kıssatü’l Kur’âniyyetü Hidâyetün ve Beyânün”, Şam 1992, s 6-17.
2-Necati Kara, Kur’ân’a Göre Hz. Musa, Firavn ve Yahudiler, Seha Neşriyat, 2.baskı, İst. 1991, s. 20.
3-Hud,11/ 120; Tâhâ, 20/ 99. 4-Yusuf, 12/ 111. 5-Hicr, 15/ 75. 31 Enbiya, 21/ 106.
6-Süleyman Ateş, “Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsir”,Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, 1989,IV, s.437. 162
7-Rûm, 50 8-Mülk, 3 9-Mülk,19 10-Âl-i İmrân, 191
11-Duhâ, 4 12-İnfitar 17,18,19 13-Müddessir, 9 14-Mü’min 16
15 Ali Küçük, Besairul Kur’an Tefsiri