Veto bahane, ABD ve “diğerleri” savaş istiyor…
Dünyanın halini, Birleşmiş Milletler’in (BM) geldiği son noktayı ve Doğu Guta krizinin arka planını anlamak için çok derin analizlere gerek yok. Bunun için ABD ve Rus haber ajanslarında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki (BMGK) Suriye tasarıları ile ilgili geçen haber başlıklarına bile bakmak fazlasıyla yeterli.
İlk haber ABD kaynaklı… ABD’nin Suriye’de kimyasal silah kullanımını araştıracak yeni bir BM mekanizması kurulması için hazırladığı karar tasarısının Rusya vetosuna takılmasını Amerika’nın Sesi tüm dünyaya aynen şu şekilde servis etti: “ABD’nin Suriye’de Kimyasal Silahları Araştırma Tasarısına Rusya Vetosu.”
Biliyorsunuzdur, Rusya da ABD’nin bu atağına Suriye’de kimyasal silah saldırısı soruşturması talep eden bir tasarıyla cevap vermek istedi. Fakat bu kabul edilmedi. Moskova merkezli Sputnik de bu durumu aynen şu başlıkla verdi; “ABD de Rusya’nın soruşturma tasarısını reddetti.”
Kafanız karışmış olabilir; burada fark nerede, kim neyi, niçin veto ediyor diye… Haksız da sayılmazsınız. Çünkü aslında her iki ülke de Duma’da düzenlenen kimyasal silah kullanımının soruşturulması için birer karar tasarısını BMGK’ya sundu. Fakat her birinin hesabı farklı olduğu için BMGK’da birbirlerini veto ettiler.
Zira ABD bu saldırıyı gerekçe göstererek Esad üzerinden Suriye’deki tartışmalı varlığına bir meşruiyet zemini kazandırmak ve Ortadoğu’daki gücünü-müttefiklerini tekrar toparlamak istiyor. Rusya ise Esad üzerinden bu ülkedeki, Ortadoğu-Doğu Akdeniz bölgesindeki varlığını daha da pekiştirmek ve rakibini sahadan tasfiye etmek peşinde.
Yani mesele göründüğü gibi basit değil. Ortada çok daha büyük hesaplar ve bir hesaplaşma süreci söz konusu. Dolayısıyla kanlı oyuna devam. Zira burada esas olan; katledilen insanlık değil, büyük güçlerin çatışan çıkarları!
Bu hadise bir kez daha Soğuk Savaş artığı BM müessesesinin aynen Cemiyet-i Akvam örneğinde görüldüğü üzere sorunların çözüm adresi değil, bilakis çok daha büyük bir savaşın inşa edildiği yer olduğuna işaret ediyor. Soğuk Savaş mantığı ve realitesine göre inşa edilmiş BM’yi bu haliyle bir revizyon bile kurtaracağa benzememektedir. Son veto düellosu BM düzeninin sonu bağlamında önemli bir kırılma noktası olarak tarihe geçmiştir.
Vetoların Meşrulaştırıcı Boyutu…
Şunu da bir tarafa not edin. Bundan sonrası için her iki taraf da bu vetoları yapacakları hamlelerin birer meşruiyet gerekçesi olarak ortaya koyacaklar. En azından ABD tüm dünyaya şunu diyecek: “Ben bu konuyu diplomatik yollardan, barışçıl bir şekilde çözmek istedim fakat Rusya ve müttefikleri savaş istedi. Dolayısıyla ben de savaşacağım” diyecek ve açıkçası diyor da. Nasıl mı?
Trump’ı, Beyaz Saray’ı, Pentagon’u bir tarafa bırakalım. ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Haley’in açıklamasına bakalım. Haley, BMGK’nın tavrı/kararı ne olursa olsun ülkesinin Duma’da yaşananlara cevap vereceğini söyleyeli daha birkaç gün oldu. Daha da ötesi ABD Donanması, oylamanın yapıldığı gün yaptığı yazılı açıklamada Harry Truman Uçak Gemisi ve ona eşlik eden taarruz grubun Akdeniz’e yelken açığını duyurdu. Dolayısıyla ABD, aynen Irak örneğinde olduğu üzere, BM’ye rağmen Suriye’ye vurma konusunda kararlı görünüyor. Zira ABD’nin bir savaşa ihtiyacı var.
ABD Niçin Savaş İstiyor?
Çok basit; çünkü ABD kaybediyor! ABD sadece Suriye’yi kaybetmiyor, Suriye ile birlikte küresel hegemonya iddiasını, Batı dünyasındaki liderliğini ve başta Türkiye olmak üzere müttefiklerini kaybediyor. Bunları kaybeden ABD’nin ulusal bütünlüğünü koruyabilmesi bile artık çok zor.
ABD savaş istiyor; çünkü Ortadoğu’da vekâleten-hibrit savaşı yürütemez bir hale geldi. DEAŞ’ı kaybeden ve PYD-YPG/PKK terör örgütünden istediği randımanı elde edemeyen ABD’nin her geçen gün manevra alanı daralıyor.
ABD savaş istiyor; çünkü İsrail ABD’nin kendi adına savaşmasını ve Büyük İsrail Projesi’ni hayata geçirmesini istiyor. Kısacası, imparatorluğunu/süper güç konumunu iki büyük dünya savaşına borçlu olan ABD’nin bu statüsünün devamı için yeni bir büyük savaşa ihtiyacı var.
ABD savaşmasa bile, savaşacakmış gibi yapmak suretiyle bu hedeflerinin tamamına ya da önemli bir kısmına ulaşma peşinde. Buradaki en kritik hedeflerden biri ise elbette Türkiye ve Türkiye’nin merkezinde yer aldığı “Yeni Ortadoğu Üçlüsü”; yani Türkiye, Rusya ve İran ile Türk-İslam dünyası.
ABD, Türkiye’yi tekrar kazandığı an Rusya-İran ikilisinin işinin çok daha zor olacağını biliyor. O yüzden daha ortada duran, durmaya çalışan Türkiye’ye farklı yöntemlerle saldırıyor, baskı yapmak suretiyle onu iknaya çalışıyor.
Peki, bu mümkün mü? Açıkçası köprünün altından çok sular geçti. Bu köşede de defalarca yazdık, ABD Türkiye’deki yeni iradeyi tanımak ve bu irade ile ikili ilişkilere ortak bir tanım getirmek zorunda. Bunun başında da Türkiye’nin tercihlerine ve izlediği siyasete saygı duymak geliyor. Aksi takdirde geçmiş olsun…
Çin, ABD ile Önleyici Savaşını Suriye’de mi Yapmak İstiyor?
Krizin tırmanmaya devam ettiği bu süreçte Çin, Suriye’ye yönelik ABD’den gelen herhangi bir sıcak temas halinde savaş gemilerinin Rus Donanması’na katılmalarını emretti. Yani denklem daha karmaşık bir hâl alıyor.
Peki, bu sürpriz bir gelişme mi? Elbette hayır. Çünkü biz biliyoruz ki Çin’in bu noktadaki desteği sadece BMGK’daki oyalamalarla sınırlı değil. Çin’in Ortadoğu merkezli bu yeni denkleme dâhil olacağıyla ilgili ilk haberler Kasım 2015’ten bu yana basında yer alıyor. Örneğin Rusya ve Çin›in Suriye’de ortak hareket edeceğini ilk olarak 20 Kasım 2015’de İngiliz Daily Express gazetesi Ortadoğu ve Rusya kaynaklı raporlara dayandırarak verdiği haberde duyurmuştu.
Çin’in hedefi her ne pahasına olursa olsun ABD’yi kendi yakın çevresinden uzak tutmak ve başka coğrafyalarda onu meşgul etmek. Çin, gelinen aşama itibarıyla bu hedefine ulaşmak için ABD ile bir savaşı kendi sınırlarının ötesinde göze almış durumda.
Bunun dışında Çin, başta “Kuşak-Yol (Yeni İpek Yolu)” projesi olmak üzere bölge-küresel bazlı menfaatlerini de güven altına almak istiyor. Bunun yolu da elbette Rusya ve İran’ın zayıflamasından, Türkiye’nin ABD ile “yeniden” demesinden geçmiyor; en azından kısa-orta vadede.
Dolayısıyla bu son gelişme (Çin’in donanma göndermesi), Çin açısından yeni bir mücadele türü. Çin küresel güç statüsünü askeri boyutta da ispatlama/gösterme peşinde. ABD açısından hiç de alışık olmadığı bir durum söz konusu. Zaten mesele de burada. Oyun bundan dolayı her geçen gün daha kızışıyor. (Milli Gazete)