Suudi Hamas’ı neden 'Terör Örgütü' ilan etti?
Arap bölgesindeki diktatör rejimler, bütün tarihleri boyunca ülkelerindeki iç krizlerden Batı desteğiyle kurtulabilme ve dışarıya yönelik meşruiyetlerini aşma adına Amerika ve Avrupa ülkelerinin Ortadoğu’daki çıkarlarını güvence altına alan İsrail işgalini, Filistin meselesini satma pahasına da olsa sürekli örtbas ettiler. Böylece İsrail’in politikalarına sessiz kalmak, Batı ülkelerinin memnuniyetini ve kabulünü kazanmak için diktatörlüklerin uluslararası alanda meşrulaşmasını güvence altına almanın tek yolu haline geldi.
Arabi 21’de yayınlanan makalede siyasi uzman Hasan Ebu Haniya, Hamas’ın Arap ülkelerinin yöneticileri tarafından kıskaca alınmasını irdeliyor; Filistin davasının tasfiyesi için ABD, Avrupa ve İsrail’in kullandığı en önemli araçlardan biri “Terörizm” sınıflandırmaları ile “Silahlı direnişin” meşruiyetini aldığı entelektüel düşünsel yapısını ve askeri stratejisini ortadan kaldırmak olmuştur. Silahlı direnişin tasfiyesinden sonra “barışçıl” yapay oluşumlar ile Siyonist yapıya yaklaştırma stratejisi izleniyordu.
Arap ülkelerinde Filistin meselesine yönelik çözüm önerilerinin gidişatı “özgürleştirme” fikrinden, İsrail’le “normalleşme” politikalarına evrildi. Özellikle bu ihanet sarmalı son zamanlarda İsrail vizyonuyla örtüşen Amerikan ve Avrupa siyasetiyle nihai sınıra ulaştı. Soğuk Savaşın sona ermesinden ve “İslamcı terörizm” teorisinin tehlikesinin ortaya atılmasından bu yana Arap yöneticiler, Filistin meselesini satma yoluna gittiler. 11 Eylül olaylarının ardından Suudi Arabistan’ın başlattığı 2002 yılı Arap Barış Girişimine kadar Suudi Arabistan Hamas’ı bir direniş hareketi olarak gördü ve Batı’nın Hamas’ı soyutlama çabalarına itiraz etti. Son yıllarda IŞİD örgütünün yükselişinin ardından şiddet yanlısı aşırıcılığı teşvik eden Vahhabi ideolojisi üzerindeki etkisi nedeniyle Suudi Arabistan, Vahhabi-Selefi hareketler ile olan ilişkisini gözden geçirme süreci başlattı ve terörizm anlayışını genişletti. Terörizm ile mücadelede adına yürüttüğü çabalarını meşrulaştırmak için, Filistin meselesini de Amerikan, Avrupa ve İsrail tezlerine uygun biçimde tanımlamaya çalıştı.
Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyir, Amerikan ve Avrupa forumlarındaki konuşmalarında direniş hareketlerini dışlaması bunun işaretlerini veriyordu. 22 Şubat 2018’de Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komitesine, Katar Devletinin Hamas’a verdiği fonun askıya alınmasını Filistin hükümetinin Gazze Şeridi’ni kontrol etmesini sağladığını söyledi ve Hamas’ı “aşırılık yanlısı/radikal” olarak niteledikten sonra en sonunda “terörist” olarak tanımladı. Bu tanımlama Avrupa Adalet Divanının 26 Temmuz 2017’de İslami Direniş Hareketi’ni (Hamas) Avrupa Birliği’nin “terörizm” listesinde tutmaya karar vermesi ve 31 Ocak 2018’de ABD Dışişleri Bakanlığının Hamas lideri İsmail Heniye’yi terörist listesine koymasının ardından gelmesi oldukça manidardır.
Hiç şüphe yok ki Suudi ve diğer ülkelerin Hamas’ın terörist örgüt olarak tanımı, Filistin davasını tasfiye etme amaçlı planlanan Amerikan-İsrail ortak projesi olan “Yüzyılın Anlaşması’nıntam kalbinde yer almaktadır. Nitekim bu uygulamalar, işgal altındaki Kudüs’ün Amerika tarafından İsrail’in başkenti olarak tanınması ve Aralık ayında ABD Büyükelçiliği’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasının beyanından sonra netleşmiştir. Trump geçen yıl Riyad’da yaptığı konuşmada, Hamas’ı terörist bir örgüt olarak nitelendirerek onu El-Kaide ve IŞİD ile kıyasladı, bölge için terörizm tehdidi olarak niteledi ve Arap ülkelerine Hamas’ı topraklarından atma çağrısında bulundu.
ABD’nin terör sınıflandırmaları, bölgedeki terörist örgütler ve İran’ın ortak tehditleriyle yüzleşmek bahanesiyle Amerikan emperyalizmi öncülüğünde Arap diktatörlükleri eliyle İsrail işgali arasında üçlü bir ittifak kurarak, İsrail’i bölgeye entegre edecek “Yüzyılın Anlaşması” düzenlemesinin bir parçası olarak değerlendiriliyor. Trump’ın bölgedeki öncelikleri terörizmi desteklediği bahanesiyle Müslüman Kardeşler kökenli bütün hareketlerin alanını daraltarak pasifize etmeyi amaçlıyor.
Barışçıl bir hareket olarak Müslüman Kardeşler’in, ABD ve Avrupa terör listelerinde yer almamasına rağmen Arap ülkelerinde “terörist örgüt” olarak tanımlanması ne kadar şaşırtıcı ise, Siyonist işgale karşı direniş hareketi olarak mücadele eden Hamas’ın durumu daha ilginçtir. Hamas yaptığı açıklamada bu tür söylem ve icraatların Siyonist İsrail’i daha da cesaretlendirdiğini ve katliamları için bir gerekçe oluşturacağını belirterek, Suudi yönetimin halkı yanlış yönlendirmemesi konusunda uyarmıştı.
Sözün özeti; Suudi bölgede ABD ve İsrail’in projelerini uygulamak için canla başla mücadele ediyor. Veliaht prensin Mısır’a düzenlediği son ziyaretinde Katar’ın İhvan ve Hamas gibi terör örgütlerinin yuvası haline geldiğini belirten röportajı, Mısır TV’lerinde bugünlerin konuşulan en önemli gündem maddesi. Türkiye’yi hilafeti yeniden tesis etmekle de suçlayan Selman, İran’ı da katarak bu ülkeleri “şer üçgeni” olarak tanımladı.
Elbette bu hizmeti karşılıksız olmamalıydı. Darbe sürecinde Sisi’ye bir hayli cömert davranan Suudi Kralı Selman son Mısır ziyaretinde Tiran ve Sanafir gibi iki önemli ada ile Suudi Arabistan’a geri dönmüştü. Veliaht Prens de geçenlerde gerçekleştirdiği ziyaretiyle Suud’u seküler bir devlete dönüştürecek “Milenyum projesi’ için bin kilometrekarelik Sina arazisini alarak eli boş dönmemiş oldu. (Yeni Akit)