Duanın Kabulü ve Helal Kazanıp Helal Yemek
Dualarımızın kabulü, helal kazanıp, helâl yeme-içmeye bağlıdır. Kur-an’da mealen, “Helâl ve temiz nimetlerden yiyin ve iyi işler işleyin.” Der (Mü’minûn Sûresi, 51). Rabbimiz bu ayetle, iyi işlerin, güzel faaliyetlerin, “helal dairesinde bir hayat, helâl kazanç ve helâl gıdaları yemek-içmekle” mümkün olduğunu bildirir. Aslında “helâl” e göre hayatımızı tanzim edebilsek, her fiil ve hareketimizin temizliğe ulaştığını görürüz. (Helâl içmek, helâl konuşmak, helâl dinlemek, helâl işler yapmak, helâl ilim öğrenmek...)
İyi işler ve bereketli ömür helâl yaşamaya bağlıdır. Hz. Muhammed (ASM), duaların kabul olmasının şartlarından birisinin helâl kazanmaya, haram lokmalardan kaçınmaya, bağlı olduğunu ifade eder: “Helâl ye ki, duân kabul olsun.” (İhya, 2:114.) Efendimiz'in (ASM), “Helâl kazanç uğrunda yorgun olarak akşamlayan kimse, günahları bağışlanmış olarak yatar. Allah kendisinden razı olarak kalkar.” buyurur.
'Yalvarıp yakarıyoruz ve dualarımız kabul olmuyor' diyoruz ya hani, (Bu arada bazıları da bedduaları kabul olmuyor diye çıldırıyor ya) bir de İbrahim Ethem Hazretleri'nin hikâyesine bakalım bize neler anlatıyor. Anlayana sivrisinek saz anlamayana İbrahim Ethem kıssası bile az. Hele ki bedduacıysa hiç mi hiç anlamaz.
İbrahim Ethem tacı tahtı terk ettiren seneler sonra seyr-ü sülûkunu tamamlar ve Belh şehrine geri döner. Kendi yaptırdığı camide yatsı namazı kılar. Dışarıda sulu kar, yağmur, soğuk. "Şurada kıvrılayım da sabah olunca giderim" diye düşünür. Caminin bekçisi gelir, camide saklandığı yerden bulur, çıkarır. "Ne yapıyorsun?" der.
İbrahim Ethem "Müsaade et, şurada yatayım. Sabah namazından sonra Belh'e gireceğim"
Görevli bacağından tutar "İbrahim Ethem, senin gibi çulsuzlar için yaptırmadı bu camiyi" der ve bacağından sürükleye sürükleye, kafasını merdivenlere vura vura dışarıya atar.
İbrahim Ethem "Ben bu camiyi yaptırdım" diyemez, kibir olur diye.
Çaresiz, şehre gider. Her taraf kapalı, sadece bir yer açık. Bir fırın. Kapıyı çalıyor ve sabaha kadar oturma müsaadesi ister. Orada çalışan işçi, "Geç otur" der.
Aradan bir-iki saat geçer. Sabah ezanı okunmaya başlar. Ezan okunduktan sonra işçi İbrahim Ethem’e döner "Hoş geldiniz, nereden gelip nereye gidiyorsunuz, isminiz ne?" deyince; İbrahim Ethem "Ben iki saattir burada oturuyorum, şimdi mi geldi aklına sormak" der.
Fırıncı: "Ben bu fırında işçiyim. İki çocuğum var, iki de yetime bakıyorum. Ben onlara şimdiye kadar haram lokma yedirmedim. Senin geldiğin vakit benim mesai saatim dâhilinde idi. Ezan okundu, mesaim bitti. Seninle istediğin kadar konuşabiliriz, şimdi kazancıma haram karışmaz." der.
İbrahim Ethem "Sen ne güzel adammışsın. Sen Allah'tan bir şey isteyip de olmadığı vaki oldu mu?"
Fırıncı: "Ben Allah'tan ne istediysem verdi. Fakat Allah'tan bir şey istedim onu bana vermedi. Allah'a yalvardım, bana İbrahim Ethem'i göster diye, bana onu göstermedi"
İbrahim Ethem "O Allah, öyle bir Allah ki, “İbrahim Ethem'i bacağından sürükleye sürükleye, kafasına vura vura getirir sana gösterir ve senin gözünün önünde ruhunu teslim ettirir." der ve "Allah" diyerek ruhunu teslim eder.
Sevenin sevdiğinden istediği tek şeydir dua.
Ayrı bedenleri bir muhabbette birleştirendir dua.
Çaresizken sığındığımız tek limandır dua.
Kulun RABBİYLE teke tek buluştuğu andır dua.
Yoksulun ekmek kapısı, dertlinin derman kapısıdır dua.
İnsanın Kadir-i Mutlak olan Rabbine karşı aczini itiraf etmesi ve Cenâb-ı Hakk’ı ta’zimdir dua.
Ecdat ne imiş, biz ne olmuşuz? Nerden nereye getirmişler bu ali milleti? Kuzudan kurt doğar mı, derler Anadolu'da. Kurt kuzuyu doğurmasına, doğurmamış amma, kurtu emzirtmişler kuzuya, sonrada boğdurmaya kalkmışlar kuzuyu kurta. Böylece gün doğmuş içimizdeki çakal ulaklara.
Gıdası haram olanın ameli çirkin olur. Rahmanî feyz ve bereket kalbe inmez. Kişi haram lokma yediği anda melek ilhamını keser. Böylece o kimsenin sıfatı değişir. Onun içindir ki dervişliğin yüzde doksanı helâl lokma, yüzde onu da gayrettir.
İbadet ve takatin dayanağı helâl lokmadır. Namazlara kalkamıyorsak, zikirlerden lezzet alamıyorsak, Allah dostları sohbetten hoşlanmıyorsak, midemizde haram lokma var mı diye düşünmeliyiz. İçki içenin sarhoşluğu bir gün, haram lokma yiyenin sarhoşluğu, tövbe de etse kırk gün sürer.
İlim, hikmet, aşk ve merhamet helâl lokmadan, gazap, şehvet, dert ve bela haram lokmadan geçer. Buğday ekilen yerden arpa, Arpa ekilen yerden de buğday bitmez. Buğday insan, arpa hayvan yiyeceğidir. Bize buğday cinsinden yemek düşer.
Helal lokma tohum gibidir. Meyvesi güzel fikir, tefekkür ve tövbedir. Haram lokma afyon gibidir. İnsanı gaflete sürükler, Allah'a itaatten uzak bırakır. Rızık helal olmadan tövbede sabit kalınamaz. Teheccüd namazıyla ve gece ibadetiyle karanlıkları aydınlatmanın önündeki en büyük engel haram lokmadır.
Helal lokma, kalbe müspet tesir eder ve onu cilalandırır, kalbi iyiliğe ve ibadete sevk eder. Kalplerini murakabe halinde bulunduranlar, haram lokmanın ya da helal rızkın tesirlerini en iyi şekilde bilenlerdir.
Rasulullah S.A.V. şöyle buyurmuştur: “Bir kimse kırk gün helal yemeye devam ederse yüce Allah kalbini nurlandırır. Hikmet kaynakları kalbinden taşar diline gelir."
Rasulullah S.A.V. şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya bir melek yerleştirdi. Bu melek hemen her gün oradan şöyle seslenir: ‘Haram yiyen kimsenin ne sarfı ne adli kabul edilir’”. “Sarf” kelimesi ile anlatılmak istenen farz ibadetler, “adl” kelimesi ile de sünnet ve nafile ibadetlerdir. Yani haram yiyen kimsenin farz, sünnet ve nafile ibadetleri kabul edilmez.
Rasulullah S.A.V. Efendimiz buyurmuşlardır ki: “İbadet on bölümden ibarettir. Dokuz bölümü rızıkta ve yaşayışta helali aramaktır.”
Tüm bunların ışığında sesleniyorum tabandaki masumlara
Gece gündüz demeden bedduayı ve kötü sözü vird-i zeban edinen ya da ettirilen şakird kardeşim, Allah’ın ayetleri ve habibinin hadisleriyle sabittir ki, o galiz beddualar Allah katında kabul olmaz, olamaz. Yapıp edilenler Allah’ın emirlerine ve habibinin isteklerine isyandır çünkü.
Gel tövbe et. İman tazele. Allah’ın tövbe kapısı son nefese, devletin af kapısı belli bir yıla kadar açık. İsrail’den, Amerika’dan, Avrupa’dan isteme, Allah dan ve Resulü'nden iste, onlara hizmet eden devletinden iste. Bu kadar uzak düşme dini mübine ve devlet-i ali’ye.
Şeriatta hırsızın bileği, hainin ise kellesi kesilir. Bunu en iyi Şakirtler bilir. En büyük hırsızlıksa iman hırsızlığıdır. Çalınan mal yerine koyulur fakat çalınan iman ise, telafisi çok zor olur. İman hırsızının sonu da cehennemin dibi olur. İşte sırf bundan dolayı bile yaptığın beddualar gelir seni bulur.
Gel ne olur, ne olursan ol yine de gelme, vatan haini olanlarla asla gelme. Şakirt kardeşim elin paralel ulaklarının ihanet senaryolarına, hem bu dünyanı, hem öbür dünyanı kurban etme. Ne olur bir bak etrafına, nasıl da odun taşıyorsun fitne yangınına. Dur artık dur yapma. Nasıl sahip çıkarsın vatanına alçakça saldıran İslam düşmanlarına.
(Milat Gazetesi)