Erdoğan’ın Trump orucu: İsrail, Suriye, İran ve Kürtler
![](https://hurseda.net/resimler/yazarlar/716_murat-yetkin.jpg)
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump’ı doğrudan eleştirmeme orucu devam ediyor. Üstelik birbiri ardına gelen, özellikle de Erdoğan’ı normal koşullar altında çok rahatsız etmesi gereken İsrail ve Filistin odaklı gelişmeler karşısında adeta Trump orucu tutuyor.
Demek ki koşullar normal değil.
Düşünsenize, Joe Biden döneminde dört yıl Beyaz Saray’a -defalarca davet beklediğini söylemesine rağmen adım atmadıktan sonra “dostum” diye hitap ettiği Trump’ın ilk davet ettiği kişi Gazze felaketinin baş sorumlusu İsrail Başbakanı Netanyahu oldu.
Trump, Netahyahu ile basın toplantısında Gazze’yi İsrail’den alıp orayı dünyanın tatil cenneti yapacağını, söyledi. Filistinliler ise Ürdün’e, Mısır’a sürülecek, gerekirse asker kullanılacaktı. Emperyalizmin Trump hali demir yumruğunu kadife eldivenle saklamaya ihtiyaç duymuyordu.
Ankara’da Trump orucu
Ankara’dan ilk sert tepki TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’tan geldi. Ancak ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Anadolu Ajansına Trump’ın bu teklifinin kabul edilemeyeceğini, “tartışılmasının bile yanlış” olduğunu söyledi. Aynı gün, 5 Şubat Erdoğan, Beştepe’de Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’le görüşüyordu. Ortak basın açıklamasında Steinmeier, Alman diplomatik standartlarına göre sert sayılabilecek bir tonda, Trump’ın “Filistinlileri, Gazze Şeridi’nden göç ettirmek veya sürgüne gönderme yönündeki önerilerin büyük endişe ve korkuya neden olduğunu, bunun ABD ile öncelikli görüşme konusu olduğunu söyledi. Erdoğan ise Trump’ın bu akıl dışı önerisine doğrudan değinmedi bile, tartışıp tepki göstermeye değer bulmadı. İnanmayan Cumhurbaşkanlığı internet sayfasına bu bağlantıdan bakabilir.
Bu arada sadece Almanya değil, İspanya’dan İsveç’e AB ülkeleri, İngiltere’den Fransa’ya ABD’nin BM Güvenlik Konseyi müttefikleri ve Rusya, Çin gibi BM Güvenlik Konseyindeki karşıtları, Suudi Arabistan ve Mısır gibi önde gelen Arap ülkeleri Trump’ı böyle bir şeye kalkışmaması için uyarıyordu.
Ankara’nın Trump orucu devam ediyordu.
Özel üzerine gidiyor
CHP lideri Özgür Özel, bir yandan CHP’ye açılan soruşturmalarla diğer yandan parti içi huzursuzluklarla uğraşırken bu konunun üzerine gitti. İsrail’in Gazze’deki katliamına haklı olarak tepki gösteren, kağıt üzerinde kaldığı iddiaları olsa da ticareti durduran Erdoğan, Gazze’nin Trump’ın Gazze’yi herhangi bir gayrimenkul projesi gibi İsrail’den kiralayıp binlerce yıldır orada yaşayan Filistinlileri sürmeye çalışmasına neden ses çıkarmıyordu?
Artan eleştiriler karşısında Erdoğan Malezya-Endonezya-Pakistan seyahatine çıkarken konuya değindi. “Siyonist lobinin baskısıyla” dedi, “Yeni Amerikan yönetiminin Gazze’yle ilgili gündeme getirdiği önerilerin bizim açımızdan dikkate ve konuşulmaya değer hiçbir yanı yoktur.” Netenyahu’ya çattı, “Gazzelileri vatanlarından çıkarmaya gücün yetmez” diye. Trump orucu devam ediyordu.
Özel, “Netanyahu’ya laf söyleyecek cesaretin var da Trump’a laf söyleyecek cesaretin yok” diye üsteledi.
Trump ise ısrarlıydı. Filistin devletine ait Gazze şeridini İsrail kendi malıymış gibi ona verecek, ABD de Filistinlileri -tıpkı binlerce yıl önce Babil işgalcilerinin İsrailoğullarını sürmesi gibi- topraklarından sürecek, orayı tatil köyü yapacaktı.
Ürdün Kralı posta koyuyor
Trump’a göre zaten bir Filistin devleti vardı, o da Ürdün idi. Ürdün, iki bin hasta Filistinli çocuğu kabul edeceğini beyan etmişti ama nüfusunun çoğunluğu zaten Filistinli olan ülke İsrail’in bir sonraki toprak genişletme hamlesinin kendisi olacağı endişesinin yanı sıra iç dengelerinin bozulmasından da endişe ediyordu.
Trump bunun Ürdün Kralı İkinci Abdullah’ı Beyaz Saray’a davet etti. Gazze ve Filistin meselesini Erdoğan’dan önce, Abdullah ile konuşmaya karar vermişti. Görüşme öncesinde hem Mısır hem Ürdün’ü Filistin sürgünlerini ülkelerine kabul etmemeleri durumunda Amerikan yardım ve kredilerini keseceği tehdidinde bulundu.
Buna rağmen Abdullah görüşme sonrasında “Ürdün’ün Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinlilerin yerinden edilmesine karşı kararlı duruşumu yineledim” dedi; “Bu birleşik Arap duruşudur.” Mısır’da Abdül Fettah Sisi’nin ne diyeceği ise merak konusu; belki o da görüşünü Beyaz Saray davetinde açıklamak istiyordur.
Erdoğan’ın neden adeta Trump orucu tuttuğu ve bunun daha ne kadar devam edeceği konusunda fikir yürütmek mümkün.
Trump da Erdoğan’a dokunmuyor
DEVA Partisi lideri Ali Babacan’a kalırsa Erdoğan, Beyaz Saray’dan davet alabilmek için doğrudan hedef almıyor; Trump orucu ona bağlı. Bundan tam emin değilim; Babacan yıllarca Erdoğan’a çok yakın çalıştığı için güçlü gözlemleri olabilir.
Dikkatimi çeken bu süreçte herkese laf söyleyen, neredeyse sataşmadığı ülke ve kurum kalmayan Trump’ın Türkiye ve Erdoğan’a laf etmemesi.
En başta “Erdoğan akıllı adamdır, ne yapması gerektiğini bilir” mealinde, daha çok Suriye’deki PKK bağlantılı SDG güçlerine Türk askerî harekâtını önlemeyi amaçlayan bir sözü dışında o da ne Erdoğan ne de Türkiye’ye laf söyledi.
İş gelip Türkiye’nin şu anda Ortadoğu önceliğinin ne olduğuna dayanıyor sanki: ideolojik bakımdan Filistinliler, siyasi bakımdan Kürtler denebilir.
Trump orucu Suriye konusunda bir bekleyişten, devlet katında verilmiş bir “sabretme kararından” mı kaynaklanıyor?
Öcalan Açılımı ve yeni Suriye
Yıllarca Dışişlerinin Ortadoğu sorumlusu olup iç savaş çıktığı sırada da Şam Büyükelçisi olan deneyimli diplomat Ömer Önhon, (bu bağlantıdan okuyabileceğiniz ) analizinde, Gazze’yi gayrimenkul projesine indirgeyen Trump’ın Suriye’de Kürtlerle ilgili konularda “daha absürd fikirlerle” ortaya çıkma ihtimali bulunduğunu yazdı.
Trump’ın önceliği İsrail’in güvenliği ve İran’ı sürekli baskı altında tutmaktı ve bu nedenle ABD on yıldır eğitip donattığı silahlı güçten, YPG’den vazgeçmeyebilirdi.”
Bu düzeyde konu doğrudan Türkiye’nin iç işleriyle, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin başlattığı “Öcalan Açılımı” ile bağlantılı görünüyor. Aynı şekilde Suriye’nin Ahmed Şara liderliğinde yeniden yapılanması görüşmeleriyle de bağlantılı.
Erdoğan’ın Trump orucu, muhtemelen Trump’ın Suriye konusunu gündemine almasına dek perde arkası görüşmelere de manevra alanı vermek üzere nasırına basmama ve bu arada PKK üzerinde DEM Parti üzerinden diplomatik, TSK ve MİT üzerinden askeri baskıyı artırma siyasetine bağlı olabilir.
Süreç uzadıkça hem Erdoğan’a eleştiriler artabilir hem Erdoğan’ın sabrı zorlanabilir. Hassas bir süreç. (yetkinreport)
NOT: Alıntı makaleler Hürseda Haber'in yayın politikasını yansıtmayabilir.