Müslüman Hanımlar Rablerinin...
Müslüman Hanımlar Rablerinin Kendilerini Direk Muhattap Aldığının Bilincinde Olsunlar
“Erkek ve kadın bütün mü’minler birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten nehyederler. Namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Allah’a ve resulüne itaat ederler. İşte bunlar… Allah onları rahmeti ile bağışlayacaktır. Çünkü Allah güçlüdür, hikmet sahibidir. Allah mü’min kadınlara ve mü’min erkeklere altlarından ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah’ın rızası ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe / 70–71)
“Allah ve peygamberi bir işe hüküm verdiği vakit, erkek–kadın hiçbir mü’min için kendi işlerinde seçme hakkı olamaz. Kim Allah’a ve peygamberine isyan ederse, muhakkak ki açıktan açığa sapıklık etmiş olur.” (Ahzab / 36)
Müslüman kadın, Müslüman bireydir. Allah’a teslimiyette erkeklerden bir farkı, bir ayrıcalığı ya da ötekileştirilmişliği yoktur. İyi kul olursa cennete, kötü kul olursa cehenneme müstahak olur. Kur’an-ı Kerim bize bunu beyan ediyor ve bunun ışığında hareket etmemizi istiyor.
İslam’ın âlemi aydınlatmaya başladığı ilk günlerden itibaren Müslüman kadınlar, kendi hür iradeleriyle İslam’ı tercih etme ve bu kutsal yolu bütün zorluklarıyla beraber kendilerine yol edinme kararlılığını göstermeye başladılar. Hatta ümmetin ilk şehidinin bir kadın olmasında da bu minval üzere değerlendirildiğinde çok mühim dersler vardır.
Günümüz İslami yaşamına gelince; Allah’a hamdolsun Müslüman kadınların güçlü imanı, cesaretleri ve fedakâr fıtratlarıyla davayı nasıl sahiplendiklerini, nasıl emek verdiklerini şimdiye değin gördük. Bunun yine bu şekilde devam edeceğine inanıyoruz ve buna dair ümidimiz vardır inşallah.
Bizim şahitlik ettiğimiz ve hala şahitlik ediyor olduğumuz mücadele sürecinin içerisinde imanlı ve bilinçli hanımlar, davanın önüne engel koymak için pusuda bekleyenlere gereken karşılığı her alanda verdiler. Hiç kimseden korkmadan salih amelle birlikte tebliğ vazifelerini yerine getirmek için ne gerekiyorsa icra ettiler. İnsanların hakkı idrak edebilmeleri için imkânlarının da ötesinde işler yapmaya gayret gösterdiler.
Bu süreç içerisinde yurtlarını terk ettiler. Şehir şehir, ev ev dolaştılar. Evlerinde geceli-gündüzlü misafirler ağırladılar. Yorgunluk nedir bilmediler ve tüm bunlarla beraber annelik vazifelerini de ifa etmeye devam ettiler. Kimi bacılar ise anneliğin belki kaldırması çok zor yük olan evlatlarından ayrı kalma, uzun zaman onlardan bir haber dahi alamama, onları başkalarına emanet etme gibi ağır imtihanlara maruz kaldılar. Fakat davalarına olan inançlarını ve bey’atlarını bozmadılar; kahramanlığın en güzel örneklerini sergilediler.
Yine bu sürecin mümine kadınları, camileri ihya ettiler. Kur’an okumayı bilmeyen binlerce insanımıza Kur’an’ı öğrettiler. Bildikleri kadarıyla tefsir, hadis, fıkıh, siyer ve İslam ahlakının ışığıyla milletimizi aydınlattılar. Moderniteyle gelenek arasında gel-gitler yaşayan hanımlara Müslüman kadın örneğini sunma çabasıyla yaşadılar ve bu minval üzere yaşamaya devam etmektedirler elhamdülillah.
Tüm bu salih, karşılığı büyük ameller ve güzide hasletler ile beraber İ’la-yı Kelimetullah davasına gönül vermiş hanım kardeşlerimizin, bu davayı kendi davası; bizatihi kendi iradesiyle tercih ettiği ve taşıdığı bir sorumluluk olarak kabul etmesi, gayesini de bu şekilde tanıması gerekir diye düşünüyoruz. Eş, evlat ya da babanın davasını bir miras gibi kabul etmek, onlarla beraber mücadeleyi sürdürmek bir lütuftur ve bir güzelliktir. Fakat Müslüman hanımlardan bir başka isteğimiz olacak. Babaları, eşleri ya da evlatları İslam’a ve Müslümanlara hizmet konusunda gevşeklik, ihmalkârlık yaptıklarında ve Allah korusun davayı terk etme gafletinde bulunduklarında bile onlarsız ve hatta onlara rağmen Rablerini, Peygamberlerini ve müminleri razı edecek şekilde mücadeleye devam eden bilinç ve donanımda olmalarıdır.
Allah ve Resulü’nün davasının sevgisi ve muhabbeti, teslimiyet ve bağlılığı; annemizden, babamızdan, bütün sevdiklerimizden, kendi nefsimizden yani değerlerimizden üstün olmalıdır. Rabbimiz ve Resulümüz bizden bunu istiyor.
Buna binaen; Allah’ın rızasını elde etmeye vesile olacak çalışmanın ilkeleri, temelleri, usulleri ve hedeflerini iyi okumalı, iyi anlamalı ve yaşamalısınız. Öyle ki, çevrenizde sizi camianızdan uzaklaştıracak bir takım iddialar işittiğiniz zaman bunu kendi aklınızla tartacak bir fikre, hakkı batıldan ayıracak bir bilince, sahih olan ile hatalı olanı birbirinden ayırabilecek ilim ve sizi yoldan döndürmek isteyenlere karşı ayakta duracak iradeye sahip olacaksınız.
Aile fertlerinden her birinin diğeri üzerinde bir tesire sahip olduğu hakikatini göz önünde bulundurarak aile fertleri birbirlerini hayra sevk etmelidirler. Kadının çocukları ve hatta bazen eşi üzerindeki tesiri belki biraz daha fazladır. O halde Rabbimizin fıtri olarak bahşettiği bu üstünlüğü, Allah’ın davasına katkı sağlamak, hidayet yolcularını güçlendirmek için kullanmak gerekir.
Bu güç, davasına kendi kalbi ve zihni ile sıkı sıkıya bağlı her mümine kadının, bırakın davet yolunda gevşeklik göstermesi bilakis ihmalkârlık, vurdumduymazlık yapan veya davadan dökülen eşi, babası veya evlatlarını bu kötü gidişattan engelleyip dava üzere sebat etmelerini sağlayacaktır inşallah.
Bunun ötesinde ayrıca bu davayı kendi tercihi, bizatihi kalbiyle yöneldiği hayatının gayesi olarak benimseyen bacılarımız, inanıyoruz ki daha iyi üretecek, daha verimli iş görecek, daha kendinden emin adımlarla ilerleyecektir. Sağdan soldan esen rüzgârlarla yalpalamayacak, yalpalayanlara dik durmaları için destek olacaktır. Her alanda, Allah’ın meşru kıldığı ölçüler dâhilinde yine O’nun davasına yarar sağlayacak işler görecek ve her biri bir yaraya derman olacaktır.
Bizi çevremizden ayıran en bariz özelliğimiz; babası, eşi, ağabeyi ve kardeşi davaya giren, hizmet etmeye başlayan bayanların da en güzel şekilde tesettüre bürünme, haremlik selamlığa riayet etme, İslam’ı öğrenmeye çalışma ve en yakınlarından başlamak üzere kendi çapında bir gayret içine girmeleridir.
Annelerimiz, ablalarımız, bacılarımız; okusunlar, yaşasınlar, düşünsünler, yazsınlar, üretsinler ve uygulasınlar. Allah’ın davasını eşlerinin, babalarının, oğullarının davası olarak değil kendi davaları olarak sahiplensinler.
Rabbim bizleri, İ’la-yı Kelimetullah’ı hâkim kılmaya memur olma şerefiyle şereflendirsin ve en üst derecede onun rızasına nail kılsın.
Allah (CC)’a emanet olun…
(Nisanur Dergisi - Temmuz 2014)