Modern dünyanın çılgınlığı: Tüketimperestlik
Günümüzün tamamını neyi tüketeceğimize dair yaptığımız tercihlerle, kararlarla ve davranışlarla geçirmekteyiz. Bütün duygularımız ve düşüncelerimiz, bizi sürekli olarak tüketim yönünde tercihlerde bulunmaya itmektedir. Günlük hayatımızın tamamı tüketim çılgınlığı anlamına gelen tüketim tercihleriyle dolu olmasına rağmen, varoluşumuz üzerine ise nerede hiçbir şey hissetmemekte ve düşünmemekteyiz. Günlük hayatımızda varoluşsal nitelikte hiçbir şey hissetmeyen ve düşünmeyen varlıklara dönüşmüş durumdayız. Günlük hayatta verdiğimiz tüketim çılgınlığı kararlarının yanında varoluşsal konularla ilgili düşüncelerimiz, duygularımız ve tercihlerimiz neredeyse bir hiç düzeyine inmiş durumdadır. Tüketim, var oluşumuzu gasp ederek bizzat kendisi varlık biçimimiz haline gelmiş durumdadır. Tükettiğimiz ölçüde varlık olabileceğimiz ve varoluşumuzu gerçekleştirebileceğimiz şeklindeki kabul, modern dünyanın en ölümcül yanılgısı haline gelmiş bulunmaktadır. Tüketimin, bir var oluş yolu değil, bir yok oluş biçimi olduğunu modern insanın yeniden fark etmesi, kavraması ve idrak etmesi lazımdır.
Tüketim çılgınlığımız sıradan bir materyalizm değildir. Tüketimperestlik bugün kimliğimiz haline gelmiş durumdadır. Kim olduğumuz sorusu, ne tükettiğimiz sorusuyla yakından özdeş hale gelmiştir. Ne tükettiğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim olarak ifade edeceğimiz şekilde insanlar artık arkadaşlarıyla değil, tükettikleri nesnelerle birbirlerini tanımaktadırlar. Tüketimperestliğin egemen olduğu modern dünyada kişiler, tükettikleri nesneleri ve malları, kendilerinden ayrı şeyler olarak değil, kendi kişiliklerinin uzantısı, hatta kendisi olarak algılamaktadırlar. Tüketimperest dünyada insanlar, inançlarını ve değerlerini, tükettikleri nesneler yoluyla ifade etmektedirler.
İnsanların duygu dünyaları tamamen tüketime bağımlı hale gelmiştir. İnsanlar tükettikleri zaman tatmin ve mutlu olmakta, tüketim imkanları sınırlı olduğunda veya azaldığında ise acı çekmekte ve mutsuz olmaktadırlar. İnsanlar sıkıldıklarında ve bunaldıklarında genelde kendilerini rahatlatmanın yolu olarak alışveriş yapmayı görmektedirler. Mutluluğun ve tatminin tüketimperestliğin bağımlısı ve kölesi duygular haline gelmesi, insanı sonsuz bir mutsuzluğa ve tatminsizliğe sürüklemektedir. Tüketimin amacı bizim mutlu ve tatmin olmamız değildir. Tüketimperestlik, bizim mutsuzluğumuz ve tatminsizliğimiz üzerine var olan modern bir çılgınlıktır. Tüketimperestlik ideolojisi veya dini, insanın mutsuzluğu ve tatminsizliği derinleştikçe kişinin kontrol edilemez düzeyde tüketim dininin çok sadık kulu haline geleceğini bilmektedir. Tüketimperestlik, mutsuzluk ve tatminsizlik dinidir, ideolojisidir ve yoludur.
İnsanlar tüketimlerini arttırmak suretiyle kendilerini başkalarının gözünde daha değerli, iyi ve özel kılmaya çalışmaktadırlar. Kişiler, tükettikleri anda diğer insanların kendilerine olumlu ifadelerde ve iltifatlarda bulunacağını ve kendilerine değer vereceğini ummaktadırlar. Modern insan, diğerlerinden tatlı bir söz duymaya hasret durumdadır. Kişi, başkalarından ne kadar şık olduğunu, saç şeklinin çok güzel olduğunu, giydiği kıyafetin çok yakıştığını, kolyesinin çok güzel olduğunu, yüzüğünün çok değerli olduğunu duymayı istemektedir. İnsanlardan iltifat almak için kişiler, ihtiyaçları olmayan nesneleri almakta ve üzerlerinde taşımaktadırlar.
Bizler sahip olduğumuz değerlere ve inançlara göre tüketme alışkanlığında bulunmuyoruz. Tüketimperestlik, bizim hangi değerlere ve inançlara sahip olmamız gerektiğini bize empoze eden bir din ve ideoloji haline gelmiş bulunmaktadır. Çok yoğun çalışan, lüks arabalara binen, iki çocuğu olan, evde evcil hayvan besleyen, güzel bir eşe sahip olan, herkesten farklı olan bir kişilik ve yaşam tarzına sahip olmak şeklindeki değerler, bize içinde bulunduğumuz tüketim kültürü ve endüstrisi tarafından öğretilmektedir. Tüketim endüstrisi, inanç ve arzularımızı şekillendirmekte, kışkırtmakta, tüketime doğru kamçılamak için çarpıtmaktadır. Tüketimperestlik sayesinde insan, toplum, tabiat, Allah ve ruh hakkında sağlıklı bilgilere ve inançlara sahip olma imkanlarımızı kaybetmiş bulunmaktayız. Tüketimperestikte tercihlerde bulunan kişinin kendisi gözükmesine rağmen, aslında ortada kişi yoktur. Tüketimperestlik, bireyi ortadan kaldıran kolektivist bir din ve ideolojidir. Her tüketim davranışı diğerleriyle beraber yapılan bir kolektivist ritüeldir. Diğerlerinin aldıklarını almak, diğerlerinin giydiklerini giymek, diğerlerinin gittiği kuaföre gitmek, herkesin tatile gittiği yere gitmek gibi hep başkalarının yaptıklarını yerine getirmekle bağımlısı haline geldiğimiz tüketimperestlik dininin her tarafımızı kuşattığını görüyoruz.
Tüketimperestlikte duygular, düşünceler, değerler ve inançlar, nitelikler önemli değildir. Tüketimperestlikte asıl olan niceliktir. Ne kadar çok şeye sahip olduğun ve ne kadar şey kullandığın, insanın ölçülmesinde kullanılan veriler haline gelmiş bulunmaktadır. Başka bir ifade ile insan, kullandığı ve sahip olduğu şeylerle ölçülen istatistiksel bir veri olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Tüketimperestlik, insanın onurunu, özgürlüğünü ve yaratıcılığını öldüren tehlikeli bir kolektivist sapkınlıktır.
Tüketim için dış dünyada uygun bir altyapı yaratan tüketimperestlik ideolojisi, zihinlerde sürekli olarak hangisinin alınacağı sorusunu değişmez soru haline getirmektedir. Modern dünya, hangisinin alınacağı sorusunun sürekli olarak sorulmasını sağlayan bir tüketim zihniyet yapısının oluşması için her şeyin seferber olduğu bir yerdir. Tüketim, her şeyden önce dışarıdan içeriye doğru insanı ruhen fethetmeyi amaçlayan bir zihin durumudur. Tüketimperestlik, aslında nesnelerin zihinlerimizi işgal hareketidir. İnsanın sürekli olarak ben neyim, hayatın anlamı nedir, öldükten sonraki hayat nasıldır ve hayatın kökeni nedir sorularına cevaplar aradığı varsayılırdı. Ancak günümüzde insan zihni, artık bu doğal sorulara cevap bulmak için işlememektedir. Bugün insan zihni, hangisini alayım şeklindeki merkezi tüketim sorusu tarafından esir alınmıştır. İnsanın yeniden özgürleşmesi için tüketimperestliğin baştan çıkarıcılığına kanmaması ve kendi fıtratını sahih manada keşfetmesi için yeniden kendine dönmesi gerekmektedir. (Milat)