Çin'in hamlesi, ABD'nin hayallerini suya düşürdü
Trump'ın, Ocak 2017'de göreve başladığında TPP'den (Trans Pasifik Ortaklığı Anlaşması) çekilmesini iyi değerlendiren Çin, 15 ülke'yi kapsayan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasını imzaladı: Dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesini oluşturdu.
Pazar günü 15 ülke Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) Anlaşması'nı imzalayarak dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesini oluşturmak konusunda anlaşmaya vardı. RCEP, Çin, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği'nin (ASEAN) 10 üyesini kapsıyor. Beijing yönetiminin bu parlak fikri, anlaşmaya imza koyan ülkeleri kendi aralarında karşılıklı yararlı ticari ilişkiler geliştirmede bir araya getirmeyi amaçlıyor.
Bu anlaşma ayrıca Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD), eski Trans Pasifik Ortaklığı Anlaşması'nı (TPP) kullanarak imzacı ülkeler arasında yapay bölünmeler yaratma çabalarına öldürücü bir darbe vurdu. ABD Başkanı Donald Trump, Ocak 2017'de göreve başladığında ilk icraatlarından biri TPP'den çekilmek olmuştu.
RCEP'nin imzalanması, Çin'in sadece, küresel ekonominin çalkantılı zamanlardan geçtiği bir dönemde küreselleşmenin koruyucu rolünü güçlendirmedi, aynı zamanda QUAD'ın (Dörtlü Güvenlik Diyaloğu) Çin karşıtı yelkenlerinin rüzgârını kesti. QUAD üyesi ülkeler ABD, Avustralya, Japonya ve Hindistan'dan oluşuyor.
TÜM TARAFLAR İŞ BİRLİĞİ YAPARAK DAHA FAZLA KAZANÇLI ÇIKACAKLARININ FARKINA VARDILAR
ABD yönetimi şimdiye kadar, müttefikleri Avustralya, Japonya ve Hindistan'ı, bölgesel üstü bir askeri blok kurma yoluyla Çin'e karşı döndürmek için elinden geleni yaptı. Ancak bu çabalar şimdi, QUAD üyesi Avustralya ve Japonya'nın, geçmişte Çin ile olan görüş ayrılıklarını geride bırakma kararı verip RCEP anlaşmasını imzalamasıyla boşa çıktı.
Çin'in, son birkaç yıldır bu iki ülkeyle ilişkileri sıkıntılıydı fakat tüm taraflar, birbiriyle rekabet etmektense iş birliği yaparak daha fazla kazançlı çıkacaklarının farkına vardılar. Bu özellikle eski Japonya Başbakanı Şinzo Abe'nin görev süresinin dolmasına bir yıl kala sağlık sorunları nedeniyle ağustos ayında istifa etmesinin ardından başbakanlık görevini üstlenen Yoshihide Suga için geçerli. Suga, teorik olarak selefi Abe'nin izlediği politikalardan vazgeçebilirdi, ancak bunu yapmak yerine Abe'nin Çin'e yönelik pragmatik tutumunu sürdürme kararı aldı. Hindistan ise tersi bir tutumla geçen yıl RCEP görüşmelerinden çekilme kararı aldı. Hindistan'ın, RCEP'ye katılmayı reddetme sebeplerinden biri, Trump'ın başkanlık seçimini yeniden kazanabileceğini düşünmüş olmasından kaynaklı gibi görünüyor. Trump tekrar ABD başkanlığı seçimini kazansaydı o zaman Hindistan, Çin'i "kontrol altına almak" için ön cephedeki devletlerden biri olmaya terfi edebilirdi.
ABD YÖNETİMİNİN ÇİN KARŞITI BÖLGESEL PLANLARI SUYA DÜŞTÜ
ABD başkanlık seçimini kazanan Joe Biden, Trump'ın yaptığı gibi Çin'e karşı aynı düşmanca niyetleri beslemiyor ve gerçekte Çin ile yeni bir yumuşama dönemine girmek için çaba göstermesi epeyce mümkün görünüyor. Bu olumlu senaryonun gerçeğe dönüştüğü ve Biden yönetimi sırasında, dünyanın iki büyük ekonomisi arasında kapsamlı bir ticaret anlaşmasının sağladığı düşünüldüğünde o zaman Hindistan sonunda ekonomik olarak soyutlanabilir ve önceden oynadığı kumara rağmen RCEP ile pragmatik bir iş birliğine girmeyi düşünmeye zorlanabilir. Trump, Hindistan ile bir serbest ticaret anlaşması yapmak istedi ama bu konuda bir ilerleme sağlanamadı ve Biden, bu politikadan vazgeçebilir. Bu nedenle, şu anda önemli stratejik ilişkilerin güncel durumunu temsil eden RCEP, QUAD'ın Çin karşıtı yelkenlerinin rüzgârını güçlü biçimde söndürmüş bulunuyor.
QUAD bloku, üyelerinden ikisi Avustralya ve Japonya'nın uzun vadede, Çin ile ekonomik ilişkileri karşılıklı olarak iyileştirmeye karar vermesinden ötürü uzun süre Çin karşıtı amaçlarını ifade edemeyebilir.
Trump tarafından kandırılan Hindistan yönetimi, geçen yıl boyunca Çin ile ikili kötüleştirdi, ancak şimdi yaptığı hatanın farkına varabilir ve yeniden uzlaşmayı düşünebilir. Gelecekte bir gün Hindistan'ın RCEP ile muhtemel ortaklığını hesaba katmadan işin aslı şu ki, ABD yönetiminin Çin karşıtı bölgesel planları suya düştü. ABD'de başkanlık seçimi sonuçları tersine çevrilip Trump lehine bile olsa, Trump yönetiminin, ABD ve Hindistan tek başlarına yapamayacağı için Çin'i "kontrol altına alma" amacıyla QUAD'a güvenmesi mümkün gözükmüyor. Bu da bu devasa serbest ticaret bölgesi anlaşmasını, küresel jeopolitik için oyunun kurallarını değiştirici bir gelişme haline getiriyor, çünkü faydacı ve karşılıklı yararlı ekonomik ilişkileri izlemenin, kışkırtıcı çıkarcı askeri planların önüne geçtiğini kanıtlıyor. Dolayısıyla Asya-Pasifik bölgesinde stratejik istikrar sağlandı.
(Andrew Korybko, CGTN - Çeviri: CRITürk)