İran'ın büyük aldatmacası
İsrail askeri tehditleriyle ABD'yi 2015 nükleer anlaşmasından çekilmeye ikna ederek İran'ı korkutabileceğini düşündü. Oysaki, Tahran'a nükleer yeteneklerini geliştirmesi ve İsrail'i dört taraftan vuran “devrimci” ordularla kuşatması için İran'ın tuzağına düştü.
ABD, İran'ın Viyana nükleer müzakerelerine geri döneceği konusunda umudunu kaybetmenin eşiğinde görünüyor.
Çevrimiçi bir pan-Arap gazetesinin genel yayın yönetmeni, İsrail'in içi boş askeri tehditleriyle ve ABD'yi 2015 nükleer anlaşmasından çekilmeye ikna ederek İran'ı korkutabileceğini düşündüğünü belirtti. Oysaki, Tahran'a nükleer yeteneklerini geliştirmesi ve İsrail'i üç ya da dört taraftan vuran “devrimci” ordularla kuşatması için ihtiyaç duyduğu zamanı vererek, kurnaz bir İran tuzağına düştü.
-Siyonist rejim- Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) aracılığıyla veya İsrail'in her kırmızı çizgiyi aştıkları bahanesiyle nükleer programlarına saldırı başlatma ve imha etme tehditleri yoluyla baskı yapmaya başladı.
Pazartesi günü ABD, uluslararası müfettişlerin Tahran'ın kuzeyindeki Karaj'daki bir santrifüj üretim tesisine erişmesine ve izlemesine izin vermediği takdirde İran'a bir kez daha 'diplomatik' yaptırımlar uygulamakla tehdit etti. İran'ın UAEA elçisi Kazım Garibabadi, uygulanabilir anlaşmaların bu tesisi özel olarak içermediğini ve ülkesinin yaptırımlar tamamen kaldırılana ve UAEA'nın İsrail'i hedef alacak şekilde, terör saldırılarını kınamadığı sürece uluslararası izleme ekipmanının tesise erişmesine izin vermeyeceğini söyledi.
Bazıları haklı olarak İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini yok etme tehditlerinin yeni olmadığını ve on yıl önce hatta daha önce başladığını iddia edebilir. Bununla birlikte, İsrail Başbakanı Naftali Bennett'in BMGK'da yaptığı konuşmayı dinlemek, insanda İsrail'in eşi görülmemiş bir endişe ve hayal kırıklığı hali hissi uyandırıyor ve bu tehditlerin bu sefer farklı bir tınısının olduğunu ortaya koyuyor.
BMGK'ya ilk kez hitap eden Bennett, selefi Binyamin Netanyahu örneğini takip etti, ancak bu nükleer programların ilerleyişinin kapsamı hakkında fotoğraf ve grafikler sunmadı. Aslında, önceki tüm konuşmalarının aksine, İsrail-Arap çatışması konusuna hiç değinmedi. Bunun yerine, bir dönüm noktasına ulaştığını ve nükleer araştırma ve zenginleştirme alanında ve Turquzabad, Marivan ve Tahran'da gizli nükleer tesisler inşa etme alanında büyük sıçramalar kaydettiğini iddia ettiği İran ve nükleer programları konusunda gergin bir saplantı sergiledi. Ayrıca İran'ın İsrail'i çevreleyen silahlı hareketlere verdiği desteği kınadı ve yeni İran Cumhurbaşkanı İbrahim Raisi'ye şiddetle saldırdı.
Son zamanlardaki bu yoğun İsrail çılgınlığı iki ana gelişmeden kaynaklanıyor:
Birincisi: Amerikalılar ve İsrailliler, gizli Batı güvenlik raporlarıyla desteklenen, İran'ın artık nükleer bir devlet olma eşiğinde olduğuna dair kesin kanaate ulaştılar. Başka bir deyişle İran, nükleer savaş başlığı üretmek için gerekli teknolojik kabiliyetleri ve zenginleştirilmiş uranyumu ve bunları uzun menzilli balistik füzelere yükleme kabiliyetini kazanmıştır.
İkincisi: İbrahim Reisi'nin 'devrimci' liderliği altındaki yeni İran hükümeti, Viyana nükleer müzakerelerine geri dönmek konusunda kayıtsız. Ruhani hükümetinin eski baş müzakerecisi Abbas Erakçi'yi bu görevinden ve diğer tüm görevlerinden aldı, ancak henüz yerine bir halef atamadı. Bu arada İran'ın yeni Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan, ülkesinin Viyana müzakerelerine dönmek için acelesi olmadığını ve bu göreve hazır olması için en az üç aya ihtiyacı olduğunu söyledi.
İsrail'in endişesi ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in açıklamalarından kaynaklanıyor olabilir. Dokuz ay önce göreve geldikten sonra, İran'ın nükleer silah üretmekten üç ay uzakta olduğunu ve bunun da ülkesinin 2015'te geri çekildiği nükleer anlaşma müzakerelerine geri dönmeyi gerektirdiğini söyledi. Şimdi, ABD'nin müzakereler yoluyla başarı bulamaması ve yaptırımların çoğunun kaldırılması da dahil olmak üzere büyük tavizler verme isteği olmadan dokuz ay geçti. Bu, nükleer dosyayı bizzat denetleyen Rehber Seyyid Ali Hamenei'nin zaman satın alma politikasını benimsediği, İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Ruhani'nin 'reformist' hükümetini görevden almasını ve Raisi'nin 'devrimci' hükümetini devreye almasını bekleyerek, nükleer anlaşma imzalanmadan önce işleri başa döndürdüğünü doğruluyor. Şu ana kadar olan şey bu.
İsrail, kurnazlığıyla bilinen İran düzenine karşı aptalca stratejik politikalarının meyvelerini topluyor. İsrail, bazı Arap yöneticilerine yaptığı gibi, onları askeri tehditlerle korkutabileceğine, askeri ve güvenlik üstünlüğünün yalanıyla kandırabileceğini ve normalleşmeye teslim olan İbrahim Anlaşmalarını imzalamaya zorlayabileceğine inanarak, büyük saflığıyla İranlıları sığırlarla karıştırdı.
Bu, bir önceki ABD başkanına nükleer anlaşmadan çekilmesi talimatını verenin Netanyahu olduğuna olan inancımızı doğruluyor, farkında olmadan öğrencisi Jared Kushner'i bu görevi yapması için vazifelendirdi ve böylece İran'ın zenginleşme oranlarını artırmasına ve nükleer yeteneklerini geliştirmesine fırsat oluşturmak ve bunu başarmak için gereken zamanı vermek suretiyle İran'a ve yüce liderine mümkün olan en az kayıpla anlaşmadan çıkmak için büyük bir hizmet sunduğundan habersizdi.
İsrail tehditleri İran'ı korkutmayacak, ancak tamamen ters etki yapacak. İran büyük bir bölgesel güç ve 'yarı nükleer' bir güç haline geldi. Yaptırımlara uyum sağladı ve onları gelişmiş askeri yetenekler geliştirmek için kullandı. Yakında dördüncü tarafa (deniz) ek olarak, İsrail'i üç taraftan kuşatan bir askeri, 'devrimci' saldırı gerçekleştirebilecek ordular sistemi kurdu. Gemiler savaşını kazandı, Suriye'deki (Sezar Yasası nedeniyle), Lübnan'daki (yakıt tedarik ederek), Yemen'deki (Suudi saldırganlığına karşı askeri bir üstünlük sağlayarak) ve Gazze Şeridi'ndeki ABD ablukasını kırdı (roket caydırıcılık yoluyla).
Hamenei ve Reisi ile hiç tanışmadık, ancak Bennett'in BM kürsüsünden İran'a yönelik tehditlerini takip ederken yüzlerinde yayılmış bir gülümseme oluşturduğunu söyleyebiliriz, ancak bu tehditleri takip etmek için zamanları ve belki de arzuları olduğundan şüphe ediyoruz, sadece çürümeye yüztuttukları için değil, herhangi bir değerden yoksun oldukları ve içi boş retorikten ibaret oldukları için.
Doğrusu en iyisini bilen Allah'tır. (Abdulbari Atvan - Rai Al Youm)