PYD/Salih Müslim: Türkiye-Suriye işbirliği ihtimali %1 bile değil
PYD, Türkiye’nin Suriye hükümetiyle uzlaşmayacağına inanıyor: Türkiye ile Suriye arasında işbirliği olma ihtimali %1 bile değil
Suudilerin Londra merkezli ve 40 yılı aşkın bir tarihi olan Al-Mecelle (Majalla) dergisi, PYD Eşbaşkanı Salih Müslim ile röportaj yaptı.
(Türkiye Cumhuriyeti, Suriye devletine karşı kendileriyle birlikte olması ve savaşması için defalarca görüştüğü ve pazarlık yaptığı bu örgütü ve lideri Salih Müslim’i ikna edemeyince bu kez “terörist” olarak ilan etmişti.)
Röportaj bir çok konuya değiniyor ve Salih Müslim esas itibariyle kamuoyunca bilinen tezlerini tekrarlıyor. Salih Muslim, “Kürdistan’ın 4 parçasının olduğu ülkeleri (Türkiye, Irak, İran ve Suriye) suçluyor, bunların tümünün Kürtlere karşı zorbalık ettiğini” belirtiyor. Muslim, “Kürtlerin katliamlardan ve faşist ulus-devletten en çok zarar görenler olarak daha fazla aşağılanmamak için özgürlük ve komşularıyla onurlu bir yaşam arayışı içinde olduğunu” söylüyor.
Muslim ABD ile ilişkiler konusu açılınca “Bazıları bizim ABD ajanı olduğumuzu söylüyor. Biz Amerika’nın ajanı değiliz ve ondan asla emir almadık.” deme ihtiyacını hissediyor. Amerikalıların kendilerine ihanet edip etmeyecekleri sorusuna ise şöyle cevap veriyor:
“İhanet, söz verip sözden dönerseniz olur. Amerikalılar bize asla koruma sözü vermediler; hattâ açıkça sizi korumayacağız, savunmayacağız ve sizin için Türkiye ile savaşmayacağız diyorlar. Yani çıkarları ayrılmayı gerektiriyorsa gidecekler. Ortadoğu’da kalmanın ve bizimle birlikte teröre karşı mücadeleye devam etmenin onların çıkarına olduğunu görüyoruz. Çünkü bizden daha iyisini bulamayacaklar.”
Öte yandan röportajda Salih Müslim’e kendi bölgelerinde ABD’nin tüm Suriye halkına ait varlıklarını yağmalaması, petrolü aleni bir şekilde çalması ile bu konularda PYD’nin (SDG) işbirliği ve rolü sorulmadığı için buna ilişkin düşüncelerini öğrenemiyoruz.
Kanımızca Türkiye-Suriye ilişkilerine ve bu ilişkilerdeki gelişmelerin kendilerini nasıl etkileyeceğine dair bölüm, röportajın en çok haber niteliği taşıyan bölümü. Röportajda bu konuyla ilgili 2 adet soru ve cevap aynen şöyle:
“SORU: Halihazırda Türkiye-Suriye işbirliğinin size karşı olmasından endişe duyuyor musunuz?
CEVAP: (İki cumhurbaşkanı) Beşar Esad ile Recep Tayyip Erdoğan arasında bir görüşmeden ve Suriye ile Türkiye rejimlerinin yakınlaşmasından söz edildiğinde, bunu “zorla yapılan evlilik” olarak nitelendirdik. İki taraf arasındaki düşmanlık eskiye dayanıyor. İskenderun’un (Sancağı) ilhakına ve hatta Fransız mandası dönemine kadar gidiyor. Suriyelilerin Türk devleti ve Türk faşizmi eliyle yaşadığı çok sayıda trajedi var. Bunlar öyle bir kalem darbesiyle, bir imzayla silinecek şeyler değil. Öcalan meselesine gelince, 1998’de Adana Anlaşması’nı imzaladıklarında, Suriye’de Kürde dair her şeyi tasfiye etmek istiyorlardı. Kürt sorunundan dolayı korkuları gittikçe artıyor. ‘Baasçıların’ politikası zaten biliniyor ve Kürtlere karşı bunu uyguladılar.
Aslında Türkler ve Suriyeliler arasındaki anlaşmazlıklar çok büyük ama, Kürt düşmanlığı onları birleştiriyor. Uzlaşmaya varırlar mı bilmiyorum ama, görüyorum ki bunun için objektif şartlar ve dengeler mevcut değil. Biz kendimizi Suriyeli olarak görüyoruz ve Kürt halkı da dahil olmak üzere Suriye halkı için bazı haklar istiyoruz. Suriye devletiyle bir düşmanlığımız yok ve bugün Özerk Yönetim buna ilişkin programını açıkladı: Suriyeliler nefes almak için biraz demokrasi çağrısı yapıyor. Dolayısıyla Türkler ile Suriyeliler arasında herhangi bir yakınlaşma -eğer olursa- bu Kürtlerin ve Suriye halkının aleyhine olur. Böyle bir durumda direnmek dışında bir seçeneğimiz ve çaremiz kalmaz. Buna ilişkin endişem var tabii.
SORU: Ankara ile Şam arasında işbirliği gerçekleşmesi halinde ‘Özerk Yönetim’in geleceğine dair öngörünüz nedir?
Askeri açıdan benim sorumluluğumda değil ama, halkımı tanıdığım kadarıyla “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) kendini savunabilecek durumda. Öte yandan Ankara ile Şam arasında yüzde 1’lik bir işbirliği ihtimalini dahi dikkate dikkate almalı ve kendimizi savunabilmemiz için gerekli kaygıya sahip olmalıyız. Ama yine de bu ihtimalin yüzde birin bile altında olduğunu düşünüyorum.”
(Majalla - Çeviri: Emir Aşnas, Marbuta Haber)