ABD’yi 22 Ağustos tedirginliği sardı
"22 Ağustos'ta Brezilya, Rusya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika'dan oluşan, dolarsızlaşma kampanyasının başını çeken BRICS liderleri zirvesi başlayacak. ABD'nin tedirginliği boşuna değil!.. Hele bir 22 Ağustos gelsin, bakalım müttefikleri hala dayatmaları...
ABD, 22 Şubat 2022'de, Çin Halk Cumhuriyeti'ni (ÇHC) hedef alan “Hint-Pasifik Stratejisi”ni ilan etmişti. Belgenin girişinde, “ÇHC, ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik gücünü birleştirerek Hint-Pasifik bölgesinde etki alanı peşinde koşuyor ve dünyanın en etkili gücü olmaya çalışıyor. ÇHC'nin zorlaması ve saldırganlığı tüm dünyaya yayılıyor, ancak Hint-Pasifik'te en şiddetli” gibi uydurma iddialar ileri sürülerek, ABD'nin bölgedeki yıkıcı eylemlerinin siyasi zemini oluşturulmak isteniyordu.
Stratejinin ekonomik ayağı, ABD Başkanı Joe Biden'in 23 Mayıs 2022'de Tokyo'da açıkladığı “Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi” oldu.
Ekonomik ayak diyoruz ama, eski Malezya Başbakanı Mahatir Muhammed, doğru olarak, “ekonomiden çok siyasi bir girişim” saptamasını yaptı. Hindistan Başbakanı Narenda Modi ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da, Modi ABD gezisinden döndüğü sırada Paris'teki görüşmelerinden sonra yaptıkları açıklamalarda, “hegemonyacılıktan bağımsız bir Hint-Pasifik” vurgusu yaparak, Washington'un girişimine itirazlarını dile getirdiler. Hindistan, ABD'nin “Hint-Pasifik Stratejisi”nde ve “Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi”nde önemli rol biçtiği ülke.
“Hint-Pasifik Stratejisi”nin ve “Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi”nin açıklanmasından sonra, ABD, Çin'i yalnızlaştırmayı ve dışlamayı amaçlayan yıkıcı faaliyetini artırdı. Güney Çin Denizi'nde ve Doğu Çin Denizi'nde, özellikle Çin'in Taiwan Boğazı'nda kışkırtıcı eylemlere girişti. Güney Kore ile birlikte, zaman zaman Japonya'nın da katıldığı biri biten biri başlayan askeri tatbikatlar yaptı. Güney Kore'nin Busan limanına nükleer başlık fırlatan denizaltı konuşlandırdı vs.
Nisan ayında Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol ile ABD Başkanı Joe Biden, Washington deklerasyonunu imzaladı. Yoon, deklerasyonun imzalanmasından sonra, Güney Kore-ABD ilişkilerinin “nükleer temelli ittifak” haline geldiğini söyledi. Yoon, ülkesinin geleneksel “Tek Çin” politikasına aykırı hareket ederek, Taiwan'dan uluslararası sorun diye söz etti. Yoon'un eylemleri, “nükleer temelli ittifak”ın esas hedefinin Çin olduğunu gösterdi. Diplomasi çevreleri, Yoon'un bu eylemleri, seçim yılında Güney Kore'de 28 bin asker bulunduran ABD'nin desteğini garantilemek için yaptığını belirtiyor.
Çin, Güney Kore'nin ihracatında yüzde 25.4 ile en büyük pay sahibi. Çin'in Hong Kong Özerk Bölgesi'nin yüzde 4.8'i de eklenince, Güney Kore ihracatının yüzde 30'dan fazlasını Çin'e yapıyor. Buna karşılık ABD'nin payı yüzde 12.3, Japonya'nın payı yüzde 5.6. Çin Büyükelçisi Xing Haiming de bu gerçeği hatırlattı. Büyükelçi Xing muhalefetteki Kore Demokratik Partisi (KDP) lideri Lee Jae-myung ile görüşmesinde, ABD'nin kışkırtmalarının Güney Kore'nin en büyük ticaret ortağıyla ilişkilerine zarar verdiğini belirtti. Büyükelçi Xing'in sözleri iki ülke arasında diplomatik gerginliğe yol açtı.
“BEŞ GÖZ İTTİFAKI” SAHNEDE
ABD, 9 Haziran 2023'te “Beş Göz İttifakı” içindeki geleneksel Anglosakson müttefikleri Avustralya, İngiltere, Kanada ve Yeni Zelada'nın yanı sıra Japonya'nın katılımıyla, “Ticaretle Bağlantılı Ekonomik Zorlama, Piyasa Dışı Politikalar ve Uygulamalara Karşı Ortak Bildiri' yayınladı. “Belirli bir ülkeyi hedef almadığı” belirtilmesine karşın, “Hint-Pasifik Stratejisi”ndeki saldırgan klişeleri aynen kullanan bildiri, Çin'i tedarik zincirlerinden dışlama amacını taşıyordu. Bu bakımdan, ABD'nin Avrupa Birliği ile imzaladığı Ticaret ve Teknoloji Konseyi anlaşması ile aynı içerikteydi.
Çin, Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği ASEAN ile 20 yılı dolduran ilişkilerini teyid eden bir bildiriyle ABD'nin hamlesine yanıt verdi.
Avrupalı müttefikleri gibi Pasifik'teki müttefikleri de ABD'nin isteklerine harfiyen uymuyor. Bildiriye imza koyan Yeni Zelanda'nın Başbakanı Chris Hipkins, Haziran sonlarında gittiği Beijing'de başta Cumhurbaşkanı Xi Jinping olmak üzere Çinli yetkililerle yaptığı görüşmede, bildirideki görüşlere aykırı olarak Çin ile ilişkileri daha da geliştirmek isteğini belirtti. Hipkins, bu isteğini 17 Temmuz'da Auckland'da düzenlenen 9. Yıllık Çin İş Zirvesi'nde tekrarladı.
2008'de Çin-Yeni Zelanda Serbest Ticaret ve Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması imzalandığı sırada iki ülke arasındaki ticaret hacminin 8 milyar Yeni Zelanda doları dolayında olduğunu, şimdi ise 40 milyarın üzerine çıktığını hatırlattı. “Yeni Zelanda'nın Çin ile angajmana ve diyaloğa yüksek değer vereceğini” söyleyen Hipkins, iklim değişikliği ve çevre koruma gibi kritik küresel sorunların üstesinden gelmek için Çin ile birlikte çalışmanın Yeni Zelanda'nın çıkarına olduğunu ekledi.
AÇILIŞI BLİNKEN YAPTI
Haziran'ın ortalarından itibaren Çin'i ziyaret eden ABD yetkisili sayısında bir patlama yaşandı.
Açılışı Dışişleri Bakanı Antony Blinken yaptı. “Beş Göz+Japonya” bildirisinin yayınlanmasından bir hafta sonra Beijing'e giden Blinken sırasıyla ÇHC Dışişleri Bakanı Qin Gang, Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkez Komitesi Dış İlişkiler Komisyonu Ofisi Başkanı Wang Yi ve ÇHC Cumhurbaşkanı Xi ile görüştü.
Yedi saat süren iki dışişleri bakanının görüşmesinden sonra hiçbir açıklama yapılmadı. Wang- Blinken görüşmesinin ise hayli gergin geçtiği diplomasi kulislerine yansıdı. Çin-ABD ilişkilerinin aşağı yönlü ilerlediğini ifade eden Wang, “kritik bir kavşağa” gelindiğini, “diyalog ile çatışma veya işbirliği ile çatışma” arasında seçim yapmanın ABD'nin elinde olduğunu söyledi.
ABD Dışişleri Bakanlığı ise, Blinken'in toplantılarda Çin'in “haksız ve piyasa dışı ekonomik uygulamalarını”, “Xinjiang, Tibet ve Hong Kong'daki insan hakları ihlallerini” ve “Taiwan Boğazı boyunca barış ve istikrarı” gündeme getirdiğini iddia etti.
Çin tarafı, Blinken'in iki ülke silahlı kuvvetleri arasında doğrudan ilişki kurulması önerisini kabul etmedi.
SIRADA YELLEN
Blinken'den sonra 6 Temmuz'da ABD Hazine Bakanı Janet Yellen Beijing'i ziyaret etti. Yellen, Çin Başbakanı Li Qiang, Başbakan Yardımcısı He Lifeng ve Çin Maliye Bakanı Liu Kun ile görüşmeler yaptı. Amerikan medyası, Yellen'in Çin Cumhurbaşkanı Xi'nin ekonomi kurmaylarından Liu He ile de görüştüğünü belirtti.
Görüşmelerde Çin tarafı ABD'nin ayrımcılık yapma, Çin'i dışlama tutumunu tartışmaya açtı. Çin'e yönelik kısıtlamaların hem iki ülke ekonomilerine, hem dünya ekonomisine vereceği zararları dile getirdi. Yellen, ABD'nin ayrımcılık yapma ve Çin'i dışlama tutumu izlemediğini, atılan adımların ABD'nin “ulusal güvenliği gereği” olduğunu savundu. Böylece ABD, “kurallara dayalı düzen” kavramının yanına, “ulusal güvenlik gereğince ekonomik yaptırımlar” kavramını da ekonomik ilişkiler alanına sokmuş oldu.
Yellen'in gezisinin kısa bir değerlendirmesi yapılacak olursa, Blinken'in gezisinde olduğu gibi, bu gezinin de iki ülke arasındaki ilişkileri iyileştirmeye katkı yaptığı söylenemez. Ancak iki gezinin, Kasım ayında San Francisco'da yapılacak Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Zirvesi'nde Cumhurbaşakı Xi ile ABD Başkanı Joe Biden'in olası görüşmesine hazırlık niteliği taşıdığı yorumu yapılıyor.
KERRY DE ELİ BOŞ DÖNDÜ
Aynı günlerde ABD'den üst düzeyde iki isim daha Beijing'i ziyaret etti: ABD Başkanı Biden'ın İklim Sorunları Özel Temsilcisi John Kerry ve eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger.
Çin, eski ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin Taiwan'ı ziyaret etmesine tepki olarak, ABD ile iklim görüşmelerini geçen yıl kesmişti. Kerry'nin gezisi öncelikle görüşmelerin yeniden başlatılmasını sağladı. Kerry, başta Çinli mevkidaşı Xie Zhenhua olmak üzere, iklim ve çevre sorunlarıyla ilgili başbakan yardımcılarıyla görüştü. Görüşmede, Kerry Çin'in güneş panelleri üzerindeki tarifeleri kaldırmasını istedi, ancak isteği karşılık bulmadı.
Çin, 2060 yılına kadar karbon nötr hale gelme hedefini koymuş bulunuyor. Global Energy Monitor adlı kuruluşun verilerine göre, Çin'in güneş enerjisi üretimi halen dünyanın geri kalanının toplamından daha fazla ve rüzgar enerjisi üretimi ise kendisinden sonraki büyük ilk yedi ülkenin toplamına eşit.
VE “HATIRLI DOST” KISSINGER
Beijing'de en sıcak karşılanan şahsiyet 100 yaşındakı Kissinger oldu. Kissinger 1971 yılında gizlice Beijing'e giderek Çin-ABD ilişkilerini başlatmıştı. Dönemin ABD Başkanı Richard Nixon, Çin Halk Cumhuriyeti'nin Çin'in tek temsilcisi olduğunu ilan eden Shanghai Ortak Bildirisi'ni onun çabalarıyla imzalamıştı. Bu nedenle Kissinger Çin'in “büyük dostu” olarak bilinir.
ABD yönetiminin Çin'i yatıştırmak için Kissinger'in gezisini teşvik etmiş olduğu anlaşılıyor. Kissinger Beijing'de yaptığı açıklamalarda, iki tarafa itidal tavsiye etti. ÇKP Merkez Komitesi Dış İlişkiler Komisyonu Ofisi Başkanı Wang ise, Çin-ABD ilişkilerinin Kissinger'inki gibi “diplomasi bilgeliğine,” Nixon'unki gibi “siyasi cesarete” ihtiyaç duyduğunu söyledi.
YELLEN TEDİRGİNLİĞİ DIŞA VURUYOR
ABD'nin bu hamleleri, tedirginlik ifade etmiyorsa başka ne anlama geliyor?
Aslında tedirginliğin işaretini Yellen Beijing'e gitmeden önce verdi: 15 Haziran'daki açıklamasında, doların küresel para birimi olma özelliğini yitirmeye başladığını kabul etti, ama henüz tehlikeli boyutta varmadığını söyledi. Yellen, ABD’nin siyasi hedeflere ulaşmak için uyguladığı yaptırımların, ülkeleri dolardan uzaklaşmaya ve başka arayışlara yöneltiğini ifade etti.
Yellen'den başkaları da aynı türden açıklamalar yapıyor. Örneğin ABD Yarı İletken Endüstrisi Derneği (SIA), Biden yönetimini, Çin'in yarı iletken sanayisini baltalamak için koyduğu Çin'e çip satma kısıtlamalarını genişletmekten kaçınmaya çağırdı. Çin'in yarı iletken ithalatı öylesine büyük ki, kısıtlamalar Amerikan yarı iletken sanayisini zora soktuğu gibi doları da zayıflatıyor.
Eski Pentagon ve CIA danışmanı, yatırım bankacısı James Rickards, doları yakın gelecekte bekleyen tehlikenin ne denli büyük olduğunu açıkladı. Rickards, ekonomik analiz sitesi Daily Reckoning'de yayınladığı “Bomba” başlıklı makalesinde, üç aydan daha kısa süre içinde doların hegemonyasının parçalanmaya başlayabileceği öngörüsünde bulundu. “22 Ağustos'ta, uluslararası finans sisteminde 1971'den beri yaşanan en önemli gelişme açıklanacak' diye yazdı.
22 Ağustos'ta Brezilya, Rusya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika'dan oluşan, dolarsızlaşma kampanyasının başını çeken BRICS liderleri zirvesi başlayacak. Rickards'a göre, BRICS, doların küresel ödemelerdeki rolünü zayıflatacak, nihayetinde önde gelen ödeme para birimi ve rezerv para birimi olarak doların yerini alabilecek yeni ve büyük bir para birimini açıklayacak. Finans sistemindeki “tektonik kayma sadece birkaç yıl” içinde gerçekleşebilir. Yeni para birimi, dünya ticareti, doğrudan yabancı yatırımları ve yatırımcı portföyleri üzerinde öngörülemeyecek büyük etki yaratacak.
BRICS üyelerinin birleşik ekonomik gücü G7'den daha büyük. Aralarında İran, Cezayir, Mısır, Suudi Arabistan ve Endonezya'nın bulunduğu sekiz ülke şimdiden resmen üyelik için BRICS'e başvurmuş bulunuyor. Türkiye'nin dahil olduğu 17 ülke daha başvuru hazırlığı yapıyor. Suudi Arabistan, “doların dünya rezerv statüsünün istikrarını sağlayan petrodolar sisteminin temel taşı.” Rusya ile birlikte Suudi Arabistan da BRICS üyesi olursa, ABD dışındaki en büyük üç enerji üreticisinden ikisi tek aynı çatı altında birleşir.
HİNT-PASİFİK STRATEJİSİ DOLARI KURTARMAZ
Rickards şöyle yazdı:
“BRICS'e halihazırda üye olan ülkeler, dünya yüzeyinin ve doğal kaynakların yüzde 30'unu, küresel buğday ve pirinç üretiminin yüzde 50'sini, gezegenin altın rezervlerinin yüzde 15'ini, dünya nüfusunun yüzde 40'ını oluşturuyor… Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Suudi Arabistan'ın birleşik GSYİH'si 29 trilyon dolar veya nominal küresel GSYİH'nin yüzde 28'i. GSYİH'yi ölçmek için satın alma gücü paritesi kullanılırsa, BRICS'in payı yüzde 54'ün üzerinde. Rusya ve Çin, dünyadaki en büyük üç nükleer cephanelikten ikisine sahip (diğeri ABD). Nüfus, kara kütlesi, enerji üretimi, GSYİH, gıda üretimi ve nükleer silahlar gibi her ölçüte göre BRICS, çok taraflı bir tartışma topluluğu değil, Batı hegemonyasına sağlam ve inandırıcı bir alternatif oluşturuyor.”
Rickards'a göre, BRICS'in yeni para birimi “boş sahaya değil, gelişmiş bir sermaye ve iletişim ağına” düşecek. Ticari mallardan oluşan bir sepete veya altına sabitlenmesi mümkün ve böylece enflasyondan etkilenmeyecek. Günlük kullanımdaki kağıt para olmayacak. “Katılımcı tarafların vadesi gelen veya borçlu olduğu ödemeleri kaydetmek için şifreli mesaj trafiğine sahip yeni bir BRICS+ finans kurumu tarafından tutulan izinli bir hesap defterine bağlı dijital para birimi” olacak. Dolara karşı gerçek bir rezerv para olabilmesi için, ABD'nin dev Hazine piyasasının alternatifinin yaratılması, bunun için “aynı anda 20 veya daha fazla ülkede BRICS+ para birimi tahvil piyasası oluşturulması” gerekecek. Enflasyona karşı koruma sunan BRICS+ para birimi cinsinden tahviller, yatırımcılarca yerel para birimiyle piyasadan döviz karşılığında satın alınabilecek.
BRICS'in gerek yoğun katılım talebini akılcı biçimde yönetmek, gerek yeni para birimini oluşturmak konularında mekanizmalar üzerinde çalıştığı biliniyor. Bu mekanizmaları ileride inceleyeceğiz.
Şimdilik şunu söylemek yeterli: ABD'nin tedirginliği boşuna değil! ABD, doları altına alabilecek çığ basmadan önce, müttefikleriyle özellikle Çin'in olmadığı kapalı bir ticaret ve tedarik zincirleri alanı kurarak, doların o alanda hakim para konumunu sürdürmesini sağlamaya çabalıyor. Yellen'in Beijing'da söylediği hegemonya pazarlığını çağrıştıran “Dünya ABD'ye de Çin'e de yeter” sözünün anlamı bu olmalı. Bütünü elde tutamıyorsan, yarıya razı ol!
Hele bir 22 Ağustos gelsin, bakalım müttefikleri kendi ekonomileri zararına ABD'nin dayatmalarına razı olacak mı?
(Hasan Bögün, CRI)