İmam Humeyni'yi farklı kılan neydi?
Bismillahirrahmanirrahim
Öncelikle İmam Humeyni’nin vefat yıl dönümü dolayısıyla bütün sevenlerine tesliyet arz ederim. Gerçekleri dile getirmek her zaman tekrara düşmek manasında değildir. Gerçekleri daima dile getirmek, gerçeklerin üstünün örtülmesinin de önünde bir engeldir. O açıdan tekrar etmekte bir sakınca yoktur. İslam İnkılabı demek İmam Humeyni’nin şahsı demek. İmam Humeyni’nin şahsı ile İslam İnkılabının aynı cümlede yer alması bundandır. İmam Humeyni öyle bir dönemde ortaya çıktı ki; bir tarafta Amerika bir tarafta Sovyetler Birliği bir tarafta Çin. Bu üç emperyalist güce dayanmadan hakkını söyleyebilmek, hakkını haykırabilmek, adalet talep edebilmek neredeyse imkansızdı.
İmam Humeyni’yi diğerlerinden tamamen farklı kılan ise yalnızca Allah’a güvenmesiydi ve bütün insanları da sadece tek olan Allah’a, Tevhid inancına yönlendirmesiydi. İşte bu Muhammedî İslamın halk üstünde, özellikle gençler üstünde bir tesire neden oldu. Muhammedî İslamı anlatırken devrimden bahsediyordu, sosyal adaletten bahsediyordu, özgürlükten bahsediyordu, Batı ve Amerika boyundurluğundan çıkmaktan bahsediyordu. İmamın İnkılabının temel ilkelerinden biri Amerika’nın hakimiyetinden çıkmaktı. İslam dinini müstekbirlerin boyundurluğundan çıkarıp öz Muhammedî İslam’ı hakim kılmaktı ki bunu Allah’ın yardımıyla İmam Humeyni başardı.
Muhammedî İslamı Amerikancı İslamdan ayıran en temel özellikler;
Tevhidî oluşu, adalet kavramı ve Müslümanlar arasındaki vahdettir. Muhammedî İslam, âlemin Rabbinin Allah olduğunu bilir ve hiçbir şekilde ona şirk koşmaz. Hiçbir tâğûtî düzeni kabul etmez. Hiçbir müstekbir gücün buyruğuna girmez. Nitekim bu konuda İmam Ruhullahın; “Ne Doğu ne Batı sadece İslam Cumhuriyeti.” Sloganı bugün hâlâ güncelliğini yalnızca İran’da değil bütün Müslümanların, mustazafların olduğu her yerde güncelliğini korumaktadır.
Amerikancı İslam ise Allah’ı manevi bir varlık olarak görür ve dünya işlerine onun karışmasını istemez. Hayatın kurallarını Allah’ın değil insanın oluşturduğu yeni Rabler oluşturur ve halktan da buna itaat etmesini ister. Bu beşeri kanunlar tarihteki Firavun sistemi ve bugünkü modern kapitalizmde aynen böyledir. Oysa ki Muhammedî İslam insanın yaşamında etkili olacak kanunları koyan da sadece ve sadece Allah’tır diyor.
Muhammedî İslam’ın ikinci temel direği adalettir. Kişi Tevhid ile Allah’a olan bağlılığını belirtirken, adalet ile de hayatı ölçülü bir düzen içerisine koyar. İmamın anlattığı adalet sadece bir kesim için değil hatta yalnızca İran milleti için de değil; bütün yeryüzü halklarının adaletinden bahsediyordu İmam. Bu düşünceyi, Muhammedî İslamı kendi egemenliklerine bir saldırı olarak gören Emperyalist ülkeler ve bilhassa Amerika; İmam Humeyni’yi ve İnkılabı düşman olarak dünyaya tanıttı. İmamın dile getirdiği İslam karşısına; süslediği bir İslam; Amerikancı bir İslam yarattı. Oysa İmamın bu söyledikleri halka, özellikle gençlere çok cazip geliyordu. İmam büyük bir kesimin küçük bir azınlığa olan itaat kültürünü rafa kaldırarak bütün insanların eşit haklarından bahsediyordu. Beyazın siyaha, siyahın beyaza bir üstünlüğü olmadığı gibi Arap’ın Acem’e, Farsî’nin bir Kürt’e ve bir Türk’e üstünlüğü yoktur diyordu. Asırlar boyu tozlu rafların kitapları içinde kalmış bu sloganlar İmam Humeyni ile birlikte ete kemiğe büründü. Halk ilk kez bütün beşerî sistemlere rağmen hakkını talep etmeye başladı. Müslümanlar on dört asır sonra ilk kez kendi iç meseleleriyle uğraşmak yerine öz Muhammedî İslam’ın sloganı ile dünya arenasında İmam Humeyni ile birlikte yerini aldı. Nitekim İmam Humeyni şöyle buyuracaktı: “İslam adına gerçekleşen bir hareket sınırlanamaz. Değil sadece bir ülke hatta İslam dünyasıyla bile sınırlı tutulamaz. İslamî hareket, peygamberlerin öncülüğünü yaptıkları evrensel bir hareketin idamesidir. Peygamberlerin davaları bölgesel değildi; İslam peygamberi Hicazlıydı ancak çağrısı Hicazla sınırlı ve oraya has değildi. Bütün dünyaya seslenen bir çağrı.” Diyordu.
Muhammedî İslamın bir diğer temel taşı da; Müslümanlar arasında vahdettir. İmam Humeyni hiçbir zaman bir mezhep taassubu içinde bulunmadı. Konuşmalarının tümünde Müslümanların birliğinden söz ediyordu. Bu birlikteliğin dünyevî menfaat üzerine değil kardeşlik bağıyla kurulması gerektiğini sık sık dile getiriyordu. İmam Humeyni bir konuşmasında: “İslam mektebini çok iyi öğrenmeliyiz. İslam bütün inananları, nerede olurlarsa olsunlar bütün müminleri kardeş bilir. Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız. Ayrılığa düşmeyiniz.” diyerek birlik ve beraberliğin Allah’ın emri olduğunu vurguluyordu. Oysa Amerikancı İslam Müslümanların birliğinden rahatsız olduğunu gizlemeye bile gerek duymaz. Emperyalistlerin böl, parçala ve yönet yöntemlerini Amerika Müslümanlar arasında uyguluyor ve ne yazık ki bu konuda başarılı da oluyor. Amerika her gruba farklı bir vaadde bulunarak Müslümanlar arasında tefrika çıkarıyor. Bugün Müslümanların birbirlerine olan kin ve nefretini körükleyen Müslüman liderlerinin Allah’a değil Amerika’ya olan mutlak bağlılığının sonucudur. Oysa İmam Humeyni Müslümanların birliğinin sonuçlarının nelere kadir olacağını İslam İnkılabını gerçekleştirerek bütün aleme ispat etti. İmam Humeyni, Müslümanlar birleşirse neler başarabileceklerini çok iyi biliyordu. Bu yüzden neredeyse bütün bereketli ömrünü Müslümanlar arasında vahdete harcadı. İmam: “Biz İslam’ın belirlemiş olduğu programlar doğrultusunda İslam ümmetinin birlik ve beraberliğini hedeflemiş bulunuyoruz. Amacımız İslam yurdunun birliğidir. Bu çerçevede yeryüzündeki her mezhepten bütün Müslümanları kardeş biliriz.” Diyordu. Her ne kadar bereketli ömrü Müslümanların tam birliğine yetmemiş olsa da O Müslümanların birliğinden asla umudunu kesmeyerek şöyle diyordu: “İnşallah bir gün Müslümanlar yek diğeriyle kardeş olacak ve bütün İslam ülkelerindeki hastalıklı kökler kazınıp temizlenecek. Ve İsrail adlı bu hastalıklı kök Mescid-i Aksa ve İslamî ülkemizden sökülüp atılacak ve hep birlikte Kudüs’e gidip orada vahdet namazı kılacağız inşallah.” Diyordu.
Vahdet ile ilgili İmam Humeyni’nin o kadar çok sözleri var ki burada o sözleri sadece yazmaya kalksak inanın zamanımız yetmez.
Amerikancı İslam ile Muhammedî İslam arasındaki bir diğer fark da hesap gününe farklı şekilde inanıyor oluşlarıdır. Muhammedî İslam hesap gününe inandığı için günahlarının karşılığında bir ceza, iyiliklerinin karşılığında bir mükafat olduğunu bilerek hareket eder. Bütün amellerinin karşılığını sadece ve sadece Allah’tan ümit eder. Oysa Amerikancı İslam tam bir materyalisttir. Bütün amellerinin karşılığını burada görmek ister. Bütün amellerini bir hırs ile dünyada kazanacağı bir mükafat olarak değerlendirir. Amerikancı materyalisttir. Bu yüzden emperyalistler tarafından kullanılır. Hırsları onları Amerika veya diğer başka emperyalist ülkelerin boyundurluğu altına koyar. Bizler gerçekten bugün Muhammedî İslamı tanırsak, Amerikancı İslamı da tanırız. İmam Ruhullah Humeyni inkılabın ilk saatlerinde Amerika ve Amerikancı Müslümanlara tavrını ortaya net şekilde koymuştur. İslam İnkılabının bağlarının sadece ve sadece Allah’a bağlı olduğunu ilan etmiştir. Dünyanın dört bir tarafında aşina olduğumuz “Büyük şeytan Amerika!” sloganları bugün Amerika topraklarında hatta Beyaz Saray önünde duyulur oldu. İşte bu Allah’ın izniyle İmam Humeyni’nin 41 yıl önce İslam İnkılabı ile ektiği ve bugün dünya mazlum ve mustazaflarının meyvesinden faydalandığı Muhammedî İslamın gür sedasıdır.
İmam Humeyni Müslüman devletlerden umudunu kesmiş olsa da Müslüman halklardan umudunu hiçbir zaman kesmeyerek şöyle buyurmuştur: “Bizim en büyük arzumuz,diğer milletlerin de bu yolda bize katılmalarıdır. İslam’ın buyurduğu üzere Müslümanlar kardeştir. Ne var ki benim artık devletlerden bir beklentim yok. Halklara gelince ben ümitliyim.” Demiştir.
Tekrardan İmam Humeyni’ye Allah’tan rahmet, makamının yüceltilmesini diliyorum. İmam Humeyni’den aldığı bayrağı daha da ileri taşıyan aziz rehber Seyyid Ali Hamanei’nin ömrünün uzun sağlıklı ve bereketli olmasını Allah’tan diliyorum. Yazıma son verirken; Amerika’dan korkan devlet büyükleri ve Müslüman halklara İmamın sözünü tekrar ediyorum: “Amerika’dan korkmayın. Amerika hiçbir halt edemez.” Ve sözlerimi Allah’ın sözüyle Allah’ın ayetiyle bitirmek istiyorum. “Toptan Allah’ın ipine sarılın. Ayrılmayın. Allah’ın size olan nimetini anın. Düşmandınız, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz. Sizi oradan kurtardı. Allah doğru yola erişesiniz diye size böylece ayetlerini açıklar.” Vesselamu aleykum... (Sebgetullah Naser)