Ukrayna meselesine NATO gözlüğü ile bakmak
Hassas kalpler için dünya bir cehennemdir, demiş Goethe. Kalbimizi yoran, dünyamızı çekilmez hale getiren sorunlar yaşıyoruz. Yaşadığımız sorunların sebebi hikmetsiz, basiretsiz, bilinçsiz ve ferasetsiz bir şekilde düşünmek. Basiretsizlik başa bela gelmesine, hikmetsizlik yanlış kararlarla başına bela almaya, ferasetsizlik zaafların yönetilmesine ve manipüle edilmesine neden olur. Yaşadığımız cehennemden kurtulmak için dünyadaki olayları bilinçli bir şekilde değerlendirebilmek gerekiyor. Bilinç olmazsa duygu hamasete, basiret olmazsa bilgi ahmaklığa, hikmet olmazsa cesaret zulme hizmet eder. D. Hume’un dediği gibi, en iyi şeylerin bozulması, en kötü şeyleri üretir.
Rusya- Ukrayna gerilimi, dünyayı yeni bir kamplaşmayla karşı karşıya getirdi. Uluslararası siyasette küresel sistemin, her yüzyılın ilk çeyreğinde yeniden şekillendirildiği şeklinde bir bakış vardır. Ukrayna-Rusya gerilimini bu perspektifi göz ardı ederek okumak en büyük yanılgı olacaktır. Dünyanın eko-politik merkezinin Amerika’dan Çine doğru kaydığı, ulus devletler ile uluslararası aktörlerin güç mücadelesini devam ettirdiği, küresel politik perspektifin Ortadoğu’dan Orta Asya’ya doğru kaydığı gözden kaçırıldığında meseleyi doğru anlamak mümkün değildir. Ortalıktaki Batılı ve NATO’cu yorumların fazlalığı tahammül sınırlarını zorlamaktadır. Yorumlara ve haberlere bakılırsa ortalık kahramandan, hainden, alçaktan vs. geçilmemektedir.
Ulusal ve uluslararası siyasi gelişmelerde iki büyük tehlike vardır. Birinci ve asıl tehlike hassasiyetlerin ve iyi niyetlerin, küresel aktörlerin amaçları için araç haline gelmesi ya da getirilmesidir. İkinci tehlike ise halkın ve halka yön veren aktörlerin, enerjiyi ve öfkeyi içeride tüketecek bir tutum takınmalarıdır. Ukrayna meselesindeki asıl iki tehlike bunlardır. Küresel medyada ağlayan çocuklar ve anneler görüldüğünde; hassasiyetleri tetiklenerek insanların bir bakış açısına, bir tutuma sürüklenip sürüklenmediğini analiz etmek, düşünülmesi gereken en önemli konudur.
ABD, NATO, AB, Rusya ve Ukrayna; Müslüman ya da Türk değildir. İslam için, Türkiye’nin gelişmesi için uğraşan ülkeler değildir. Bu kurumların kendi aralarında bir güç savaşı vardır. Öncelikle şunu anlamak gerekmektedir. NATO’nun varlık amacı Avrasya ve Rusya’yı kuşatmaktır. Avrasya ve Rusya fobisi ile dünya ülkelerini NATO politikalarına muhtaç hale getirmektir. NATO, kuruluşundan beri Türkiye ve bölge ülkelerini arka bahçesi haline getirmek için bin türlü oyun oynamaktadır ve bunu da büyük ölçüde başarmıştır.
2. Dünya savaşı sonrasında Rusya öncülüğündeki Doğu bloku ile ABD öncülüğündeki Batı bloku, kendi aralarında anlaşarak dünyayı parsellediler. Sovyetlerin yıkılması ile kısa bir süre devam eden tek kutuplu (Amerikan hegemonyası, tarihin sonu vs.) dünya düzeni, mevcut halde yürümemektedir. Küresel oyuncular yeni bir düzen kurmak için güç savaşı yürütmektedir. NATO yeni bir konsept ile alanını genişletmek, Rusya ise bu güç savaşında daha etkin olmak istemektedir. Rusya-Ukrayna geriliminin arka planında bu mücadele vardır.
1990’lardan sonra Rusya ile Batı arasında yaklaşık 30 yıldır görüşmeler sürmekte, BATI her zaman ve herkese yaptığı gibi Rusya’yı oyalamakta ve aldatmaktadır. Serencamın kısa özeti şöyle gerçekleşmiştir. 1985 yılında Rusya ile Amerika öncülüğündeki BATI arasında, Rusya’yı küresel sisteme entegre etmek amacıyla anlaşmalar yapılmıştır. Glasnost ve Perestroyka süreci olarak adlandırılan bu sürecin sonunda Rusya’ya verilen sözler tutulmamış ve SSCB dağılmıştır. 1997'de NATO ile Rusya arasında "İkili İlişkiler, İşbirliği ve Güvenlik Kurucu Senedi"ne imza atılmış, Eski Sovyet ülkelerinin NATO’ya alınmayacağı sözü verilmiştir. Sonuç itibariyle 90’lı yıllarda Rusya’ya verilmiş ve 30 yıldır tutulmamış sözler vardır. Bulgaristan ve Romanya, Estonya, Letonya, Litvanya, Slovakya, Slovenya, Arnavutluk, Hırvatistan, Karadağ ve en son 2020'de Kuzey Makedonya NATO’ya dahil edilerek Rusya kuşatılmıştır. Ukrayna’nın da dahil olduğu batı Rusya bölgeleriyle ilgili sorunlar üzerine 2014 yılı Minsk görüşmelerinde Rusya’ya verilmiş ve tutulmamış sözler vardır. 2018 yılında yapılan mutabakata rağmen tutulmamış sözler vardır. Bunlar yetmezmiş gibi Sovyet bloğu ülkelerinde ve Rusya’ya komşu ülkelerde Soros ve Siyonizm desteği ile turuncu-Amerikancı devrimler yapılmıştır. Yıllar süren görüşmelerde aldatan NATO, aldanan Rusya olmuştur.
Bu kadar oyuna karşı Rusya da kendine göre hamleler yapmaktadır. Güneyindeki PYD, IŞİD, Nusra benzeri oluşumlara Türkiye’nin tepkisi ne ise batısındaki gelişmelere de Rusya’nın tepkisi odur. Ortalığı karıştıran ABD, AB ve sadık piyonları Zelenski’dir. V. Zelenski; Amerikan hayranı, Yahudi kökenli, renkli devrimlerle seçilmiş Batı hayranı bir liderdir. Seçildiğinde yaptığı ilk iş IMF ile büyük bir anlaşma imzalayarak ülkesinin kaynaklarını küresel şirketlere ve bankalara açmak olmuştur. Zelenski, İsrail’in Gazze saldırılarını destekleyen, başında kippa’sı ile İsrail’e destek ziyareti yapan, Türkiye’deki Gezi kalkışmasını organize eden Batılı ekiplerle iş tutan bir truva atıdır.
Peki bizler bu olaylarda nasıl tavır takınmalıyız?
Türkiye’nin ve Türkiyelilerin bölgedeki herhangi bir olay karşısında en doğru tavrı; öncelikle bağımsız kalmak ve küresel adaletsizliğin sembolü olan NATO konseptinin dışında bulunmak olmalıdır. Doğru tavır; küresel adaleti önceleyen, ümmetçi, en azından yerli ve milli bir duruş sergilemek olmalıdır. Bunun dışındaki üretilmiş duygulardan kaçınmak gerekir. Rusya’nın işin içinde olduğu her olayda, Rusya’ya karşı özellikle bir öfke üretilerek, Türkiye ve Türkiyeli muhafazakarlar NATO konseptine mahkum edilmektedir. “NATO Konseptinde Düşünme” huyundan vazgeçmek gerekmektedir. Dünyadaki tüm ülkeler, NATO için kullanışlı bir araç olmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir.
Ülkesini NATO’nun arka bahçesi haline getirmeye çalışan, silahsızlandırmaya söz verdiği halde ülkesini Amerikan, İngiliz, Fransız silahlarıyla dolduran bir lidere güvenmek yanlıştır. Türkiye’den boğazların Rusya gemilerine kapanmasını isteyerek, Türkiye’yi savaşına dahil etmek isteyen Zelenski’nin teklifi, kelimenin tam anlamıyla ahlaksız tekliftir. Zira bu durum Türkiye’yi geri dönülmez sonuçlara mahkum edecek, bölge ülkeleriyle gelişen ilişkilerini ciddi anlamda zedeleyecektir. Mevcut durumda Ukrayna’dan yana olmak; Kore savaşına Amerikan askeri göndermek kadar yanlıştır. Ukrayna yönetiminden yana tavır almak; geçmişte Türkiye’ye demirleyen Amerikan donanmasına alkış tutmak kadar, Rusya’ya karşı Jüpiter füzelerini Türkiye’ye yerleştirmek kadar yanlıştır.
Ukrayna’dan yana olmak, Ukrayna halkından yana olmak demektir. Bunun yolu da önce NATO’nun bu ülkeyi işgal etmesine ve sömürmesine karşı çıkmakla mümkündür. Türkiye’yi NATO saflarına çekmelerine prim vermemekle mümkündür. Ukrayna’nın bağımsız liderler tarafından yönetilmesini desteklemekle mümkündür.
Şunu da eklemek gerekir. Ukrayna halkından yana olmak, Rusya’nın yanında saf tutmak kesinlikle değildir. Rus kuklası Kadirov’un, Rusya’ya asker göndermeden önce Çeçen askerlerine namaz kıldırıp, cihat duaları ettirmesi; Amerikan çıkarları için İslam topraklarında cihat yaptığını sanan gafillerin davranışı kadar yanlıştır. Amerika şeytanın sağdan, Rusya ise soldan yanaşmasıdır. Amerika büyük şeytan, Rusya ise küçük şeytandır. Ukrayna meselesinde büyük problem, NATO ve Amerika’nın ekonomik ve politik çıkarları için Ukrayna sofrasında bölge ülkelerini meze yapmasıdır. Buna izin vermemek gerekir. Ukrayna halkını desteklenmeli ancak, Ukrayna yönetiminin Siyonist emperyalist tuzaklarından uzak durulmalıdır. Ukrayna’ya destek veren ülkelerin; İngiltere, Fransa, İsrail, Almanya gibi dünyayı sömüren ülkeler olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Bu orkestranın şefi Amerika’dır. Amerika’yla aynı safta durma hatasına düşülmemelidir.
Türkiye’deki tüm darbelere destek veren, S-400 füze savunma sistemini aldı diye CAATSA yaptırımlarını uygulayan, F-35 programından Türkiye’yi çıkaran ABD değil midir? Türkiye’yi Amerikan üsleri haline getiren ABD değil midir? Bu üsler, yarın olası bir sorunda bizim ve İslam dünyası için büyük bir tehdit değil midir? Suriye ve Arap Baharı (?!) sürecinde stratejik çukur politikalarına Türkiye’yi de sokan NATO değil midir? Bu olayların sonucunda mülteciler, göç, toplumsal uyum, ekonomik kriz, PYD, IŞİD vs. gibi devasa sorunları kucağımıza bırakan NATO ve ABD değil midir? Türkiye için asıl tehlike; ülkemizdeki 16 ABD askeri üssü, 15 NATO radarı, 5 füze ve nükleer kontrol merkezi değil midir?
Amerika’nın desteklediği ülkelere destek vermek, beslediği liderlere ve kullandığı yönetimlere övgüler dizmek uluslararası ilişkilere NATO gözlüğü ile bakmaktır. “Dualarımız Ukrayna ile” diyen Amerikan başkanının duasına amin demek, emperyalizmin oyununa düşmektir. Amerika ve Amerikan politikaları hiçbir ülkeye iyilik getirmemiştir.
NATO, Amerika’nın ve Siyonizm’in küresel çıkarları haricinde hiçbir ülkeyi, örgütü ve halkı önemsemez. Nitekim başta Amerika olmak üzere NATO ülkelerinin hiçbiri, Rusya’ya karşı gaza getirdikleri Ukrayna’ya destek vermemiştir. Ukrayna olayı NATO’nun müttefiklerini değil, Amerika'yı korumak için kurulan bir örgüt olduğunu göstermesi açısından manidardır.
Yapılması gereken daha adil bir dünya için mücadele etmek, bu mücadelenin öncülüğünü yapmaktır. Küresel sömürüye karşı durmak için bölge ve dünya ülkeleriyle işbirliği yapmaktan daha önemli bir politik tutum yoktur.
Selam ile … (islamianaliz)