Depremin Öğrettikleri ve Öğretemedikleri
Deprem, kainattaki düzen açısından yağmur ve şimşek gibi gerçekleşmesi gereken bir doğa olayıdır. Maden sularının oluşumunda, kaynak suları ve ılıcaların oluşmasında, topraktaki alüvyon ve minerallerin artmasında, birçok madenin oluşmasında depremlerin ve fay hatlarının önemli bir etkisi vardır. Deprem Allah'ın tabiat ayetlerinden bir ayetidir. Her ayet gibi bize öğrettiği şeyler vardır. 6 Şubat 2023 sabahı yaşadığımız deprem, aradan geçen iki haftada iki yılda öğrenemeyeceğimiz şeyleri öğretti.
Depremin Öğrettikleri
Depremin öğrettiği en önemli ders hayatın geçici, ölümün hakikat olmasıdır. İnsana verilen en büyük fırsat olan hayatı para, makam ve imkân peşinde koşarak heba ediyoruz. Deprem tümüyle bireysel bir hayat yaşamamak, insanlık-ümmet-ülke için de bir şeyler yapmak ve ahireti hatırlayarak yaşamak gerektiğini öğretti. Adıyamanlı 17 yaşındaki bir genç, depreme yakalandığında son videom diye bir video çekiyor. Videosunda şunları söylüyor: " Çok pişman olduğum şeyler var; Allah’ım bütün günahlarımı affet...Her şey boş... Eğer buradan çıkarsam yapmak istediğim çok şey var...” Gencin beden dili ve konuşmaları, hakikatin sırrına ermiş gibi. Depremden kurtarılan bu gencimize Allah istediklerini yapmayı nasip etsin.
Depremin öğrettiği ikinci şey bir doğa olayının afete dönüşmesinin sebebinin insani zaaflar ve ihmalkarlıklar olduğudur. Allah kullarına zulmetmez. Evrende kozmik ve ilahi bir düzen vardır. Bu denge bozulduğunda ya da hesaba katılmadığında Allah'ın yasası bir şekilde tecelli eder. Hz. Ali yıkılmak üzere olan bir duvarın dibinden uzaklaştığında "Ey Ali, Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" diye sorarlar. Hz. Ali "Allah'ın bir kaderinden diğerine kaçıyorum." cevabını verir. Biz de aklımızı, bilimi ve ilahi düzeni hesaba katarak Allah'ın keder yaratmayacak kaderine kaçabilirdik. Allah insana akıl ile vicdan vermiş ve bu iki yetiyi vahiy ile desteklemiştir. Aklını, vicdanını ve ilahi ilkeleri es geçen insanlar kendine, çevresine ve topluma zarar veriyor. Sorun deprem olması değil, olası depremlere karşı gereken önlemlerin alınmamasıdır. Sorun insanların gaflet, delalet ve hatta hıyanetidir. İran yapımı Utanç-Rüsvai-2 filminde şöyle bir konuşma geçiyor: “Deprem uzmanları depremlerin insanları sarstığını söyler. Oysa biz insan davranışlarının dünyayı sarstığını söyleriz.”
Depremin öğrettiği üçüncü ders mucizelerin gerçek olduğudur. 2 haftadır sıra dışı onlarca hikâye duyuyoruz. Mucizelerin bilinen yasalar üstü bir yasası vardır. Allah gerekirse ve gerektiğinde ilahi yardımlar ile kullarına destek olabilir. 11 gün enkaz altında kaldıktan sonra kurtarılan 17 yaşındaki Kahramanmaraşlı kız için Sütçü İmam Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Dilber şöyle diyor: "Çok inanılmaz bir olay. Vücut fonksiyonları çok bozulmadan yaşaması, böbrek fonksiyonlarının bozulmaması bizi şaşırttı. İnanılmaz bir şey. Sağlık durumu çok iyi.” Allah’ın olduğu bir dünyada inanılmaz olayların da olabileceğine inanıyoruz. Aksi taktirde aç susuz günlerce göçük altında kalan 8 yaşındaki çocuğun ne istiyorsun sorusuna “Damacana su getirin, çok susadım” cevabı vermesini anlamamız mümkün değil.
Depremin dördüncü dersi hiçbir hukukun, kardeşlik hukukunun önüne geçemeyeceğidir. Yanan yürekler, akan gözyaşları, yapılan dualar ve maddi yardımlar sonucunda bir kez daha anladık ki bu ülkenin doğusu ile batısı arasında fark yoktur. Birimizin acısı hepimizin acısıdır. Kürt, Türk, Arap kardeştir. Politikalar ve koşullar değişebilir ama kardeşlik ve insanlık değişmez. Dünyanın dört bir yanında Türkiye ve Suriye için yapılan yardımlar ve destekler, insanlığın ortak değerlerde buluşabilmesinin mümkün olduğunu göstermesi açısından son derece anlamlıydı.
Depremin beşinci dersi tüm olumsuzluklara rağmen bu ülkeden ve bu ülkenin gençliğinden ümit kesmemek gerektiğidir. Evet, kötülük tarihte belki de bugünkü kadar hiç alenileşmemiştir ve normalleşmemiştir. Evet, istatistikler gençliğin zor zamanlardan geçtiğini ve dejenerasyon yaşadığını göstermektedir. Ancak bu manzara iki gerçeği örtmektedir. Birincisi bu toprağın mayasında binlerce yıldır oluşmuş değerler, gençlerin yüreklerinde kor olarak devam etmektedir. Uygun koşullar gerçekleştiğinde bu kor ateşe dönüşmektedir. Bu ülkenin gençleri tıpkı 1999 depreminde olduğu gibi, tıpkı 2016 darbe girişiminde olduğu gibi bugün de fedakârca olması gereken yerlere koştular. Deprem sırasında canını kurtarmak yerine, hastaları tahliye etmeye çalışan Kahramanmaraşlı genç hemşire bunun en güzel örneklerinden biridir. Üniversitesini, üniversiteye giriş sınavı hazırlıklarını yarıda bırakarak Hatay’a, Maraş’a, Antep’e koşan gençler bunun en güzel örneklerinden biridir. Mevcut manzaranın örttüğü ikinci gerçek, Z kuşağının arka planında hassas, empatik, fedakâr ve bilinçli bir “erdemli kuşağın” olduğudur. Erdemli gençlik polemiğe girmeden, poz vermeden, bilinçli ve cesur bir hayat sürmektedir. Zamanın tüketen değerlerine kapılmadan, çağlar üstü değerlerin ışığında yoluna devam etmektedir.
Depremin bize öğrettiği altıncı ders şudur. Büyük afetler çocukların ahlaki ve manevi gelişimi için bir fırsattır. Zorlu yaşantıların öncesinde, zor yaşantılar sırasında ve sonrasında olumsuzlukları yaşamamak, yaşanan olumsuzluklardan kurtulmak ve iyileşmek için bazı karakter özellikleri son derece önemlidir. Depremde ortaya çıkan tablo sabır, empati, fedakârlık, cesaret, nezaket ve yardımseverlik gibi değerlerin eğitimi için mükemmel bir ortam yaratmıştır. Gerek okullarda gerekse evlerimizde bu değerleri çocuklarımıza kazandırmanın yolları bulunmalıdır. Çocuklarımızı ve gençleri trajedide boğmak yerine bu trajediden fırsat eğitimi yaratmak mümkündür. Binaya, imâra ve beden sağlığına odaklı eğitimlerle birlikte ruh sağlığına, ahlaka ve maneviyata odaklı eğitimler de yapılmalıdır. Evde çocuklarla birlikte afetin yaralarının bir an önce giderilmesi için namaz kılmak, depremzedeler için dua etmek, ölenler için Kur'an okumak, sahip olduğumuz imkanlar için şükür namazı kılmak, depremzedeler için sosyal yardım çalışmalarına katılmak, Allah'ın büyüklüğünü konuşmak, ailecek ortaklaşa toplanan parayı mağdurlara göndermek gibi işler ahlaki ve manevi gelişim için oldukça faydalıdır.
Depremin öğrettikleri yanında öğretemedikleri de oldu.
Depremin Öğretemedikleri
Depremin öğretemediği birinci ders, acılardan siyasi rant elde etmeye çalışmama ilkesinin çiğnenmesi oldu. Deprem bazılarının içindeki fırsatçılığı ortadan kaldırmadı. Yaşadığımız büyük yıkım kimilerine göre tuttuğu siyasi partinin reklamını yapmak için, kimilerine göre de muhalefet etmek için bir fırsat olarak kullanıldı. Bir grup olumsuzlukları görmezden gelmeye ve yapılanları abartmaya çalışırken diğer grup yalana ve manipülasyona başvurdu. İki grup da birbirine vurmanın farklı yollarını kullandı. Siyasi istismarcılık olarak tanımlanabilecek iki yaklaşım da samimiyetsiz ve ciddiyetsiz idi. Yapılması gereken önce yaraları sarmak sonra da hesaplaşmak ya da ders almak olabilirdi.
Depremin öğretemediği ikinci ders başkalarının mağduriyetleri üzerine memnuniyet inşa etmenin doğru olmadığıydı. Maalesef depremden hemen sonra bir grup insan çalmak, çırpmak ve yağmalamak yarışına girişti. İçlerindeki kapitalist şeytanı durduramayan bu insanlar, incinen duygularımıza ve zedelenen düşüncelerimize tuz bastı. Silahla yardım tırlarının önünü kesenler, büyük marketlerden beyaz eşya çalanlar, tekno marketlerden elektronik cihaz kaçıranlar bu ülkenin değerlerini maalesef öğrenememişler.
Depremin öğretemediği üçüncü ders imar planının medeniyet tasavvuruna dayanması gerektiğiydi. Deprem kuşağında bir ülke olduğumuz halde yüz yıldır gerekli imar planını yap(a)mayan, yasal süreçleri işletmeyen merkezi ve yerel idareler yaşanılan afetten paylarını aldılar.
Depremin öğretemediği derslerden biri de "işi ehline emanet ediniz" ilkesine uymayıp; yanlış zemine bina yapan, binaları usulüne uygun yapmayan, malzemeden çalan aç gözlü müteahhitlerin hırsı oldu.
Beşinci ders, “sermaye, emek olmadan anlamlı değildir” ilkesinin çiğnenmesi oldu . 100 yıldır halkın emeğini, zamanını ve ülkenin kaynaklarını sömüren sanayici, bankacı vb. sermaye kesimi depremin diğer kaybedenleri oldu. Yıllardır varlıklarını borçlu oldukları halkın sırtına basarak yükselenler, insanlar mağdur olunca ya ortalıkta gözükmemeye çalıştı ya da hatırı kalmasın tavırları ile durumu kurtarmaya çalıştı.
Depremin öğretemediği altıncı kural, “sağ elinin verdiğini sol elin görmesin” ilkesi oldu. Desteklerini ve yardımlarını medya/ sosyal medya şovuna dönüştürenler, tevazu ve samimiyet testinden sınıfta kaldı.
Depremin öğretemediği yedinci ve son ders mahremiyete saygı oldu. Beğeni ve izlenme oranlarını arttırmak için depremi araçsallaştıran bir kısım medya da depremin kaybedenlerinden oldu. İnsanların trajedilerinden nemalanmaya çalışan, çocukların ve gençlerin ileride ne yaşayabileceğini hesap etmeden onları ekranlarda soru yağmuruna tutan medya da sınıfta kaldı.
*
Hayat bir bütün olarak imtihan. Deprem bu imtihanın en önemli derslerinden biriydi ve bu imtihanın kazananları olduğu gibi kaybedenleri de oldu. Deprem hepimiz için bir turnusol kâğıdı görevi gördü, bir anlamda kişilik testi yaptı. İnsanın olduğu her yerde erdemler, iyilikler ve güzellikler olduğu gibi zaaflar, hırslar ve çıkarcılık da oluyor. Yaptıklarımızdan ve yaşadıklarımızdan ders almazsak, yeni trajedilerinden yeni dersler almaya devam edeceğiz.
Bundan sonra yapılması gereken şey binalarla birlikte yıkılan umutları ve hayalleri de yeniden kurmak. Farklılıkları ve çatışmaları bir kenara bırakarak birlik olmak için bundan daha büyük bir fırsat olamaz. Bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz... (islamianaliz)