Gençlere 28 Şubat’ı anlatalım…
Tarih; ibret almak, ders çıkarmak ve tahlil yapmak için mükemmel bir laboratuvardır. Kur’an’ın dörtte birinden fazlasında peygamber kıssaları anlatılır. Kıssalar ders alınırsa hisseye dönüşür. Bugün ders alınması gereken tarihi bir kıssanın, 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısının ardından açıklanan kararların yıldönümü. Alınan kararlardan sonraki süreç, Türkiye’nin siyasi, dini, ekonomik hayatında iz bırakan gelişmelere sahne oldu. Bu sürece 28 Şubat Süreci adı veriliyor. 28 Şubat Sürecini sıcaklığı ile yaşayanlardan biriyim. Gençler 28 Şubat sürecinde ne yaşandığını tam olarak bilmiyor. Bu nedenle gençlerimize doğru analizlerle bu süreci anlatalım.
Anlatalım ki,
Kızları ve kadınları sadece başörtülü olduğu için okula, üniversiteye, hastaneye, askeriyeye ve kamu kurumlarına almayanların, bugünkü özgürlük nutuklarının sahte olduğunu anlayabilsinler.
Anlatalım ki,
Başörtüsüne özgürlük isteyenlere işkence yapanların, onları hapse atanların, namaz kılanları işten atanların, kamu görevlilerini meslekten ihraç edenlerin bugün halen akademik-ekonomik-politik-sivil sahada iş gördüklerini anlasınlar.
Anlatalım ki,
28 Şubat’ın sadece başörtülülere karşı değil, inancını yaşamak isteyen insanlara, cemaatlere, STK’lara karşı yapıldığını anlasınlar.
Anlatalım ki,
Medyadaki yalan, iftira ve manipülasyon terörünün boyutlarını, bugün ile kıyaslayabilsinler.
Anlatalım ki,
Baskılar sebebiyle intiharların, depresyonların, psikolojik, ekonomik, sosyal trajedilerin nelere mal olduğunu görebilsinler.
Anlatalım ki,
Korkutulan anne babaların, inancını yaşayarak okumak isteyen kızlarını okuldan aldığını, kızlarının başörtüsünü kendi elleriyle zorla açtıklarını, kendi çocuklarına zorbalık yapmak durumunda kaldıklarını öğrensinler.
Anlatalım ki,
Atatürk, çağdaşlık, laiklik gibi kavramlara sığınarak devletin arazilerini, makamlarını ve imkanlarını işgal eden karanlık zihniyetlerin bugünkü temsilcilerini tanısınlar.
Anlatalım ki,
Ülkenin Başbakanına “ulan, pezevenk” diyen, ülkenin bakanına “seni meclisin önünde yağlı kazığa oturturum” diyenlerin hala yaşadığını öğrensinler ve bugün nerede konumlandıklarını fark etsinler.
Anlatalım ki,
Bugün insan hakları edebiyatı yapanların; 28 Şubat sürecinde partilerin, STK’ların kapatılmasına destek verdiklerini, ordu göreve pankartı taşıyarak öğrencileri bu pankartların arkasına zorla getirttiklerini bilsinler.
Anlatalım ki,
Dini sohbetlere katılmanın, Filistin’e ve Kudüs davasına destek vermenin terörist olarak görüldüğünü ve bu kişilere on yıllarca hapis cezası verildiğini öğrensinler.
Anlatalım ki,
Bu halkın peygamber ocağı olarak bağrına bastığı orduda; peygamberin dininin kısıtlandığını, pornografik-erotik gazetelerin serbest ama namaz kılmanın, dini gazeteler okumanın yasak olduğunu, yemekte Allah’a hamdolsun demenin yemeklerin dökülmesine yol açtığını anlasınlar.
Anlatalım ki,
28 Şubat’ın özgürlük maskeli karanlık, adalet maskeli zulüm olduğunu kavrasınlar.
Anlatalım ki 28 Şubat’ın kara bir gün olduğunu kavrasınlar.
*
Bir şeyi daha anlatmamız lazım gençlere.
Bazı kesimlerin 28 Şubat’ta yaşanılan trajedileri ranta çevirdiğini de anlatalım.
Zer, zor ve tezvire direndiğimizi ama para, makam ve imkanlara yenildiğimizi söyleyelim.
28 Şubat sürecinde imanın tadını alan mücahitlerken, sonrasında lüks ve şatafatın tadını alan müteahhitlere dönüştüğümüzü anlatalım.
28 Şubat’ın İslamcılığa ve İslami hayat görüşüne karşı yapıldığını; ama eski İslamcıların sanki kendisine yapılmış gibi bugünkü imkanlarından bahsettiği söyleyelim.
Oysa ki İslamcılık bitmişti. Oysa ki dünün İslamcıları bugünün liberalleri olmuştu. Oysa ki dünkü mücadelenin amacı bireysel olarak bir yerlere gelmek değil, sahip olunan ilkeleri bir yerlere getirmekti. Getiremediğimizi, başaramadığımızı, ihmalkarlık ve gaflet gösterdiğimizi söyleyelim gençlere.
Kültürel, pedagojik, psikolojik, ekonomik, sanatsal ve düşünsel alanlarda medeniyet değerlerimize dayalı içerikler, projeler, bilgiler üretemediğimizi itiraf edelim. İşgal ettiğimiz makamların hakkını veremediğimizi, neoliberal işgallere direnemediğimizi hatta bu işgale kendi hatalarımızla zemin hazırladığımızı söyleyelim.
Dün kimliğin, inancın, insan haklarının sembolü olan tesettürün bugün bu anlamlarını yitirdiğini anlatalım gençlere. Sadece mücahitlerin müteahhit olmadığını, Müslümanların süslümanlara dönüştüğünü de anlatalım. Başörtüsü mücadelesini kazandığımızı ama örtünün altındaki başları kaybettiğimizi anlatalım.
Sonra oturup düşünelim. Nerede hata yaptık diye.
Kendi çocuklarımızı kendimize yabancılaştırdığımızı, çocuklarımızın neoliberal ağlar tarafından ele geçirildiğini görelim. İçi boş iyimserliklerle övünmeyelim. Aynaya bakmaktan çekinmeyelim.
Tövbe edelim. Af dileyelim.
Gençlere İslam’ın ve İslam’ın yüce değerlerinin hatalarımızdan beri olduğunu anlatalım. Bize bakarak inançlarından uzaklaşmamalarını tavsiye edelim. Altının sahtesinin altının kendisi olmadığını söyleyelim.
Çağdaş medeniyetin kurtuluşunun ancak İslam’ın çağlar üstü değerleriyle mümkün olduğunu hatırlatalım. İslam’ın üstün ilkelerini ve değerlerini iyi öğrenmelerini, bu konuda az sayıda da olsa düşünen, emek veren, eser veren insanların olduğunu anlatalım. Başta Yüce Kitabımız ve sahih sünnet olmak üzere, çağa hitap eden bu eserleri okumalarını salık verelim.
Biz hikmet ve güzel öğütle anlatalım gençlere. Belki anlarlar. Anladıkları hakikatler, belki ülkenin makus tarihini değiştirecekleri günler için motivasyon kaynağı olur.
Umut aşılayalım gençlere. Kariyer ve zenginlik umudu vermeyi bırakalım. Erdem, huzur ve adaletin hâkim olacağı günler için birlikte mücadele etmeyi teklif edelim. Bu ideallere dünyada ulaşamayanlara, öte dünyada Allah’ın cennet ve nimetler vaat ettiğini anlatalım.
Yaşamak umut etmektir. Umudumuzu yitirmeyelim. Allah’tan ve insandan umudu kesen hiçbir düşünce bizden değildir.
Selam ve dua ile… (islamianaliz)