Bireysel Diriliş
Ebu Zer-i Ğıfari Allah Resül’ü (s.a.v.)’nün seçkin sahabelerinden biridir. Peygamberin yanında ilim ve hikmet öğrenmiş ve kendi istidadınca bildiği hakkı yaşamaya çalışmıştır. Deylemi’de geçtiği kadarıyla günün birinde bir adam Ebu Zer’e bir mektup yazar ve Ebu Zer’den kendisine mükemmel bir nasihatte bulunmasını ister.
Ebu Zer mektubu alır, okur ve “Halktan en çok sevdiğin kimseye karşı herhangi bir kötülük veya düşmanlık yapma.” diyerek mektubu cevaplar. Mektubu kapatır ve nasihat isteyen adama gönderir.
Adam yazılan cevabı okur fakat pek bir şey anlamaz. Acaba Ebu Zer’in bu sözden maksadı nedir, Ebu Zer kimi kastetmiştir? Tekrar Ebu Zer’e haber gönderir ve bu sözden maksadının kim olduğunu, halkın en sevgilisi sözüyle kimi kastettiğini Ebu Zer’e sorar.
Ebu Zer adama cevaben “Kişilerin en sevgilisi ve en azizinden maksadım, kendi nezdinde, “sensin” başka birisi değil. Sen kendini halktan daha çok seviyorsun. Öyleyse, sana aziz olanların en sevgilisine düşmanlık yapma. Yani kendine düşmanca davranma, acaba insanı, suçlu bir duruma düşüren her hata ve günahtan dolayı zararın doğrudan doğruya kendisine döneceğini ve kendi eteğine yapışacağını bilmiyor musun?” der.
Evet, kişinin kendisine yapacağı kötülük akıl dışı bir davranıştır. Fakat maalesef günümüz insanı kendi kendine zulmediyor. Kendi eliyle kendini ateşe atıyor. Allah’ın emrettiği düsturlarla yaşayarak, nehiy ettiklerinden de kaçınarak dünya ve ahiretin saadetine ulaşması gerekirken, nefis ve zevklerin peşinde hem dünyasını, hem de ahiretini heder ediyor. Ahiretinin tarlası olan bu dünyasında baki âlemini iyilik ve güzellikler üzere inşa edeceğine, münkerler ve çirkinlikler ile harap ediyor. Emr-i İlahi ile ahiretini ve dünyasını canlandıracağına, isyan ve kötülükler ile hayatını her iki cihanda zindan ediyor. Dinin hayat veren düsturları yerine, nefsin ve hevanın emirlerine ram olup helak yolunu seçiyor.
Kendi geleceğini düşünmeyen adamdan ne beklenir ki? Kendi hayrını düşünmeyen, ilerlemek için gayret göstermeyen, ahirette daha iyi konumlara gelmek için çabalamayan şahıstan nasıl bir davranış beklenebilir ki? Evet, insan önce kendi geleceğini kurtarmanın, ahiretini daha güzel bir şekilde inşa etmenin derdinde olmalı. Kendi ahiretini kurtarmak derdinde olmayan kişiye ne anlatılsa, hangi delil getirilse beyhudedir. Çünkü o kişi zaten bir şeyleri değiştirmek derdinde değildir. Suyun akışına, olayların sürüklemesine, hayatın gidişatına kendini teslim etmiştir. İdealleri yoktur. Ümitleri yıkılmış, umutlarını rafa kaldırmıştır. Gözleri bu’udun ötesinde, hayalleri enginlerde değildir. Sığ ve dar kalıplara kendini sıkıştırmış, önündekini göremeyecek kadar gözlerini yummuştur. Kapalı bir göz nasıl ileriyi görebilsin. Yaşadığı şartların zindanına hapsolmuş bir birey nasıl özgür düşüncelere yelken açabilsin ki?
Kendi hayrını düşünmekten aciz olandan başkalarının hayrı için çaba sarf etmesi nasıl beklenir? İslam için mücadele etmesi, insanlığın geleceğini inşa etmeye kendini adaması nasıl ümit edilebilir ki? Kur’an’ın portresini çizdiği ideal insan, ideal mü’min tiplemesi nasıl oluşabilir ki?
İnsanın dünya ve ahiret ile ilgili idealleri olmalı. Daha yaşanılır bir dünya, daha mü’mince bir hayat için yaşam şartları ideal hale getirilmeli. Unutmamalıyız ki yaşanmayan her Kur’an hükmünün yaşanacağı ortamları oluşturmakla mükellefiz. Kur’an düsturları için bugün yaşanamaz deyip miskince bir tavır içerisine girmek mü’mince bir tavır değil. Belki İslami hükümlerin daha mükemmel bir şekilde yaşanacağı ortamların oluşması için gayret sarf etmek vazifemiz bizim.
Dünyada, yaşadığımız toplumda, ailemizde ve çevremizde bir değişim yaşatabilmek için öncelikli olarak kendimizde bir değişim başlatabilmeliyiz. Toplumsal bir diriliş için, bireysel bir diriliş kaçınılmazdır. Ümit ile yola çıkmalı, umutlarla mücadelede ayakta durmanın yollarını zorlamalıyız. Bireysel bir diriliş de ancak gönülde bir ateş yakmakla mümkündür. İşte bu ateş, amandır, takvadır, ümittir. Unutmayalım ki ümidini kaybedenin kaybedecek başka bir şeyi kalmamıştır…
Zülfikar Fırat / İnzar Dergisi – Ekim 2014 (121. Sayı)