Direniş'in Temmuz Savaşı zaferini kutlaması ne anlama geliyor?
"Bugün Lübnan sahasında şahit olduğumuz tüm siyasi, askeri baskılar ve patlamalar, tek bir amaca hizmet ediyor. O da, Lübnan'ı yoğun bakım odasına sokmak, halkı Direniş'e karşı galeyana getirerek silahsızlanmasını sağlamak için kaos ve anayasal boşluk hali yaratmaktır. Burada sadece Lübnan'da bir iç savaş yaşanması ve Hizbullah'ın silahları ile enerjisini burada kullanması da amaçlanıyor."
Lübnan gündemini bir cümleyle özetlemek gerekirse, ülkede bugün yaşanan tüm gelişmelerin, 14'üncü yıldönümü kutlanan Temmuz zaferinin doğrudan ya da dolaylı sonuçları olduğunu söylemek mümkündür. Bu zafer, sadece Lübnan'da değil tüm Ortadoğu bölgesindeki denklemleri değiştirdi ve iki önemli şeyi tesis etti: Birincisi, İslami Direnişin yıldızı güçlü ve farklı bir şekilde yükseldi. Bu yıldız, geleneksel yozlaşmış elitlerin arasından değil acı ve ötekileştirilmenin bağrından doğdu. İkincisi ise, İsrail ordusunun yenilgisi ve tüm savaşları kendi lehine çözüme kavuşturma yeteneği son bulurken bundan kaynaklı kibri ve küstahlığı da bitmiştir.
Küresel ve bölgesel güçlerin gözünde Hizbullah'ın önemi ve tehlikesi, sınır ötesi olması ve güçlü bir eksenin parçası olmasından kaynaklanır. Ayrıca bölünmelere ve güvenlik ihlallerine karşı dayanıklı olan Hizbullah, bunun da ötesinde savaş kararı alabilen, iç krizleri yönetebilen ve bölgesel olaylarda yüksek yeterliliğe sahip bir liderliğe sahiptir. Kurumlarının çalışmaları sayesinde büyük ilerlemeler kaydeden Hizbullah'ın beyin bankaları, dikkatlerden uzak bir şekilde sessizce çalışmalarını yürütür.
Burada mevzu, silahlara sahip olma meselesi değildir. Batı'dan modern askeri ekipman ve uçaklar satın almak için yüzlerce milyar dolar ödeyen Arap hükümetleri ve devletleri vardır. Ne var ki bu ülkeler tek bir savaş bile kazanmamıştır. Konu, irade sahibi olma, bu silahların nasıl kullanılacağını iyi belirleme ve nihayetinde zafere ulaştıran yola girme meselesidir. Temmuz Savaşı, tüm bu düşüncelerin somutlaştırılmış halidir.
Bizlerin ve Temmuz Savaşını takip eden milyonlarca insanın bu savaşın aşamalarını baştan sona kadar unutması mümkün değildir. Seyyid Hasan Nasrallah'ın bize ve tüm ümmete söylediği gibi “Beyrut sahili karşısında konuşlanan İsrail firkateynine iyi bakın. Şimdi, Direniş füzelerinden biri tarafından imha edilecek.” Bu gerçekten de oldu. O tarihten bu yana İsrail'in savaş gemileri Lübnan'ın karasularını ihlal etmeye cesaret edemedi.
***
Bu savaşın zaferinin onuncu yıl dönümü kutlamalarına şahsen katılma şerefine ulaşmıştım. Lübnan'ın güneyindeki Melita belediyesinde düzenlenen etkinliğe katılan benimle birlikte sayılı birkaç konuk, Hizbullah liderliği, siyasetçileri ve milletvekilleri tarafından ağırlandık. Bu zaferi pratik olarak anlatan ve düşmanın bazı yıkılan savaş mekanizmalarını belgeleyen bir müzeyi gezerken yaşadığımız mutluluk tarif edilmezdi. Özellikle İsrail'in askeri endüstrisinin övünç kaynağı olan Merkava tankları, bir köşede aşağılanmış ve küçük düşmüş bir şekilde duruyordu.
Bugün Lübnan sahasında şahit olduğumuz tüm siyasi, askeri baskılar ve patlamalar, tek bir amaca hizmet ediyor. O da, Lübnan'ı yoğun bakım odasına sokmak, halkı Direniş'e karşı galeyana getirerek silahsızlanmasını sağlamak için kaos ve anayasal boşluk hali yaratmaktır. Burada sadece Lübnan'da bir iç savaş yaşanması ve Hizbullah'ın silahları ile enerjisini burada kullanması da amaçlanıyor.
Amerika ve bazı Arap ülkelerinin desteklediği bu komploda yılanın başı İsrail'dir. Lübnanlı beşinci tugay da buna bulaşmıştır. 1989 yılında Taif anlaşmasının imzalanmasından bu yana fakirlerin ve yoksulların alın terini yağmalayan yozlaşmış yönetici kesimi söküp atmak ve reformlar için istenen her şeyi geçersiz kılmayı amaçlıyorlar.
Seyyid Hasan Nasrallah'ın bu tarihi olay münasebetiyle yaptığı konuşmasında söyleyecek çok şeyi olduğu kesindir. Ülke içi ve Arapların gündemiyle ilgili mutlaka değineceği konular vardır. Eğer bu konuşmada ana noktaları belirlemek sizin göreviniz olsaydı, çok fazla esneklik yapar hatta birçok konudan feragat ederdiniz.
Ne yazık ki, yanlış anlaşılan bu esnekliğin güç ve büyüklüğün yanı sıra, Lübnan halkı ile güvenlik, istikrar, egemenliği ve onuru için duyulan endişeden kaynaklandığı kuşku götürmez. Ancak komplocu taraflar böyle görmüyor. Onlara bu hatanın sonuçlarını şiddetle ve açıkça hatırlatılmalıdır.
Hizbullah bugün, Temmuz Savaşında olandan 20 kat daha güçlü bir hale geldi. 150 bin füze ve yüzlerce insansız uçak ve yüksek saha deneyimi olan savaşçılarıyla etkili bir caydırıcı güç sahibi oldu. Eğer Hizbullah olmasaydı, Güney Lübnan İsrail'in elinden kurtarılamazdı ve işgal devleti ülkenin petrolünü, doğal servetlerini ve Akdeniz'deki doğalgaz rezervini çalardı. Yani başka bir deyişle, güç dengelerin bugün, 2005 yılındaki dengelerden çok büyük ölçüde farklıdır.
***
Direniş ve liderliğinin, ahlaki ve demokratik diyaloğun tüm ilkelerinden yoksun olan bu komplo karşısında gösterdiği sabır ve sinirlerine hâkim olma ilkesinden dolayı imreniyoruz.
Tüm bu komplolar ve Direniş'i silahsızlandırma baskıları başarısız olacaktır. Çünkü bu silahlar egemenlik, onur ve şerefin adresi haline gelmiştir. Dünyanın en güçlü dördüncü ordusu olan İsrail karşısında 33 gün boyunca dayanan Hizbullah boyun eğmeyecek ve silahlarını bırakmayacaktır. Eğer Seyyid Ali Hamanei Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a “İsrail sınırda olduğu sürece ondan korkmayın” dediyse, biz de aynısını Seyyid Nasrallah için tekrarlıyoruz. (Abdulbari Atvan / Raialoum)