İran, ABD'nin nükleer taahhütlerine güvenmiyor
"Karar alıcılar içinde, İran'ın uranyum zenginleştirmesini ve gelişmiş santrifüjlerini artırmaya devam etmesi ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ve müfettişlerinden kurtulması gerektiği konusunda güçlü bir görüş var."
İran ve Biden yönetimi arasında 2015 JCPOA nükleer anlaşmasının yeniden canlandırılması konusunda doğrudan görüşmeler resmi olarak başlamamış olabilir. Ancak medya aracılığıyla müzakereler devam ediyor ve her iki taraftan şifreli mesajları diğerine iletmeyi amaçlayan açıklamalar sürüyor. Bu şifrelerin esas anlamlarını deneyimli gözlemcilerin deşifre etmesi zor değildir.
Şu anda üzerinde durulmakta olan büyük soru, artan diplomatik açmazda hangi tarafın ilk olarak ürkeceği. İran, ABD'nin JCPOA hükümlerine uymaya devam etme taleplerini sunarak açılış hamlesini yapacak mı? Yoksa Biden yönetimi, İran'ın Trump tarafından uygulanan ek ekonomik yaptırımların önceden kaldırılması konusundaki ısrarına boyun eğecek mi?
İran'ın tecrübeli baş diplomatı Mohammad Cavad Zarif bir uzlaşma önererek bu tartışmaya son vermeye çalıştı. Her iki tarafın da Avrupa Birliği tarafından koordine edilen prosedürlerle uyumluluğa dönmek için eşzamanlı adımlar atmasını önerdi.
Bu son derece makul teklife ilgisiz ABD tavrı, İran televizyonunda canlı yayınlanan Başkan Hasan Rohani'nin öfkeli tepkisine yol açtı. Çarşamba günkü haftalık kabine toplantısına başkanlık ederken, İran'ın JCPOA'da herhangi bir değişiklik yapılmasını ya da altı imzacıya ilave bir tarafın dahil edilmesini asla kabul etmeyeceği konusunda ısrarını ortaya koydu - bu konuda söz sahibi olmayı talep eden İsrail ve Suudi Arabistan'a bir atıf.
İran'a yakın Lübnanlı kaynaklara göre, İran'ın iktidar kurumundaki hakim ruh halinin uzlaşmaz olduğu şeklinde. Bu, standart bir müzakere taktiği olarak talepleri artırmak meselesi değildir. Bunun nedeni, "İran'ın boynunu bir daha Amerikan iktidarının altına koymaması gerektiği" şeklindeki kesin kanaattir. Artık ABD'nin verdiği taahhütlere güvenmiyor ve garantilerle desteklenen Washington'dan ciddi ve geri dönüşü olmayan adımlar görmek istiyor.
Bu kaynaklar, "ya Trump ya da bir aşırı Cumhuriyetçi dört yıl içinde görevi devralırsa ve ekonomik yaptırımları, belki daha da acımasızca yeniden uygulamaya karar verirse ve nükleer anlaşmadan tekrar çekilirse" diye sordu. "Karar alıcılar içinde, İran'ın uranyum zenginleştirmesini ve gelişmiş santrifüjlerini artırmaya devam etmesi ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ve müfettişlerinden kurtulması gerektiği konusunda güçlü bir görüş var."
Biden yönetiminin Trump tarafından çıkarılan bazı idari emirleri sulandırdığı veya tersine çevirdiği doğrudur. Ancak bunlar çoğunlukla iç politika ile ilgilidir. Dış politika konularında, hamleleri, özellikle Orta Doğu ile ilgili olarak, büyük ölçüde ikincil ve önemsiz olmuştur.
İranlıları en çok rahatsız eden, yeni Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in, ABD'nin İran nükleer meselesinde herhangi bir hamle yapmadan önce müttefiklerine danışacağına dair açıklaması - Avrupa ülkeleri, İsrail ve Suudi Arabistan'a atıfta bulunuyor. Blinken, önceki anlaşmanın yerine, İran'ın füze Programını ve Lübnan, Irak, Yemen ve Gazze Şeridi'ndeki paramiliter müttefiklerini terk etmesini içeren ek şartlarla yeni bir anlaşma yapılmasını istiyor. Bu, Tahran'dan da görüldüğü gibi, Saddam Hüseyin'in Irak'ının ve Muammer El-Kaddafi'nin Libya'sının izinden gitmek anlamına gelir. Ruhani'nin tavizsiz cevabı bu yüzden.
Blinken'in, İran'ın JCPOA hükümlerine uyulmaması nedeniyle nükleer silah edinmekten sadece birkaç hafta uzakta olduğunu iddia ettiğinde doğruyu söyleyip söylemediğini bilemeyiz – bu, Trump'ın anlaşmayı reddetmesine ve Avrupalıların ABD'yi yeniden taahhüt etmeye ya da ekonomik yaptırımları kaldırmaya ya da kendi hafifletici adımlarını atmaya zorlamamasına gecikmiş bir cevaptı. Ancak Batı medyasında Tahran'ın nükleer programının ve uranyum zenginleştirme kapasitesinin geliştirilmesini hızlandırmak ve onu potansiyel bir silah kapasitesine bir adım daha yaklaştırmak için ABD'deki fetret sürecinden yararlandığı yaygın olarak bildiriliyor.
Rehber Ayetullah Ali Hamanei, Danışma Meclisi ve yönetim elitlerinin nükleer silah üretimi veya kullanımı yla ilgili önceki yasağı bozarak yeni bir fetva (dini görüş) yayınlaması yönünde baskı altında. Bu, İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine saldırması için devam eden tehditlerin ardından geldi. Çarşamba günü, Yerleşim İşleri Bakanı Tzahi Hanegbi, ABD'nin bu tesisleri yok etmemesi halinde, İsrail'in nükleer bir İran ile yaşayıp yaşamayacağına veya bu “tehdide” karşı bağımsız hareket edip etmeyeceğine karar vermesi gerektiğini söyledi. Daha önce İsrail medyası, Başbakan Benjamin Netanyahu'nun İran'a yönelik bir saldırı için gereken bütçe tahsisatını görüşmek üzere siyasi ve askeri şeflerle bir araya geldiğini ve önümüzdeki Pazar günkü kabine toplantısında İran'ın nükleer meselesini gündeme getireceğini bildirdi.
Bu tür sızıntılar, yalnızca Biden yönetimine Netanyahu'ya uzun süredir ertelenen bir telefon görüşmesi yapması ve Tel Aviv ile koordinasyonu sürdürmesi için baskı kurmayı amaçlıyor olabilir. Bu en olası açıklama. İsrail, yeni ABD yönetimiyle anlaşmazlık ihtimalinden ciddi şekilde rahatsız.
Yine de Orta Doğu üzerinde savaş bulutları toplanmaya devam ediyor. Dört gün içinde dört İsrail insansız hava aracının düşürülmesi (ikisi Lübnan'da ve ikisi Gazze Şeridi'nde), savaş çıkacaksa, "Direniş Ekseni"nin buna hazırlandığını gösteriyor. (Abdulbari Atvan / Raialyoum)