Ey İnsan! Sus ki İmanın Doğsun
İsa’yı kucağında taşırken Meryem’e konuşmak yasaktır. Yahya yaratılırken Zekeriya’nın ayeti konuşamamaktadır. (Meryem:10-26)
İsa amel, Yahya imandır. İnsan sağlam ve doğru inanca sahip oldu mu o inancı kendisine bir Yahya’dır. İnsan inandığıyla amel etti mi inancını insanlara ifade etmede sıkıntı duymaz. O amel Meryem’in kucağındaki İsa Mesih gibi kendisine tercüman olur. Yahya’yı içinde, İsa Mesih’i kucağında taşımayan kimsenin susması da konuşması da sorundur. Çünkü böylesinin susması acizlikten, konuşması cehalettendir.
Yahya iman, İsa ameldir. Bir iman Yahya gibi sağlam, halis ve yakini ise onun sahibine konuşmak yakışmaz. Onun ayeti, delili, ispatı susmaktır. O sustukça imanı gürleşir. Sonuçta herkese kendini kabul ettirir. Yahya’nın haberi Zekeriya’nın kalbine ilka edildikten sonra Zekeriya peygambere konuşmak yakışmaz. Çünkü Yahya şekten, şüpheden, riyadan arınmış bir imandır. Zekeriya: “ey Rabbim, Karım kısır ben de yaşlılığın son haddine varmışken benim nasıl bir çocuğum olabilir?”, dedi. Yahya’nın doğması için bir tek sebep mevcut değildir. Kısır bir kadın, kocamış bir erkek. Allah: “işte böyle o bana kolaydır. Bundan önce de seni sen hiçbir şey değilken yarattım” dedi. (Meryem:8-9)Bu ferman Yahya’nın imanın eseri olduğunun ilanıdır. Yahya’nın doğumu için asıl olan imandır. Onun doğacağına hiçbir sebep yok iken inanmaktır. Her kim ki halis ve sadık bir şekilde imanına iman ederse bilsin ki onun imanı mutlaka Yahya gibi hayat bulur. Allaha cc “ey iman edenler iman edin”(Nisa:136) Ayeti bunu ifade ediyor. Buna göre imanına iman etmeyenin Yahya’sı hayat bulmaz. Kemal bularak gün yüzü göremez.
İnsan imanını Yahya gibi mukaddes canlı ve halis hale getirebildi mi onun ayeti Zekeriya as gibi susmaktır. Kendini ispat etmek, ifade etmek için söze gerek yoktur. O iman büyür, güçlenir ve bir gün gelir Yahya gibi doğuverir. Zekeriya peygamber daha doğmadan Yahya’yı anlatmaya kalksaydı kimseyi inandıramazdı. Doğduktan sonra ise lafa ne gerek var. Herkes nur yüzlü Yahya’yı gözleriyle görüyor. Zaten hakiki iman Yahya doğmadan bütün imkânsızlıklara rağmen onun doğumuna şüphesiz bir şekilde inanmaktır. Hakiki iman, imanına iman etmektir. Bir iman Zekeriya peygamberin ki kadar güçlü olmadıkça Yahya Hasur’un doğacağına kani olmaz. Dolayısıyla inanmadığı için muradı gerçekleşmez.
Halis bir iman Yahya gibidir. Yahya ismi doğrudan Hak Teâlâ tarafından verilmiştir(Meryem:7) ve “hayat” ile aynı köktendir. Yahya’nın sıfatı da “Hasur” dur(Ali İmran:39). Hasur da sıkışmak ve kuşatılmış olmak manasındadır. Buna göre gerçek manada bir iman ve niyet ne kadar kuşatılmış ve sıkıştırılmış olursa olsun o yine de Yahya’dır, canlı ve diridir. Yavaş yavaş sabırla büyür, gelişir ve güçlenir. Hayat dinamizmine sahip olarak asla gelişimi ve büyümesi durmaz. Yahya olarak kâmil bir hale gelmeden de doğmaz. İnsanlar tarafından sıkıştırılabilir ama doğumu ne erkene alınabilir ne de geciktirilebilir. Bunu Yahya’nın hayat dinamikleri ve kendi şartları tayin eder.
Her türlü halis niyet, doğru düşünce ve iman Yahya hükmündedir. Bunlar kalbe düştükleri andan itibaren sahiplerinin sabırla susması, susarak sabretmesi gerekir. Sabırla susmak rahimde-kalpte Yahya’nın sağlıklı ve istikrarlı bir şekilde büyümesini sağlar. Boş boğazlık, ciddiyetsizlik Yahya’nın gelişimini ve kemale ermesini tehlikeye atar. Bu nedenle Allah cc Yahya’nın doğum sürecinde babası Zekeriya’nın konuşmamasını ve bunun kendisi için bir ayet olduğunu buyurmuştur. Susmanın bir ayet olması, onun imanı ve niyeti güçlendirdiğine dair bir işarettir. Evet, gerçekten susmak bir ayettir. Bu ayet de imanı ve edilen niyeti güçlendirir. Bunun tersi olarak bu asamda çok laf edilmesi imanın ve niyetin hüccetsiz olmasına yol açar. Bu da yolun hesap ve kitabın şaşırılmasına sebep olur. Bu nedenle bu süreçte sabırla susmak ve susarak sabretmek gerekir.
İsa amel Yahya ise imandır. İnsan inandığıyla amel etti mi inancını insanlara anlatmada sıkıntı çekmez. İsa’yı kucağında taşımadığı halde konuşan meramını anlatmaya çalışan Meryem insanları nasıl inandırabilsin? Her iki durum da makul ve makbul değildir. Bu nedenle Allah(c.c) ameli bir itaatin sözle ifade edilen itaatten daha kabule şayan olduğunu “deki amel edin Allah, Onun resulü ve müminler amelinizi görecek ayetiyle buyurur. Bu ayette kendini sözle ispat ve ifade etmeye çalışanlara bir uyarıdır. Yani ne kadar sözle kendinizi ispat etmeye çalışırsanız çalışın ameliniz Meryem’in İsa’yı kucağında taşıması gibi somut hale gelmedikçe kimseyi inandıramazsınız. İsa Mesih’i kucağınızda taşımadan siz istediğiniz kadar Mesih’i taşıdığınızı söyleyin kimseyi inandıramazsınız. Demek ki amelin, ahlakın olduğu yerde de lafa ihtiyaç yoktur.
Bilgi kirliliği, boş laf, gereksiz konuşma aklın ve kalbin fetih olmasını zorlaştırır. İlmi açılımın şartlarından birisi de sağlıklı, doğru ve net bir iletişimdir. İsrail oğulları daima sözü amelin önünde tuttuğundan onlara oruçta konuşma yasağı da getirilmiştir. Fakat bu tekellüf Müslümanlardan kaldırılmıştır. Bu, Kuran gibi yüce ve hekim bir kitabın sözlerinin tam uygulanacağı varsayımına dayanıyor. İlim ve amel, harfleri aynı olan iki kelimedir. Demek ki, ilim ameli, amel de ilmi doğurur. Bu ikisinin birbirini takip etmesi gerekir ki, çark dönsün. İş, fasit bir dairede, kısır bir döngüde dolaşıp durmasın. Böyle bir durumda ilmi ve ruhi açılımın olması da doğal olarak söz konusu değildir.
Ruhi ve ilmi açılımın temeli budur. Söz amel dengesinin olmadığı bir ortamda açılımı beklememek gerekir. Yine ilmi açılımın ruhi açılım olmadan gerçekleşmesi mümkün değildir. Ruhi açılımı sağlayan inandığını şekten şüpheden arındırmak ve bildiğiyle amel etmektir. Bundan sonra çark dönmeye başlar. Ruh ilmi, ilim ruhu açar. Genişletir, güçlendirir ve yüceltir. Bu Salih bir dairedir. Dur durak bilmeden döner durur. Bu deveran ürünü mutluluk ve özgürlüktür. Lezzeti İlahi rıza Konumu yüce ve güçlü hükümdarın yanındaki doğruluk makamıdır.
Abdurrahim Güneş / İnzar Dergisi – Aralık 2014 (123. Sayı)