Zina, Harareti Söndürmez, Aksine İnsanın Buz Kesmesine Yol Açar
Hayat ve haya aynı köktendir. Hayat(canlılık) ve hayâ(utanma) insanın varlığının, var olmasının temel unsurlarıdır. “Hay olma durumu” insanın zahiri varlığını, “hayâ” ise manevi varlığını temsil eder ki hayat bu ikisinin toplamıdır.
Ve bugün, sadece insanın hayatı değil, aynı zamanda hayâsı yani ar ve namusu da tehdit altındadır. Dikkat edilirse caniler, hayâyı yıktıktan sonra hayata kastediyorlar. Çocukların hayatına kastedenlerin, aynı zamanda hayâsızca şeyler de yapmış olmaları bunun bir ispatı değil mi? Demek ki, hayatın muhafazası hayânın muhafazasından geçmektedir. Eğer hayâsızlığın yolları açık vaziyette tutuluyorsa insan hayatının doğrudan bir tehdit, büyük bir tehlike altında olmasına göz yumuluyor demektir. Hayâsızlığın yollarının olabildiğince açık olması, insan hayatına karşı ceza olarak da kısasın kabul edilmemesi her yönden insanın büyük bir tehlike altında olması anlamına gelir.
Hayâ, hayatın sadece zahirden ibaret olmadığının delilidir. Hayatı biyolojik bir olgu olarak görenler açısından hayâ mefhumu pek anlaşılmayabilir. Bunlar için hayat sadece bedenseldir. Bu nedenle Kuranı kerim, zina edenlere celde vurulmasını emrediyor.(Nur:2)
Neden zinada bulunanlara vurulan değneğe “celde” adı verilmiştir? Çünkü bunlar girdikleri ilişkide “ciltlerin” temasını esas almışlardır. Bu nedenle cilde vurulan celdeyi hakketmişlerdir. Öyle ya celde, cilde vurulan değnek demektir. Buradaki mesaj şudur; zinakarlar tensel ve ciltsel bir tatmin peşindedir. Oysa kadın erkek ilişkisinin ten ve cilt ötesi boyutları vardır. Bunun hayâya ve hayata dair boyutları, ruha dair yönleri vardır. Böyleyken kalkıp bütün bunları ihmal ederek ve zulmederek ciltlerin temasını yeterli görmek bu işin hayâ yönüne, hayati yönüne büyük bir tecavüzdür.
Şirazeyle birleştirilmiş olan kitap bölümüne “cilt” adı verilir. Bir kitaptan istifade etmek için cildine zarar vermeden içine ve içeriğine bakmak gerekir. İnsanın kitapla olan bu ilişkisi adeta bir nikâh ilişkisidir. İhtiram ve ihtimam ile ve cildine zarar vermeden kitap açılır ve ondan istifade edilir. Kadın ile erkek birbirleri için birer kitaptır. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim’de nikâha özel olarak “kitap” ismi verilmiştir(Bakara:235)
Zina, kitabın içeriğine bakmadan kitabın cildini ve şirazesini bozmaktır. Cildi bozulmuş, şirazesi dağılmış olan kitap bir daha bir araya gelemez. İşte kadın-erkek ilişkisinin nikâha dayalı olmasının zorunluluğu buradan kaynaklanıyor. Kadın ile erkek birbirleri için birer kitap hükmündedir. Her ikisi de birbirilerini okumayı bilecek, bundan büyük haz ve mutluluk duyacaktır.
Kitabın cildi vardır. Bu kitabın cildinin her zaman sağlam olması gerekir. Zina ile birbirilerinin ciltlerine zarar verenlere vurulan celde onları yeniden cilt sahibi yapma hedefine yöneliktir. Yani zina ile ciltleri bozulmuş ve deforme olmuş kişilere vurulan celde onların cildini onarır. Yeniden onların bir cilt sahibi olmalarını sağlar. Buna göre İslam, insanların ciltlerinin bozulmasını insan hak ve onuruna son derece aykırı bir durum olarak görür. Çünkü bu, insanı sadece biyolojik bir varlık olarak görmek anlamına gelir ki bu da onu adeta “hayvan” seviyesine indirmektir.
“Cilt ile celit” aynı köktendir. Celit, buz ve don manasındadır. Yani zina yapan kimsenin cildi bozulduğu için buz keser. Hararetini ve hayat sevincini yitirir. Cilt insanı korur ama dondurmaz. Fakat kötü ameller cildi deforme edince insan adeta buz keser. Tatmin etmek için uğraştığı şehvetini soğuk bir hayal kırıklığına çevirir. İçindeki hararet bu sefer dondurucu bir soğuğa dönüşür. Bu da onun hayattan haz ve lezzet almamaya başlamasına yol açar. Demek ki zina onu irtikâp edenin hararetini söndürmez, insanın buz kesmesine yola açar. Çünkü cildi tahrip olan, muhafazası bozulan kimse hem güzelliğini yitirir hem de hararet dengesini kaybeder.
Kadın ile erkek birbiri için birer kitaptır. Burada anıları, öyküleri, hayat serüvenleri, duygu ve düşünceleri yer alır. Bunlar birbirilerine nikâh ile sahip olduklarında bütün bunları birbirileriyle paylaşırlar. Böylece duyguları, anıları, düşünceleri, öyküleri müşterek olur. Bunların haz ve lezzeti birlikte tadılır.
Bir şeyin cildi onun muhafazası ve ambalajıdır. Zina, gayrı meşru ilişki, bu ambalajı tahrip etmektedir. Zina insanın dışına tamah etmekte ama içini bozmaktadır. Zina ruhlar arasındaki ilişkiyi dikkate almadığından nikâha bağlı mahremiyetleri oluşturamamaktadır. Çiftlerin akrabaları birbirleri için hiçbir hüküm ifade etmemektedir. Bu da zinanın sadece bireylerin cildini değil, aynı zamanda toplumun da cildini tahriş eden bir boyuta ulaştığının delilidir. Bu nedenle Hak Teâlâ zina suçunu işleyenlere vurulan celdenin bir topluluk önünde olmasını(Nur:2) emretmiştir.
İslam, kadın erkek ilişkisine “kitap” ismini vererek bunun ancak hukuki ve resmi bir çerçeve içinde olabileceğini hükme bağlamıştır. Kadın ile erkek arasındaki kitapsız ilişki kitabın cildini tahrip ederek içini açığa çıkarır. İçeriğini açıkta bırakır. Bunun sonrasında da bu kimseler için belki hayat devam ediyor ama kesinlikle bu, buz kesmiş, dağınık, kitapsız, hükümsüz ve mahremiyetsiz bir hayattır. Dahası hayâsızca bir hayattır. Arsız ve ayarsız bir hayattır. Cildi bozulmuş, şirazesi çıkmış bir hayatta ardan ve ayardan söz edilebilir mi?
(İnzar Dergisi – Haziran 2014)