Ruhu İlimlerle Doyurmak
İmam Humeyni’nin Kırk Hadis Şerhi’nde “nefisle cihat” hadisine yaptığı açıklamaları okurken hadis şerhinin birkaç cümlesi doğrultusunda eğitim ve eğitim müfredatımızın nasıl olması gerektiği ile ilgili bir katkı sunabileceğini düşünerek birkaç not almıştım.
Hadisin içerik bakımından eğitimle bir ilişkisi olmadığı ve şerhinde de aynı şekilde bir yakınlık bulunmamasına rağmen bir kıyas yöntemiyle ilişkilendirme yönteminin faydalı olabileceğini düşündüm. Uzun süredir üzerinde araştırma yaptığım “eğitim sistemi” konusunda sürekli bir boşluğun var olduğunu hissetmiş ve o boşluğa kısmen değinmiş olsam da bu yetersizliğin nedenini yeteri kadar ele almadığımızı fark edip bu ay ki yazımızı tamamıyla bu konuya ayırmak istedim. Rabbim hakkıyla yazıya dökmeyi asıl maksadın anlaşılmasını nasip etsin…
“Bil ki insan iki yönlü bir yapıya sahiptir. Birincisi; dünyevi zahiri yapı yani bedendir. İkincisi; başka bir âleme mensup bâtıni gaybi yapı yani ruhtur.”
Beden topraktan yaratılmıştır. Dolayısıyla onu besleyen, ayakta tutan, doyuma kavuşturan topraktır. Zira insan bedeni yemeğe ve içeceklere; sebzeye, meyveye, ekmeğe, suya, çaya, meyve sularına, süte ihtiyaç duyar. İnsan bedeni barınmaya, korunmaya ve dinlenmeye; eve, bahçeye, yatağa, elbiselere ihtiyaç duyar. İnsan bedeni ısınmaya; oduna, kömüre, doğalgaza ihtiyaç duyar. Ve insan bedeninin ihtiyaç duyduğu bütün bunlar topraktan gelmektedir. Bu yüzden, insan bedeni bu toprağa ihtiyaç duyar, bu toprağa muhtaçtır.
Beden muhtaç olduğu şeyi elde etmeye çalışırken kendine askerler edinmiştir. El, ayak, karın, göz, burun, kulak, ağız ve diğer tüm organlar insan bedeninin askerleridir ve bedeni ayakta tutmaya çalışır.
İnsanın ikinci yönü olan ruh ise Hicr Suresi’nin “Biz Âdem’e kendi ruhumuzdan üfledik” ayetinde belirtildiği gibi Allah’ın ruhundan üflenmiştir. Yani Allah’tan bir parçadır ruh. O halde insan ruhu Allah’a ihtiyaç duyar, Allah’a muhtaçtır. Onu besleyen, ayakta tutan, doyuma kavuşturan Allah sevgisidir, Allah’ın muhabbetidir, Allah’ın kelamıdır. İbadettir, zikirdir, duadır, irfandır, ilimdir. Ruh da beden gibi ayakta durabilmek için kendine askerler edinmiştir. Ancak gayb ve melekût âlemine mensup olan ruhun askerleri bedenin askerlerinden farklı olarak iki ordu şeklinde ayrılmıştır.
Birincisi; rahmani ve aklan-i ordulardır ki bunlar her iki âlemde de insanı Allah’a yaklaştırır, saadet ve mutluluk sağlarlar. İkincisi; şeytani ve cehlan-i ordulardır ki insanı Allah’tan uzaklaştırır ve kötülüğe doğru sürüklerler. İnsan ruhuna ait bu iki ordu, insan hayatı boyunca bir çatışma halindedir. Ve insanın iki âlemdeki kaderi hangi ordunun galip geleceğine bağlıdır.
Asıl konumuza gelecek olursak ve bir bağlantı kurmak istersek eğitim, insanın ruhi yapısına hitap eder. Bu nedenle insan, her iki âlemde de yaratıldığı rahmana yakınlaşmak, doyuma kavuşmak, saadet ve mutluluğu elde etmek istiyorsa ruhun rahmani ve aklan-i ordularını galibiyete ulaştırmak için mücadele etmek zorundadır. Zira ruhu besleyecek, onu ayakta tutabilecek, doyuma kavuşturacak olan rahman-i ve aklan-i orduların galibiyeti elde etmesidir.
Bunun için ruh, bedenin askerlerinden bazılarını da yani ayakları, kulakları, elleri ve dili kendi ordusuna katıp şeytan-i ve cehlan-i ordularla çatışma halindeyken elindeki tüm imkânları değerlendirmelidir. Ayaklar rahmani ve aklan-i ilim meclislerine gitmeli, kulaklar rahman-i ve aklan-i ilimleri duymalı, eller rahman-i ve aklan-i ilimleri yazmalı, dil rahman-i ve aklan-i ilimleri söze dökmelidir. Rahman-i ve aklan-i ordular, Allah’ın peygamberler aracılığıyla göndermiş olduğu kelamdan ve o kelamın göstermiş olduğu, yönlendirdiği yolu muhakkak takip etmelidir.
Tabi bütün bunların olabilmesi için öncelikle insanoğlu, nasıl bedenin ihtiyaç duyduğu ve karşılamak zorunda olduğu ihtiyaçlarını elde etmede her tür imkânı sağlıyor ve bunun için eğitim kurumlarında bu ihtiyaçlar doğrultusunda dersler bırakıyorsa, insan ruhunun da ihtiyaç duyduğu rahmanî yani ilahi ilimleri eğitim kurumlarında ders olarak bırakmalıdır. Zira bedenin ihtiyaçları karşılanmadığında bedende ortaya çıkacak çöküntü gibi ruhun da ihtiyaçları karşılanmadığı taktirde ruhta bir çöküntü meydana gelecektir. Ve bedende ortaya çıkacak çöküntülerin topluma sirayet ettiği gibi (fakirliğin, açlığın insanları birbirine düşürmesi, ölümlere neden olması gibi) ruhta oluşacak çöküntülerde de topluma sirayet etme söz konusu olacaktır.
Hem ruhta oluşacak çöküntüler bedendeki çöküntülerden daha fazla zarar verecektir ve şu an vermektedir. Ülkemizden yola çıkacak olursak bedenin ihtiyaç duyduğu gereksinimler çoğunlukla karşılanmasına rağmen toplum içerisinde huzursuzluğun, kargaşanın, yolsuzlukların, cinnetlerin, intiharların, boşanmaların hat safhaya ulaşması ruhun rahman-i ve aklan-i ilimlerle doyurulamamasıdır. Maddi olarak istediği her şeye ulaşmış bir gencin paradan, mesleğe kadar ulaşmak istediği her şeye ulaşmasına rağmen ve özel öğretmenlerle eğitim alması, en iyi üniversitede okumasına rağmen intihar yolunu seçmesi kesinlikle rahman-i ve aklan-i ilimlerle ruhunu doyuramamasındandır.
Milli Eğitimin topluma sirayet eden bu eksikliği fark edip Kur-an’ı Kerim, siyer vb. dersleri müfredata koymasına rağmen bu boşluk tam anlamıyla doldurulamamıştır. Zira ruhun doyumu ilahi ilimleri tam anlamıyla kavramasıyla, benimsemesiyle gerçekleşecektir. Bunun için Geometri, Matematik, Türkçe, Sosyal Bilgiler, Fen Bilimleri, Felsefi Bilimler vs. derslerin kapitalist ve milliyetçilik kavramlarıyla açıklanmaya çalışılması yerine ilahi kavram ve terimlerle açıklanmaya çalışılması gerekmektedir. Allah’ın izniyle bunun topluma sirayeti çok daha olumlu olacaktır.
Allah’a emanet olun…
Adalet Vural / Nisanur Dergisi - Ocak 2015 (38. Sayı)