Kartpostallık Manzaralar
Türkiye’de 17 Aralık süreciyle beraber açığa çıkan güç mücadelesi farklı evreler geçirerek ilginç ifşaatlara yol açıyor.
Taraflar, birbirlerine karşı açtıkları savaş yöntemlerini henüz fiili müdahalelere tam olarak dönüştürmek yerine daha ziyade yıpratıcı vasıtalar kullanarak yol almaya çalışıyorlar. Yıpratma yöntemleri için ilk etap sonucunun 31 Mart yerel seçimlerine endekslendiği görülürken, bu tarihe kadar farklı kaos tekniklerinin de sahnelenebileceği ihtimalleri de öne çıkmış görünüyor.
Şimdilik yürürlükte olan mücadele yöntemi aslında bir tür “Soğuk savaş” tekniğini andırıyor. Bu anlamda psikolojik harekatın tüm unsurları devreye sokulurken ilk hedefin kamuoyunun algılarına hakim olmaya çalışmak olduğu gözlerden kaçmıyor. Bu bağlamda medya üzerinden bariz bir savaş yürütülürken sanal ortama salınan farklı renkteki sızdırmalar, ses ve görüntü kayıtları en önemli savaş materyalleri olarak deyim yerindeyse kamuoyunun beğenisine sunuluyor.
Medya savaşları ve karşılıklı ses kayıtlarının seyri belli bir tonda yapılarak karşılıklı hamlelere dönüştürülürken aniden İmralı kaynaklı sorgu videolarının dizi film şeklinde peyderpey servise konulması, süren mücadeleye yeni bir boyut kazandırmış görünüyor. Öcalan’ın servis edilen videoları içerik olarak “bilinmeyen gerçeklerden” oluşmasa da bu gerçeklerin ana kaynağından teyid edilmesi anlamına da gelen bu videoların diğer önemli iki özelliği daha bulunuyor.
İlk özellik, video servisinin zamanlaması olarak dikkat çekerken, ikinci özellik olarak servise koyanların kimliği ve dolayısıyla de belirledikleri hedef önem arz ediyor.
Bugün için kamuoyundaki isimlendirmeyle süren “Hükümet-Cemaat” savaşının iki tarafını teşkil edenler nasılki dünkü dizaynın ortakları ise, video görüntüsünü servis edenlerin Öcalan ile ilişkileri de aslında 1990’lı yıllardaki birlikteliği hatırlatması bakımından aynı özelliği taşıyor. Öne çıkan tablo, belki de değişen ortaklıkların, alabora olmuş dostlukların da mini bir özetini yansıtması açısından ilginçlik barındırıyor.
Öcalan-Perinçek konjonktürel dostluğu, tıpkı “Hükümet-Cemaat” arasındaki dostluk düşmanlık ilişkisi gibi yine konjonktürel düşmanlığa dönüşmüş durumdadır. Şimdilerde eski ittifaklar bozulmuş, belki de “dost-düşman” aktörler yer değiştirerek “Kartpostallık manzaralar” kadar ilginçlikler ortaya koymuş oluyorlar.
İmralı videolarını servise koyan Aydınlık grubunun 1990’larda Bekaa’dan hafızalarda kalan PKK ile dostluk görüntüleri ve bu temelde oluşan kirli ittifakın yansımaları o yıllarda Kürdistan’da İslami camiaya karşı ölümcül saldırıları beraberinde getirmiş ise de ilişkilerin perde arkası henüz taraflarca tam olarak ortaya dökülmüş değildir. Devlet içerisinde o günkü konumundan dolayı Aydınlık grubuyla geliştirilen her türlü ilişki, derin mahfillerde pişirilen kirli ittifakla eş anlamlı olsa da o ilişkilerin hala karartmaya tabi tutulmaya devam etmesi, aktör iddiasındaki kesimin sırtındaki kambur olmaya devam ediyor.
İmralı sorgu görüntülerinin servis edilmesi ve içerikleri, aslında Kürt halkı arasında süregelen kirli ilişkilere dair kanıyı sadece pekiştirerek bir nevi belgelendirmiş oluyor. Dolayısıyla kanının güçlenmesi dışında aslında içerik itibariyle o videolar herhangi bir sürpriz barındırmıyor.
Zaten kirli ilişkilerin gölgesi altında ezilme tehlikesi geçiren taraf, dikkat ederseniz “zamanlama” ve zamanlamaya tahmil edilen gerekçeler dışında herhangi bir savunma argümanı da geliştiremiyor.
On yıllardır saklanan video kayıtlarının siyasi kamplaşmanın had safhaya ulaştığı ve Öcalan’ın da tarafını belli ettiği bir ortamda komplo malzemesi olarak kullanıldığından kuşku yok. Çatışmacı Perinçek ekolünden, değişen güç dengesi gereğince uzaklaşarak bugün itibariyle hükümet tezlerine yanaşan Öcalan’ı, Ak Parti hükümetinin önem verdiği “çözüm/çatışmasızlık sürecini” baltalayarak PKK’yi yine iktidar savaşlarında tetikçi olarak kullanmak isteyen bir lobi faaliyetinin olduğunu zaten herkes kabul ediyor ve görüyor.
Bu manada belki de ilk kez Öcalan, yükseklerdeki hesaplaşmada araç olarak kullanılmak yerine önem verilen çatışmasızlık sürecinden yana tavır geliştirmesi anlamlı ve olumlu bir gelişmedir. Ancak bu gelişmeye rağmen kayıtlar, yine de geçmişten gelen kirli ilişkiler ağını örtmeye yetmiyor.
Kaldı ki Öcalan’ın bu konjonktürde “Barışçı çabalardan” yana tavır koyması, PKK’nin pek tanık olmadığımız “barışçı” kimliğiyle açıklanacak bir durum vehmetmiyor. Daha ziyade sistem içi mücadelede güçten ve güçlüden yana sergilenen geleneksel tavırları akıllara getiriyor.
İktidar kavgalarında güçlü olanların istekleri Öcalan nezdinde hep makbul eğilim olarak değerlendiriliyor. Dün güçlüler çatışma isteyince çatışma kültürü devreye giriyordu; Bugün güçlü görünen hükümet çatışmasızlığı arzuladığı için çatışmasızlık tablosu ortaya çıkıyor.
PKK’nin çatışmasızlığa varan konumu, özellikle de bugünlerde hükümet karşıtı cepheyi ve Aydınlıkçıları adeta çileden çıkarıyor. Zamanlama itibariyle video servisi de saplandıkları çatışmacı ruh hallerine ayna tutmaya yetiyor.
(www.amedhaber.biz)