Şeytan'ın Demokratik Hileleri
Son dönemde Hüda Par ve İslami STK’lara yönelen “Demokratik saldırılar” ve saldırıların arkasındaki konsorsiyumun bileşenleri 1990’lı yıllarda Aydınlıkçı grupla girişilen kirli ittifakın benzer versiyonlarını hatırlatırken, saldırgan cenahın çarpıtmalara dair açıklamaları, aslında bu kesimi halet-i ruhiye yönünden de irdelemeyi mecburi kılıyor.
Önce teşvik ettikleri saldırıları sadece seyrederek nasıl bir hasılata dönüşeceğini beklediler. Bu süre zarfında saldırılarla seçimlere dönük hasılat rekorları beklerlerken isimlerinin tıpkı kimlikleriyle bütünleştiği şekliyle saldırganlığa çıkmaya başlaması, alışageldiğimiz klasik savunma mekanizmalarının devreye girmesine neden oldu.
Şu anda tuttukları tempo, şu: “Özgürlük hareketine” yönelik bölgede ciddi bir komplo var ve Hüda Par bu komplonun odağında!
Kandil’in en tepesindeki isimlerden tutun da bilmem ne alan sorumlularına kadar resmen bir “açıklama” yarışı baş göstermiş durumda. Sahadakiler ha keza! Ak saçlılarından tutun, kır saçlılarına kadar ortak vurgu aynı: “Komplo var, Hüda Par bu komplonun odağında!!!”
Kaynak belli… İcazet makamı olarak Öcalan görünen ilk kaynak, ardındaki gizem ise… Adı üzerinde; “Gizem!”
İlginçtir; kendilerini tanımlarlarken “bölgenin en güçlü hareketi” deyip “halk” kavramının üzerine yatıyorlar. Kendi iddialarına göre Hüda Par, halkın nefret duygularıyla eş anlamlı. Üstelik sürekli de BDP’lilere saldırıyormuş… Seçim çalışmalarını engelliyormuş!
Tam da bu noktada “BDP’nin zayıf, Hüda Par’ın güçlü olduğu yerlerde neden hiçbir saldırı, provokasyon gerçekleşmiyor da, BDP’nin kendini adam yerine koyduğu yerlerde hep saldırılar gerçekleşiyor?” şeklinde soru sorarsak, acaba “Yaşanan her kavgada neden taraflardan biri illa ki BDP oluyor” sorusuna haksızlık mı etmiş oluruz!
Durum bu kadar açıkken… İmralı makamı, siyasette icazet makamı olduğunu deklare ederken, makam onayıyla “Demokratik feodalitenin” kademelerine atananlar ısrarla farklı yapılardan “icazet belgesi” sormalarının acaba nasıl bir izahı vardır?
Hem bölgenin “en güçlü” örgütü olacaksın, hem de sahaya çıkan her partiden, her görüşten, her oluşumdan ürkeceksin! Bu nasıl bir “güçlülük”, bu nasıl bir ruh hali? Gerçekten güçlü müsünüz? İddia ettiğiniz kadar olmasanız da evet, güçlüsünüz. Çatışma, kan revan üzerinden elde ettiğiniz bir krediniz de var ve bunu oy potansiyeline tahvil etmekte şimdilik bir sorun da yaşamıyorsunuz.
Hüda Par mı? Belli bir tabanı olsa da siyaset sahnesine henüz yeni adım atmış bir parti. Nasıl bir sonuç alacağı henüz net değilse de sizin iddianıza göre bölgenin “en istenmeyen partisi!” Hatta iddialarınıza göre Hüda Par oy alamaz, çünkü “bölge halkı” tarafından istenmeyen bir parti konumunda.
Madem öyle, o halde nedir bu Hüda Par paranoyanız? Sadece Hüda Par mı? Karasu’nun geçen gün açıklamalarını okumuşsunuz. Sözüm ona “Özgürlük hareketine” karşı komplo şemasını çizerken her ne kadar Hüda Par’ı şemanın ortasına yerleştirse de MHP’den girip AKP’den çıkıyor. Bununla da yetinmiyor, geçenlerde kuruluş dilekçesini veren Kürdistan Demokrat Partisi’nin de tabela astığını belirterek kendince komplonun büyüklüğüne şahit gösteriyor.
Etkili olabildiğiniz yerlerde AKP zaten sizinle baş edemiyor. MHP’nin ise esamesi bile zor okunuyor. Kürdistan Demokrat Partisi adıyla kurulan parti ise henüz kuruluş aşamasında ve nasıl bir yer tutacağı bile konuşulmuş değil. Ama Kandil mahreçli açıklamalara baktığınızda etekler tutuşmuş, panik had safhada!
Bölgede en çok oy alan parti ve farklı bileşenleri, ilk defa seçimlere girecek Hüda Par ile bu seçimlere katılamayacak kadar yeni olan KDP’nin kuruluşunu “muazzam komplonun” odağına yerleştiriyor. “En güçlü olanın en çok korkması” nasıl bir duygudur, hangi telaşın yansımasıdır, hangi hastalıklı ruh halinin dışa vurumudur?
Sahi neden korkuyorsunuz? Ya sarfettiğiniz panik dolu söylemlerinizde bir sorun var; ya da ruh sağlığınız cidden hasar görmüş vaziyette. Belki de her ikisi…
İcraat zaten sıfırın altında. Söylemlerinize de güvenmiyorsunuz. Kendinizi eşitlediğiniz halk gerçekliğinin ilelebet illüzyonlara mahkum olarak yaşayamayacağının da farkındasınız. Günü kurtarmak adına artık “cenaze bayramlarını” da kutlayamıyorsunuz. Ateşkes süreci zaten başbelası… Kan akmadıkça kan kaybetmeye devam ediyorsunuz.
Kan ve gözyaşı üzerinden birikmiş kredinin er geç tükeneceğinin bilincindesiniz. Kredi notunuzu artıya geçirecek başka türlü icraat geleneğiniz de bulunmuyor. Ticareti kesada uğrayan tüccarın kendi sermayesinden yemesi gibi çekilmez bir azaba düçar olduğunuzun en iyi siz farkındasınız. Belki bu dönemi kurtarırsınız, ama geleceğe dönük umutlarınız alarm veriyor.
Kendi “öz eleştirinizi” yapıp neden “hem güçlüyüz hem umutsuzuz” diyerek kendi kendinizi hesaba çekmek yerine tedavi yöntemini “Şeytanın Demokratik Hileleri”nde arıyorsunuz. “Ben silahtan yaratıldım, onlar ise topraktan” derseniz ruhsal çöküntü kaçınılmaz son olur. Moral sıfır, ataklar panik, ruh sağlığı tamamen klinik.
Tedavi mi? Ruhsal sorunlar yaşayanların kendi kendilerini tedavi ettiği nerede görülmüş! Hüda Par icazet almadan siyaset yapıyor… Hüda Par saldırıyor… Hüda Par Provokasyon yapıyor… Hüda Par komplo kuruyor… Yat kalk Hüda Par!
Bu yöntem işe yarasaydı Rahmetli Heno Diyarbakır’da efsane haline gelemezdi! (Amed Haber)