Dindar Kürtlere 'Kardeşlik Balyozu!'
Son günlerde sosyal medyada çok yer bulan ve açılan ‘taglarla’ gündem olan Müslüman tutuklular konusu hala sıcaklığını korumaktadır.
Dikkat çeken diğer bir konu ise Başbağlar katliamı etrafında takınılan tavırdır. Müslüman tutuklular ve başbağlar etrafında batıdaki geleneksel “İslamcı” tavrın yansıması, “kardeşlik hukuku” bağlamında üzerinde durmak istediğim iki önemli referans olmuştur.
İsterseniz önce “Müslüman tutuklular” meselesiyle başlayalım.
AYM’nin ilgili dosyalar hakkında hak ihlali yönünde görüş belirtmesinden sonra KCK, Ergenekon tutukluları ve Balyoz hükümlülerinin tümü serbest bırakıldı.
KCK tutuklularının geneli henüz yerel mahkemede davaları sonuçlanmamıştı. Ergenekon tutukluları, yerel mahkeme aşamasından geçerek ceza almış, temyiz için dosyaları Yargıtay’da tutulmaktaydı.
Balyoz davası ise Yargıtay tarafından da onaylanarak yargı sistemi içerisinde verilen cezalar kesinleşmiş bulunmaktaydı. KCK ve henüz temyiz aşaması bitmemiş Ergenekon dosyasını bir tarafa bıraksak bile temyiz aşamasından da geçerek cezaları kesinlik kazanmış Balyoz dosyasındakilerin salıverilmesi, belki de örneği bulunmayan bir Turkish hukuk kuralı anlamına gelmekteydi.
Elbette hakları ihlal edilmişse ya da kumpaslara kurban gitmişlerse hiç kimsenin mahpus yatmasından yana değiliz, itirazımız da buna yönelik değildir.
Ama AYM’ye başvuru için belli bir tarihin esas alınması, açıkçası hedef gözeterek geliştirilen bir uygulamadır ve hukuk sistemindeki çifte standarttan önce böyle bir düzenlemeye imza atan siyasi iradenin çifte standardı söz konusudur.
Bu çifte standardı şimdilik bir tarafa bırakalım. Aslında asıl çifte standartlardan birisinin Batıda İslamcı birçok kesim ve çevreden gelmesi belki de başka bir vahim duruma tekabül etmektedir.
Pek azı hariç, Batıdaki İslamcı çevrelere göre “Müslüman tutuklular” denince sadece Salih Mirzabeyoğlu ve az bir kısmına göre de Sivas davası mağdurları akla gelmektedir. Demode olmaya yüz tutmuş ifadeyle Fırat’ın ötesinde ise batıdaki İslamcı mantığa göre “Müslüman tutsaklardan” söz bile edilemez. Kaldı ki Hizbullah tutukluları denince de çoğunun bilinçaltı 1990’lı yılların PKK kaynaklı tezviratlarıyla güncellenmektedir.
Nitekim Kürt Müslümanlar, sosyal medyadaki taglara da yansıdığı şekliyle bir bütün olarak Müslüman tutuklular kavramını kullanırken, somut olarak Mirzabeyoğlu ve Sivas davası sanıkları da zikredilirken batıdaki İslamcı çevreler sadece Mirzabeyoğlu ile sınırlı kısmi bir kampanyayla yetinmektedirler. İslamcı çevrelerin gündeminde bile Müslüman tutuklular arasında bu denli bariz bir ayırımcılık yapılıyorken bu tür kampanyaların resmi düzeyde kulak ardı edilmesi de kolaylaşmaktadır.
Batıdaki İslamcı çevrelerin Müslüman Kürtlere yönelik ayırımcı refleksleri için “Müslüman mahkûmlar” tavrı bilinçaltlarını esir alan bir veri olmasına karşın başka verilerle de bunu görmek mümkündür.
Mesela Susa ve Başbağlar katliamlarına karşı takınılan ikircikli tavır gibi. Susa katliamı tıpkı Başbağlar gibi hem katillerin kimliği hem de Cami merkezli bir katliam olmasına karşın batıdaki çevreler nezdinde asla bir tutulmamıştır. Oysa Susa katliamına muhatap olan Müslüman Kürtler Başbağlar katliamını da tıpkı Susa katliamı gibi sahiplenmiş, üzerine şiirler, ağıtlar, ezgiler yakmış, acılarını ruhlarının derinliklerinde hissetmişlerdir. Hala bile Başbağlar katliamının yıldönümünde medyalarında geniş yer vermekte, açıklamalar, taziyeler ve katillere lanetler içeren mesajlar yayınlamaktadırlar. Peki, ama batıdaki İslamcı çevreler neden Susa katliamını ağızlarına bile almamaktadırlar? Susa katliamının yıldönümlerinde münferit bazı mesajlar dışında kaç İslami çevre en azından bir taziye mesajı yayınlamıştır?
Yeri gelince İslam kardeşliği laflarını gevelemekten geri durmayanların, Müslüman Kürt kardeşlerimiz laflarını fazlasıyla telaffuz edenlerin dünyanın en ücra köşesindeki Müslümanlara yönelik herhangi bir acı hadisede kıyametler koparırken yanı başlarındaki Müslümanlarla ilgili mezalimlere kör-sağır kesilmelerini nasıl izah edeceğiz? Biz mi çok safız, yoksa onlar mı gereğinden fazla uyanıktırlar?
Beni PKK’nin 1990’lı yıllardaki lanetli tezviratlarıyla tanımlayacaksın; benim tutuklularımı derin devletin ağzıyla tanımlayacaksın; yaşadığım tüm acıları vesayetçi geleneğin imhacı konseptine göre isimlendireceksin!
Düne kadar lanet yağdırdığın Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalardaki sanıklara medhiye düzeceksin, kumpas kuruldu diyeceksin, hakları ihlal edildi diyerek adeta günah çıkartacaksın, ama kumpasın, hak ihlalinin, dalaverenin kralını yaşayan Müslümanları gündem bile etmeyeceksin. Tutuklularını da katledilenlerini de dün olduğu gibi bugün bile mücrim göreceksin.
Ve ben hala “İslamcıdır” diye “Kardeşlik türküleri” terennüm edeceğim. “Müslüman kardeşim” dedikçe de asıl Balyozun acısını hep kafamda, yüreğimde hissedeceğim. “Müslüman kardeşim” dedikçe “Kardeşlik Balyozu” ile saldırıların hedefi olmaya devam edeceğim.
Bu işte bir terslik var ama…
(Amed Haber)