ABD, Çin ve Rusya’nın yakınlaşmasını engelleyebilir mi?
Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Afganistan’ı işgal etmesinin üzerinden 22 yıl, Irak’ı işgal etmesinin üzerinden 20 yıl geçti. Bu iki ülkenin de durumu ortada. 2011 yılı mart ayından beri de Suriye’ye çullanıyor ABD. Bunlar yetmezmiş gibi, İran’ı karıştırmaya çalışıyor. Türkiye’ye karşı desteklediği FETÖ ve PKK – PYD – YPG terör örgütlerine her türlü desteği verdiğini de biliyoruz. Bu liste daha da uzatılabilir elbette.
Dahası var. ABD, Rusya’ya karşı Ukrayna’yı cepheye sürdü, bir yıl önce. Çin’i de yakın çevresinden kuşatmak için hem Çin’e komşu olan ABD müttefiklerini hem de İngiltere’yi cepheye sürüyor. Bu yolla NATO’daki mevcut nüfuzunu daha da artırmayı, Çin ve Rusya’nın güçlü işbirliğini baltalamayı, müttefiklerine daha çok silah satmayı, Almanya ve Fransa’nın ABD ve NATO’dan göreli özerk davranma çabalarını durdurmayı amaçlıyor. Başka hesapları da var elbette ABD’nin.
Peki, tutar mı? Tutmaz.
Çünkü ABD ne Çin’in ne de Rusya’nın yükselişini önleyemedi yıllarca. Bundan sonra da önleyemez. Çünkü ABD bu iki ülkenin stratejik işbirliğini engelleyemiyor. Bundan sonra da engelleyemez. Çünkü ABD yakın zamana dek en sadık müttefikleri arasında anılan devletlerin, son dönemde göreli de olsa ABD’den daha özerk hareket etmelerini durduramadı. Bundan sonra da durduramaz.
Örneğin, geçtiğimiz haftalarda gördük, Suudi Arabistan ve İran, ilişkilerini normalleştirme kararı aldılar. Bu kararı almaları için arabuluculuk yapan da Çin oldu üstelik. Suudi Arabistan, ABD’ye rağmen bu adımı attı. Çin lideri Şi’nin üç günlük Rusya ziyareti de çok verimli ve samimi geçti. Çin’in hem Ukrayna’daki savaşın bitirilmesinde hem de Suriye konusunda önümüzdeki günlerde daha aktif rol alacağı anlaşılıyor. Kısacası, ulusal güvenlik belgelerinde yıllardır Rusya ve Çin’i, “rakip”, “hasım”, “ABD hegemonyasına meydan okuyan”, “ABD’nin koyduğu kurallara itiraz eden” devletler olarak tanımlayan ABD; umduğunu bulamıyor. Üstelik, doğrudan bir çatışmayı göze alamadığı gibi, dünyanın çeşitli bölgelerinde vekaleten yürüttüğü savaşlarda da işler umduğu gibi gitmiyor.
ABD’nin bundan sonraki adımlarını tahmin etmek zor değil.
Güney Çin Denizi’nde gerilimi daha çok artırmaya, Orta Asya’yı karıştırmaya, bölgesel müttefiklerini, desteklediği terör örgütlerini daha çok işe koşmaya çalışacak. Taiwan’a yönelik hamlelerini sıklaştırıp, bu yolla Çin’i kışkırtmaya çabalayacak. Ukrayna’daki savaşın mümkün olduğunca uzaması için elinden geleni yapacak. NATO’yu daha da genişletecek. Müttefiklerine daha fazla silah satacak.
Fakat bunların işe yaraması da mümkün değil. Çünkü geçtiğimiz günlerde ABD’de batan bankaların da ortaya koyduğu gibi ne eski mali gücü söz konusu ne de eski hegemonya kabiliyeti.
Dünyanın çok kutupluluğa yönelişine saygı duymak, bu yeni düzene uyum sağlamak ABD için en akıllıca olanı. Fakat ülkedeki yönetici seçkinler, müesses nizam, askeri endüstriyel yapı bu gerçeği kabul edemediklerinden, gerilim daha da artacak.
(Barış Doster, CRI)