Cumhurbaşkanı'na açık mektup
Sayın Cumhurbaşkanım;
Hatırlar mısınız; 2013’ün 18 Kasım’ında Diyarbakır Bismil’de katıldığınız toplu açılış töreninde bir genç korumalarınızı aşmayı başarıp yanınıza gelmişti…
Gözleri ağlamaktan kızarmıştı.
Tıpkı yüreği barış, kardeşlik ve sevgi ile dolu binlerce genç gibi…
Yanınıza geldiğinde henüz göz kapaklarında biriken gözyaşları yanaklarına süzülmemişti usul usul. Gözlerinizin içine baktı, bir babaya bakar gibi. “Elimizden tut, bizi buralarda ölüme, yalnızlığa terk etme ne olur” dercesine.
Ve konuşmaya başladı.
“Başbakanım, ne olur barış bitmesin. Askerde ya da dağda ölmek istemiyorum, huzur içerisinde yaşamak istiyorum” dedi.
Ben o fotoğrafı hiç unutmadım.
O gencin fotoğraflarını bir gün sonra gazete manşetlerinde ilk gördüğümde ağlamaktan benim de gözlerim kızarmıştı. “Yalnız değilsin kardeşim, barış gelecek ve gözyaşlarımız bitecek” demiştim kendi kendime…
Olmadı…
Barış umutlarımızın tam üzerine, hatta tam orta yerine hendekler kazdılar. “Başbakanım, ne olur barış bitmesin” diye haykıran gençlere, (eğer hayatta kalırlarsa) onların doğacak çocuklarına ve Ortadoğu’nun mazlum halklarına kan ve gözyaşının olmadığı bir geleceği armağan etmek, miras bırakmak için küresel baronların size saldıracağını bile bile, tüm siyasi ve sosyal riskleri, olumsuzlukları, tepkileri, bir paratoner gibi üzerinize alıp başlattınız Çözüm Süreci’ni.
Takvimler 29 Ekim 1999'i gösterdiğinde siz İstanbul Büyükşehir Belediye başkanıydınız. Tıpkı Ahmet Kaya'nın MGD’de söylediği bir söz nedeniyle linç edilmesi gibi, Siz de Siirt'te okuduğunuz bir şiir nedeniyle linç edilmiş, hakkınızda açılan dava sonuçlanmış ve 4 yıl hapis cezası almıştınız. Bir “Cumhuriyet Konseri” tertip etmiştiniz. İstanbullular size veda etmek için konsere akın etmişti. Ahmet Kaya da oradaydı. Konser vermek üzere sahneye çıkmış, size yapılan haksızlığa ve yasakçı zihniyete karşı gözlerinizin içine bakarak haykırmıştı:
"Cumhuriyetimizin 75. yıl dönümünde daha güzel günleri yaşamak, Cumhuriyeti daha özgür yaşamak, inanca saygının, düşünceye özgürlüğün olduğu Cumhuriyetleri yaşamak dileğiyle ve artık şarkı söyleyenlerin ve şiir okuyan insanların tutuklanmadığı, tutuklanmayacağı Cumhuriyetlerde bir daha görüşmek üzere diyorum" demişti. 1 yıl sonra “düşünceye özgürlüğün olduğu Cumhuriyetlerin özlemiyle” aramızdan ayrıldı.
Ahmet Kaya görmedi ama o konserden sonra Pınarhisar’ın yolunu tutan siz, bu ülkeye Başbakan, Cumhurbaşkanı oldunuz. Cumhuriyeti, Kaya’nın da istediği gibi inanca saygının, düşünceye özgürlüğün olduğu bir Cumhuriyet haline getirdiniz.
Ama tamamlamanız gereken bir şey daha var.
Çözüm Süreci…
Çünkü biliyoruz ki, siz çözemezseniz bu meseleyi, hiç kimse çözemeyecek.
Siz durdurmazsanız bu akan kan ve gözyaşlarını, sizden başka hiç kimse durduramayacak.
Evet biliyoruz. Sizin bütün iyi niyetinize rağmen süreci durdurdular, barışı bozdular.
O yüzden şimdi artık “PKK ile mücadele, Kürd halkıyla müzakere” edin diyoruz.
Kürt halkının size her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
Kadim medeniyetin, Suriçi’nin, Diyarbekir’in, İslam’ın 5. Harem-i Şerifi olan Ulu Cami’nin, Dört Ayaklı Minare’nin, Kurşunlu Cami’nin size ihtiyacı var.
Sayın Cumhurbaşkanım;
PKK ve HDP; On bin yıldır Açık Hava Müzesi olarak ayakta kalmayı başarmış, Ortadoğu’nun kalbi, kültür kenti Diyarbekir’in, Suriçi’nin on bin yıl sonra kendileri yüzünden düşmek üzere olduğunu, dört ayağı üzerinde 515 yıldır dimdik ayakta duran İslam’ın en güçlü mimarilerinden biri olan Dört Ayaklı Minare’nin yine kendi vurdumduymazlıkları ve sorumsuzlukları yüzünden düşmek üzere olduğunu görmüyorlar. Görmeyecekler. Buna dur demeyecekler.
Dört Ayaklı Minare’nin altından yüzyıllardır barış içinde geçen halkın, yüzyıllar sonra geçmekten korkar hale geldiğini görmeyecekler.
Medeniyetimiz; kültürüyle, kadim tarihiyle, insanıyla ve insanlığıyla yok ediliyor.
Onlar bütün bu olanları tribündeki localarından keyifle izleyen, etliye sütlüye karışmayan, fakat bir ölüm olduğunda koşar adım locasından çıkıp morg önünde boy gösteren, cenaze başında şov yapan, kahramanlık öyküleri yazan, intikam yeminleri etmeleri için gençleri gazlayan ve onları ölümün yüceliğini göstererek motive eden siyasi nebbaşlar. Bunu biliyoruz.
Onların anlayışı, Belediye’ye ait kepçeleri, dozerleri, kütüphanelerin, rehabilitasyon merkezlerinin ve gençlik yaşam merkezlerinin temelini atmaya değil, hendek kazan gençlere yardıma gönderen bir anlayış. Bunu biliyoruz.
Onlar, ne 515 yıldır dört ayaklı minarenin altından geçen Kürt halkının mirasına ne bu minarenin ayakta kalmasını sağlayan sosyolojiye, ne de hendeklere ve savaşa karşı çıkan Tahir Elçi’nin mirasına sahip çıkacaklar. Bunu biliyoruz.
Onların sahip çıktığı tek şey mezarlıklar ve soğuk musalla taşları, bunu da çok iyi biliyoruz.
Ama siz sahip çıkın.
UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınan Diyarbakır Surları, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Makamı’nızın himayesinde.
Surların içinde kalan ve Suriçi olarak adlandırılan kısım tam olarak bir Açık Hava Müzesi. Ama maalesef PKK’nın 30 yıllık şiddet kültürüyle yetiştirdiği, evlatların babalarından değil, babaların evlatlarından korktuğu, geleneksiz, kültürsüz, kendisini hiçbir yere ait hissetmeyen, sıfırdan türeyen, mekanik, yoz savaş nesli, Suriçi’ni “savaş platosuna” çevirdi. Araçların giremediği sokakların tamamını Vietnam siperleriyle donattı.
50bin’den fazla kişinin yaşadığı Suriçi’nde şuan 20-25bin kişi kaldı. Kalan aileler, aylık 200-300 TL ile geçinen aileler. Az imkânı olanlar göç etti, gitti. Gidecek yeri ve imkânı olmayanlar ise yerinden kımıldayamıyor. Bir kısmı da YDG-H’liler tarafından tehdit edilip rehin alındıkları için bulundukları yeri terk edemiyor.
Sayın Cumhurbaşkanım;
TOKİ veya bir başka kurum marifetiyle Diyarbakır’da yeni yerleşim yerlerinden birisine 5-6 bin konut yapılarak Suriçi boşaltılabilir. Burası, Açık Hava Müzesi haline dönüştürülebilir.
On bin yıllık tarihsel miras yok olmadan, Dört Ayaklı Minare yıkılmadan, Kurşunlu Cami devrilmeden, yüzyıllardır ayakta kalmış kiliseler diz üstü çökmeden devreye girin lütfen.
Hem Suriçi’ndeki insanlara, hem kadim medeniyete, hem de değerler manzumelerimize sahip çıkın lütfen.
Suriçi, bir an önce tahliye edilsin, Açık Hava Müzesi haline dönüştürülsün.
Lütfen…
Selam ve dua ile…
(Milat)