Hendeklerin Demokrasi Partisi
"Türk devleti onlarca karakol, askeri amaçlı yol ve askeri amaçlı barajlar yaparak ateşkes koşullarını demokratik siyasal çözüm için değil, yeni bir savaş için ciddi bir hazırlık yapmak ve gerçekleşecek savaşta avantajlı konuma gelmek için kullanmıştır. Bundan sonra tüm barajlar gerillanın hedefinde olacak.”
Yukarıdaki cümleler PKK’nın yaklaşık üç yıl süren çatışmasızlık dönemini sona erdirmenin gerekçelerinin sıralandığı cümleler.
PKK, 12 Temmuz’da çatışma dönemine geri döndü ve o tarihten itibaren şiddeti şehirlere taşıdı.
Aradan beş ay geçti. Yüzlerce genç hayatını kaybetti. On binlerce insan yerinden yurdundan oldu. On bin yıllık kültürel miras ve tarihsel doku kül oldu.
Peki neden?
Kürtler ve Türkler ve biz, siz, onlar, insanlık…
Bu acıyı hak edecek ne yaptı(k)?
“Türk devletinin” yaptığı karakollardan dolayı mı bütün bu acılar?
Hani hedefinizde “barajlar” vardı?
Allah aşkına söyleyin, ne istiyorsunuz gençlerden? Elleri kalem tutması gereken Kürt gençlerinin ellerine neden kazma kürek verip hendekler kazdırtıyorsunuz? Neden bu gençlerin eline silah tutuşturuyorsunuz?
Bu mudur Kürtlerin yanında olmak?
Bu mudur Kürt haklarını savunmak?
Yoksul, çaresiz, bêkes (kimsesiz) gariban, gidecek hiçbir yeri olmayan Kürtlerin evlerinin önüne hendekler, siperler kazmak mıdır? Yoksa onları evsiz, yurtsuz bırakmak mı?
Derme çatma bir gecekonduda hayatta kalma mücadelesi veren Türkiye’nin en yoksul insanlarını evlerinden kovmak, onları kış ortasında orta yerde bırakmak mıdır?
Bu mudur özyönetiminiz? Bu mudur şanlı direnişiniz?
Hani solcuydunuz siz?
Marksisttiniz, Sosyalisttiniz?
Proletaryanın, yoksulun, garip gurebanın yanında, sermayenin, burjuvazinin karşısındaydınız hani?
Ne işiniz var sizin fakir insanların yaşadığı yerlerde? Neden hendeklerinizi oralarda kazıyorsunuz?
Gidip Diclekent’te, Ofis’te, Kayapınar’daki rezidanslarda, villalarda kazsanız da hendeklerinizi, çukurlarınızı?
Elitlerin keyif yaptığı kulelerin, plazaların önünde tek bir hendek kazdınız mı?
Ey Hendeklerin Demokrasi Partisi…
Size sesleniyorum!
Madem “hendek kazmak bize yaradı, eğer hendek kazmasaydık daha az oy alırdık” diyorsunuz.
Madem “direneceğiz, hendek, siper kutsaldır” diyorsunuz.
O halde, Meclis’te ne işiniz var?
59 Milletvekiliniz var. Her biriniz alın elinize kazma kürek, seçildiğiniz illere dağılın, 2019 seçimlerine kadar hendek kazın. Söyleyecek sözünüz, siyasetiniz yoksa eğer(ki yok) o halde ne işiniz var sözün söylendiği, hendeklerin kazılmadığı TBMM’de?
Hem yetmedi mi artık, Kürt gençlerini ölüm siperlerine sürmeniz?
Gidin kendiniz nöbet tutun o hendeklerde.
Gidin kendiniz durun o siperlerin başında.
Konforlu hayatlarınızı, maliyetsiz nidalarınızı, etliye sütlüye dokunmadan yaptığınız devrimciliğinizi, sıcak sudan soğuk suya değmeden yaptığınız solculuğunuzu bir kenara bırakın bakalım, yeşil sahalarda görelim sizi.
Ambleminizi de değiştirin. Ağaç, yaprak, çiçek, böcek size göre değil.
“Bir kazma bir kürek”sizin için en iyi parti amblemi…
Ve siz beyaz yakalı jakobenler, Nişantaşı’nın tozpembe lümpenleri, Bağdat Caddesi’nin tuzu kuru solcuları, Bebek’in light devrimcileri…
Ahlaksızlar! Merhametsizler! Vicdansızlar!
Ne zaman utanacaksınız kendinizden?
Erdoğan veya İslam veya muhafazakâr nefretinizi Türk ve Kürt gençlerinin canı üzerinden güncellemekten ne zaman vazgeçeceksiniz?
Pısırıklar, korkaklar, vahşiler, iğrençler!
Tedavülden kalkmış kof idealinizi, saçma sapan devrim romantizminizi fakir ver mazlum Türk ve Kürt gençlerini kullanarak gerçekleştirmeyi ne zaman bırakacaksınız?
Gençlerden utanmıyorsanız annelerinden utanın, annelerinden utanmıyorsanız gözyaşlarından utanın, hiçbir şeyden utanmıyorsanız kendinizden utanın bre gafiller.
Kararttığınız umutlardan, yaktığınız ocaklardan, yetim bıraktığınız bebeklerden, dul bıraktığınız kadınlardan, yaktığınız camilerden, kurşunladığınız minarelerden utanın.
Geride bıraktığınız enkazdan utanın.
Neyden, kimden, ne için, nasıl utanıyorsanız utanın.
Yeter ki bir şeyden utanın!
Çünkü sizin utanmazlığınızın bedelini hep Türk ve Kürt gençleri ödüyor.
(Milat)