'Şiî-Sünnî Çatışması' Stratejisi…
Bölgede etnik tefrikanın ötesinde mezhebî iftirakı tetikleyen tehlikeli tahrikler de sürüyor.
Son dönemde, etnisite üzerindeki tanımlarla ırkî ayrımlar da aşılarak, Suriye olaylarının “Sünnî- Şiî” parametreler üzerinden tahriki, mevcut rejimin “Nusayrî-Aleviliği” yapısı ile muhâliflerin “Sünnî kimliği”nin nazara verilmesinin hedefi bu.
Batı medyasında, Şam yönetiminin İran, Lübnan ve hatta Bahreyn gibi Şiî nüfusun ağırlıkta olduğu Körfez ülkeleriyle birlikte “Şiî bloku”, buna karşı Suudî Arabistan ve Mısır gibi ülkelerin “Sünnî kuşağı” olarak öne çıkarılıp, Türkiye’nin “Sünnî dünyasının yeni lideri” olarak propagandasının “derin amacı”da bu.
Suriye’de nereye varacağı belirsiz iç savaşla devleti toptan tasfiyeyi hedef alan kanlı saldırıların ve dış müdahalelerin mezhebî bölgesel bir iç savaşı dinamitleme projesinin de bir parçası olduğunun sinyalleri veriliyor…
“YEKPARE İSLÂMI AYIRMA” PLÂNI
Aynen Irak’ta olduğu gibi, ülkenin etnik unsurlar üzerinden tefrikaya itilmesiyle yetinilmiyor, ecnebilerin Müslüman dünyayı kanlı mezhep kavgalarına kışkırtmayı hedefleyen “Şîi hilâli” ile “Sünnî ekseni” ayrıştırma plânının senaryoları, son dönemde Suriye’de de tam gaz devam ediyor…
“Türkiye’nin balıklama daldığı Suriye sorunu”nu mayınlı arazi”ye benzeten ve “Tarihteki kanlı savaşların öncesine baktığınız zaman, ne yazık ki bugünküne benzer durumlar görüyoruz” diyen Zülfü Livaneli’nin bu hususta aylar öncesinden yaptığı uyarılar anlamlı. (Vatan, 18.5.12)
Birkaç yıl önce çeşitli ülkelerdeki isyanların ve darbelerin tezgâhlayıcısı Amerikan eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in konuğu olduğu Boğaz’daki bir balıkçıdaki yemeğe “küçük bir dost grubu” olarak katıldıklarını belirten Livaneli’nin, bu “tehlikeli adam”ın ta o zamandan İslâm dünyasında “Sünnî-Şiî çatışması”nı öngördüğünü haber vermesi de çarpıcı.
Kissinger’in yemekte “her sabah Osmanlı haritasına hayranlıkla baktığını” söylemesine karşı, merak edip sebebini sorduklarını ve “Osmanlı Irak’ın nasıl yönetilmesi gerektiğini kavramış. Şiî ve Sünnî eyaletlerine ayırmış” cevabını aldıklarını aktaran Livaneli’nin, “O zaman içimden ‘Eyvah!’ sözü geçti. Demek ki; 11 Eylül şokuyla sarsılan ve karşısında yekpare bir İslâm bulunduğunu düşünen ABD, Şiî-Sünnî çatışmasını strateji masasına koymuş bulunuyordu. Daha sonra stratejiler hep bu hesaba oturtuldu” tesbiti, gerçeği ortaya koyuyor.
DAHİLÎ KÜÇÜK DÜŞMANLIKLARI BIRAKMAK
Neticede belli ki küresel mihraklar, Şam’la Tahran’ın, hâlen Şiî hükûmetin yönettiği Bağdat’ın ve Hizbullah’ın etkin olduğu Beyrut’un “mezhebî yakınlığı”na dayanan siyasî bağı istimal ederek, bölgeyi sarıp sarsacak topyekûn iç ve dış “mezhebî-siyasî kavgalar” plânlıyorlar.
Bütün bunlara karşı İslâm âlemi, Şiî-Sünnî ayrımı ve çatışmasıyla, Müslümanları birbiri aleyhinde âlet eden yıkıcı “mezhebî tefrika oyunu”nda tahriklere ve provokasyonlara gelmemeli. Mezhebî tefrika fitnesine karşı, Bediüzzaman’ın, “Hâricî ve büyük bir düşmanın hücumu zamanında, dahilî küçük düşmanlıkları bırakmak elzemdir. Yoksa hücum eden büyük düşmana yardım hükmüne geçer. Bunun için, dâire-i İslâmiyede eskiden beri birbirine mukabil, muârız vaziyetini alan ehl-i İslâm o dahilî düşmanlıkları muvakkaten unutmak maslahat-ı İslâmiye (İslâmın ve Müslümanların menfaati) muktezâsıdır (gereğidir)” ikazına kulak vermeli... (Emirdağ Lâhikası, 183-4)
(Yeni Asya)