Uludere Derinliğinde 'Derin Devlet' İtirafı…
Ortaya atılan gündemlerle gerçek gündemi unutturup perdeleme taktiği devam ediyor. Üniversitelerde tırmandırılan öğrenci olayları ve Başbakan’ın ihbarıyla Meclis’teki ve evinin altındaki ofiste “böcek” dinleme cihazı bulunması tartışmaları gerisinde kalan “Uludere raporu” bunlardan biri.
28 Aralık 2011’deki Uludere bombalamasının üzerinden bir yıl geçtiği halde “Meclis raporu” çıkmış değil. Alt Komisyon’un “taslak rapor”unda da muamma devem ediyor.
Görünen o ki mahkemece “gizlilik kararı” alınan Uludere katliâmı, devletin derin karanlıklarında kalmış. Ortaya çıkarıl(a)mayan binlerce fâil-i meçhul gibi.
Uludere’de 34 vatandaşın katledildiği sarsıcı korkunç saldırıyı inceleyen Meclis Komisyonu Başkanı’nın, “Olayda kasıt yok, ama yönetimin zincirleme hataları var” dedikten sonra, “Genelkurmay Harekât Başkanlığı’ndan tâlimat söz konusu olabilir. Genelkurmay bütün rapor ve belgeleri Meclise göndermedi” yakınması, acziyetin resmen ikrarı.
11 Ocak’ta kurulan Meclis Uludere Komisyonu Başkanı’nın “Uludere özelinde tâlimat ya da strateji söz konusu değil” diyor; lâkin bütün iddiaların aksine hâlâ hiçbir istifham vuzuha kavuşturulmuş değil. Uludere yarası kanamaya devam ediyor…
VESÂYET DEVAM EDİYOR…
Bu arada anlaşılmaz “derin bir sâik”le hâlâ açık bir özür dilenmekten imtina eden iktidar cânibinde birçok garâbet yaşandı. Cinâyet, “vahim hata” türü söylemlerle geçiştirilmeye çalışıldı.
Başbakan,”Oranın adı Uludere. Roboski ne demek?” diye siyasî tartışma zeminine çekmeye çalıştı. “Yaşamını yitirenlerin âilelerinin hesaplarına normalde 20 bin lira yatırılması gerekirken 100 bin lira yatırıldığını” söyleyerek “maddî tazminat”la geçiştirmeye çabalandı.. AKP Sözcüsü, “Uludere bir operasyon kazasıdır” diye konuştu. İçişleri Bakanı, “Emri Hava Kuvvetleri’ndeki komutanlar verdi” deyip öldürülen 34 köylünün terörist olmazlarsa bile “kaçakçı oldukları”nı belirterek katliâm “mâzur” gösterilmek istendi.
Neticede, üzerinden bir sene geçtiği halde, Uludere dehşetli baskınının askerî ve siyasî boyutu hâlâ karanlıkta; katliâmın sorumluları bulunup yargı önüne çıkarılmış değil. Dahası, kamuoyunu tatmini bir yana, karartma ve soğutma sürüyor, yüzleşmeden kaçınılıyor.
Özetle Uludere olayı unutturuluyor. Bir senedir sürüncemede bırakılan Uludere fâciası üzerindeki sis perdesi kaldırılmadığı gibi daha da kalınlaşıyor. Öncelikle aydınlanması gereken “yanıltıcı istihbaratın kimden hangi amaçla geldiği” ve “vurma emrini hangi mercinin verdiği” soruları cevapsız...
Alt Komisyon üyesi muhalefet milletvekillerinin, “Uludere raporunun hazırlanma aşamasında Genelkurmay Başkanlığı Harekât Dairesi’nde bir kişiyi dinlemek istediklerini, fakat hiçbir gerekçe gösterilmeden isteğin reddedildiği sözleri, bunun teyidi.
Aslında her fırsatta “derin devlet”in minimize edildiği iddialarına karşılık, “AKP’li Komisyon Başkanı’nın, “Genelkurmay Meclis’in istediği bilgi ve belgeleri vermedi” itirafı ve Başbakan’ın 10 yıllık iktidarının ardından “kuvvetler ayrılığın”dan, yargıdan şikâyetle ve “böcek” ihbarıyla devam eden “derin devlet’in işbaşında olduğu” yakınması, demokrasi üzerindeki vesâyetin sürdüğünü gösteriyor.
HANİ, “GENELKURMAY HÜKÛMETİN EMRİNDE”YDİ?
Oysa savaş jetlerinin bombalamasının bir sınır ötesi operasyonu olduğu ortada. Bunun içindir ki hava harekâtının mutlaka sivil irâdenin kontrolünde ve bilgisi dahilinde olması şart. Ancak baştanberi Validen Kaymakama, hatta bölgedeki jandarma komutanına kadar sivil ve mahallî merciler, hiçbir malûmatlarının olmadığı, bombalamanın tamamen bilgileri dışında yapıldığı belirtiliyorlar.
Kaldı ki “kırmızı kitap” olarak bilinen Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nin (MGSB) değiştirilmesinden sonra, sınır içinde de mülkî âmirlere haber vermeden herhangi bir harekâtın yapılmayacağı, verilmesi teminatı verilmişti. Buna rağmen, değiştirilmeyen ilgili İller Kanunu’nuyla “sivilleri vurma harekâtı”nın sivil yöneticilere haber verilmediği anlaşılıyor.
Sözkonusu MGSB’de “irtica”nın “iç tehdit sayılmaktan çıkarılması”yla “irtica fişlemeleri”nin kaldırıldığı iddialarını aksine jandarmanın cemaatleri “suç örgütü” olarak fişlemeyi sürdürmesi gibi…
Tesbit şu ki siyasî otorite, “Genelkurmaydan bilgi istedik, gelmedi” tepkisiyle kalıyor. Hükûmete bağlı Genelkurmay’a havale edip topu taca atıyor. Fâciayı, birkaç görevliye yıkmaya yöneliyor.
Başta Başbakan olmak üzere iktidar sözcülerince ve iktidara yakın medyada demokrasi üzerindeki “askerî vesâyet’in kaldırıldığı”, “Genelkurmay’ın artık hükûmetin emrine girdiği” söylemlerinin bir siyasî propagandadan ibâret olduğunu bir defa daha su yüzüne çıkarıyor… (Yeni Asya)